• İstanbul 13 °C
  • Ankara 14 °C

Şehre meraklı olan çokmuş!..

M. Ali ABAKAY

“Ağabey dedi, bana, “İnanır mısın, çok müthiş kitaplar geçti, elime. Özellikle senin şehrini anlatan kitaplar, kaçırılmayacak cinsten.” Mecburen, “Gönder” dedik, sahafçımıza.

Sahafımla pazarlık etmem, söz konusu değil. O, gönderir, ben her aybaşında çoluğun çocuğun rızkından, kendi payıma düşen meblağdan keser, borç rakamını düşürmeye çalışırım.

Gelen kitap paketini açınca sevindim, açıkçası. 25 Kitaptan yedisi, fakirin yazdığı kitaplardan.

Telefon açtım, sahafımıza:

-Ya gözüm, yazdığım kitapları göndermişsin. Bu ne iş?

Sahaf dediğin taşı gediğine oturtur:

-Ben, o kitapları basımı elinizde kalmamış düşüncesiyle gönderdim. Hesapta bunların bedeli yok.

İnş-Allah, olmaz bu yazdığımız kitapların bedeli.
***

Sanal ortamdan şehirlerle ilgili kimi eserleri, sahafımıza sorarız, mecburen:

-Şu kitapları, falan sahaf satıyor, bir baksan iyi olur!..

Satıcı, ev ortamında elindeki kaynakları sanal dükkândan satıyormuş, bize verilen fiyatlara sahafımız küçük bir komisyon eklemiş, kargoyla birlikte.

***

Bilenler bilir, taşradaysanız Ankara’ya, İstanbul’a yolu az düşer, insanın.

Bir defa tanıştığım, güler yüzlü bir sahaf dosta üç kez uğradım, saatlerce bekledim. İş yerine teşrif etmedikleri için geri döndüm.

Dördüncüsünde uğrar mıyım?

Kitap sevdası için uğramam lazım, gönlüm kırık olsa bile.

*** 
Şehirlerle ilgili kaynak eserleri bir araya getirmek, zengin işi, maddî varlığı olanların uğraş alanı olması gereken meşguliyet.

Yine sanal ortamda dostlar, arada bir kitap isteğimize cevap verir. Biz, kendilerinin katkılarına duyarsız kalmayız, hiçbir zaman.

Kargoların çoğunu da kendileri öder, bir birimizi tanıma imkânımız olmamasına rağmen.

Tanıdığımız dostlar, bedelinin iki katı kadar bize kargo ücreti ödetir ve yaptıklarının şehir sevdası olduğunu ifade eder.

Kargo bedeli ödemekten dolayı, bankalar bize kredi kartı vermez hale geldi. Sağ olsunlar, yaptıkları katkıdan dolayı gına geldi, bize.

*** 
İstanbul’dan bir dosta haber verdim, “İstanbul’da sizi Sultan Ahmed Meydanında bekliyorum.” 
Üstad’a Kartal’da olduğumu söyleseydim, “Sultan Ahmed” Cevabını alırdım.

*** 
Sempozyumlarda güleç yüzler, efendimli ifadeler ve elbette ile başlayan cümleler, faaliyet bittikten sonra unutulup gidiliyor, maalesef!..

-Sizi aramak istedim, Hocam!..

Bir anlık duraklamadan sonra gelen cevap, insanı can evinden vurur:

-Kimsiniz, tanıyamadım.

Biz de kitap gönderdiğimiz sempozyum tanıdığı hocamıza, “Yanlış numara” diyoruz, “Ahmet Bey’i aramıştık. Kusura bakmayın.”

“Ahmet Bey” olduğunu söylese de soyadını farklı kullanıyoruz, “Değirmendere”

*** 
Sanal ortamdaki dostlarımız sağ olsun, kimisiyle devamlı muhabbete devam ederiz. Onlar gönderir, ben okurum. Çoğunlukla kendileri bundan mutlu olur:

-Hocam, şu kitapları gönderelim mi?

Cevabımız oldukça kısadır. Kitap varsa tek kelimelik cevap:

-Mevcuttur.

Yazdığımız kitapları, talepler biriktikçe ayda bir postahaneye uğrarız:

-Mustafa, şu kitapları adreslerine yolla. Kargo bedelini bıraktım. Eksikse gelecek sefere, fazlaysa yemek yersin.

Mustafa, iyi huylu, güzel bir çocuk.

Kitapların bir kısmını okuması için kendisine hediye verilmiş. O, kargo poşetine bırakmış, kitapları. Kendi adresine postalamak isterken farkına varmış:

-Hocam, şu fazla para.

“Hayırdır, “ diyorum, kendisine, “Sen şaşırmışsın.”

Mustafa tebessüm ediyor, içinden geldiği gibi, mütebessim:

-Hocam, kalan küsuratları topladım, yeni bir kargo için. Öğle yemeğine de gitmiyorum, artık. Kabul edemem.

Mustafa’yı severim, bu dürüstlüğüyle.

Bana kendi adresine kargo yollamak üzere iken yaptığım espriyi ciddiyeti elden bırakmadan anlattı:

-Hocam, ben nasıl tufaya geldim, şaşırdım!..

*** 
Bizden daima ciddî konuları bekleyen dostlar, hayal kırıklığına uğrar, bazen.

Davet edildiğimiz bir toplantıya erken gittim.

Oturduğumuz masaya çay geldi, teşekkür ettik.

Yarım saat sonra bir huylanma, sabırsızlık.

On civarında zat var. Besbelli kızgındırlar.

Bir dost geliyor, içeriye:

-Merhaba!..

Hal-hatır faslından sonra konuşuyoruz, kendimizce.

“Kenan” diyor, arkadaşıma, divan kısmından biri:

-Arkadaşın bizi bekletti. Bir saattir, hazreti bekliyoruz. Bu iş mi yani?

Ayağa kalkıp kendimi tanıtıyorum:

-Efendim, çoktandır geldim, buradayım...

*** 
Biz, yaşadığımız şehre dair çalışırken, kimse eline fotoğraf makinesi almazdı, kimse şehrin adını telaffuz etmezdi.

Şimdi sanal ortama bakarken şehri sevenlerin sayısına bereket.

Araştırmacı-Yazar mı dersin, Şair mi gazeteci mi?

Yazdıklarına bakınca, memleketi sevmeyen tek biz kalmışız.

Tövbe estağfurullah!..

*** 
Bir arkadaşımızın kitapları için dostlarımızdan birine uğruyorum.

Mecburen satılacak kitaplar.

Biri araya giriyor:

-Danesi 2 liradan olmaz mı?

Elimizde listeyi buruşturup suratına fırlatsam yakışıksız kalır, seviyesine inerim:

-Danesi elli kuruşdan. Lakin sene yaramaz.

**
Kitapla dolu bir hayatın, yaşamınızı güzelleştirmesi temennisiyle

Bu yazı toplam 722 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim