• İstanbul 15 °C
  • Ankara 17 °C

ŞEHRE DAİR SUSKUN KALMAMA HALLERİ

M. Ali ABAKAY

Sinema tarihini irdelediğimizde şaheserlere imza atanların çoğunun hazin sonunu görmekteyiz, kendimizce.

 

Musıkî âleminde el üstünde tutulanların, yaşlılıkta tutunacakları elin olmadığını görmekteyiz, son demlerinde.

 

Eserleri yüzbinlerce satan yazarların âhir-i ömürlerinde yalnızlığın çelikten muhafaza cenderesinde sorup sual edeni olmamaktadır, çoğunlukla.

 

Sanat eserleri herkesçe hayretle karşılanan heykeltraşların çoğu, gözden düşen demlerde yaptıklarını kırıp parçalama duygusundan kendisini alamadıklarını okumuştum, bir yerde.

 

Gazetecilikte duayen bilinenlerin okunmadıktan sonra kaybettiklerini köşelerinde nostaljik şekilde belirtmeleri karşısında etme-bulma dünyası akla gelmiyor, değil.

 

Sahnelerin toz yutan oyuncuları, hayatlarını adadıkları tiyatroda unutulmayı hazmedemeyen davranışları, yaşlılıkta onlar için dertten başka bir şey değil.

Meclislerin aranan hatipleri, sahnede alkış alanlar misali, bir kenara çekilince hıncını arkadaşlarından çıkaran hatıralarında bilinmeyenleri ortaya çıkartarak, tarihle yüzleşmemizi sağlarken, yaşlılığın kimsesizlikle bütünleşen yapısında yalnızlıkla yüzleşmesinin korkunç yüzünü görmektedir.

 

Sazının tellerinin tınısıyla milyonları arkasından sürükleyenlerin gözden düşme sonrası yaptığı ne varsa, kendisine acı vermeye başlar.

 

Yazarların hayatında inişli-çıkışlı dönemler bitmek bilmez. Bazen çok satanlar listesinde başta iken, bir dönem nisyana terki, onun için ölümden daha beterdir.

 

Araştırmacıların ortaya koydukları eserler, geleceğe dair dünden birer ayna misaliyken, onların ismen çok bilinip, hayatta iken tanınmaması, çile çekmenin adı konulmamış ismidir.

 

Şairin şiirleri ezberlerde iken, kendisinin bilinmezliğe terki, tanınmaması, öldükten sonra mezarı başında bir iki anmayla sınırlı haller, utancın vesikasıdır, bilen nazarında.

 

Mebusken etrafında dört dönenlerin, seçilmeyince ortadan kaybolma hali, dostla düşmanın kim olduğunu gösterme yönüyle oldukça çarpıcı.

 

Karar verme merciinde bulunduğunda kıymetli olanın emekliliğinde emri altında olanlarca kaale alınmaması, bizim geleneğimizde oldukça kemikleşmiş durumdur.

 

Şehirlerin su kenarında, su kaynaklarına yakın kurulması, diğer yerleşim alanlarının kuruluş kuralından farklı değildir. Önceleri kişilerin kurdukları şehirler, kendi adıyla anılıyordu, yüz yıllarca kaide aynıydı. Şimdi, o şehrin kurucusunun kim olduğunu bilmeden şehirde yaşayanlara kurucunun kim olduğunu anlatmanın ne derecede akl-ı kemâl iş olduğunu insanın düşünmesi gerekir.

 

Terk edilen, harap olan ve zamanla yıkılan şehirlerin geride bıraktıkları harabeler, şimdi el üstünde tutuluyor. Bu şehirler, antik konumda, korunması gereken yerlerin başında gelmektedir.

 

Peki şehirlere dair kaleme alınan eserleri-kaynakları bir araya getirme, onları genele yayma meşgalesinin neden kıymet görmediğini sorgulama aşamasında yetkililerin açıklamaları olur mu?

 

Sık sık yazdığımız şehir konulu yazılarımıza cevap isteğimiz nasıl karşılanmalıdır?

 

Şehir konulu kitapların okunmaması, kültürel-tarihî değerlerin bilinmeyişi, dünden habersiz olanın bu gün yaşamının koordinatlarını geleceğe taşıyamama acziyetini, yalnızlığını, kimsesizleşmesini, kimliksizleşmesini, kendisine yabancılaşmasını ve gittikçe başkasını taklitle özünden kopuşunu üzerinde durulması gereken önemli noktalar değil midir?

 

Biz, bu ülkeye fazla turist gelmesini, oldukça dövize endeksliyoruz. Her şey turistin istediğine göre şekillenince Turizm, Kültür’ün önüne geçerek, kültürü geride bırakır oldu. Yeryüzündeki değerleri koruyamayan biz, yerin altını eşelemekle tarihe, arkeolojiye, sanat tarihine, nümizmatiğe, etnografyaya ve bilumum diğer bilim dallarına hizmet ettiğimizi sanmaktayız.

 

Şehirlerin mimarisini, estetik değerlerini koruyamayan biz, şehirlerin merkezine kalbe daldırılan hançer misali yüksek katlı binaları dikerken, karşı çıkanlara hangi ithamda bulunacağımızı şaşırmış haldeyiz.

 

Bir şehir araştırmacısı olarak, bize bunca yazı yazdırmanın ne gereği var, gönül?

 

Meramımız şu Âziz Okur; Şehirde esareti yaşamak olan günümüzde, şehri şehirli gibi yaşayamamış olmamız, şehre yaptığımız kötülüklerle ne zaman cezalandırılacağımızı bilememenin sıkıntısı içindeyiz.

 

Sözü fazla uzatmanın manası yok, aslında.

 

Şehirde yaşayanlarımızın kaçta kaçı mutludur?

 

Şehir Araştırmaları Merkezi’nin bu aşamada bize kazandıracağı bir kitap istif deposu mu yoksa meselelerin çözüme kavuşmasında rehberlik mi?

 

Bunu bir türlü anlatamıyoruz, Âziz Okur!..

 

Bizi dinleyen yok, anlayan kalmadı.

 

Bir gün harç bitti, yapı paydos diyeceğiz.

 

Ne mi olacak?

 

Kimsenin ruhu hissetmeyecek, ortalıktan çekildiğimizi.

 

***

 

-Bayım listemizden ne almak istersiniz. Çeşitlerimiz zengin.  Arabica, Cafe, Capuccino, Kremalı doppio Espresso, Espresso Con Panna, Espresso Grande, Latte, Macchiato, Mocha, Moka, Ristretto, Affogato, Frappe, Milkshake, Macchiato, Americano… Ne istersiniz, Bayım?

 

-Yok, ben sade kahve istiyorum, evladım. Yanında bir bardak suyu ve lokum.

-Efendim sade kahvemiz yok, su kapalı şişede ve lokum yerine çikolatalı çeşitlerimiz var.

 

-Üzgünüm, farklı bir şey almayacağım.

Bu yazı toplam 783 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim