Şehir Araştırmaları Merkezi kapsamında çalışmalarımız devam ederken, merkezin kaynak zenginliğini artırma amaçlı çalışmalarımız sürerken kimi kaynaklarda Diyarbakır'ı konu alan bölümleri özenle takip ediyoruz.
Seksen bir il ve yüz dünya ülkesinden yüz şehri içine alan, genel kütüphanesi beraberinde yetişkinler ve çocuklar için kitaplıkları bulunan merkezde ansiklopedik yayınlardan edebiyata, kültüre, folklora, sosyolojiye uzanan doğrultuda yüzü aşkın kitaplıktan oluşan Şehir Araştırmaları Merkezi, bu güne kadar kendi yağında kavrulmasını bilmiş ve ekip olmadan bu düzeye gelmiş, 2014 sonu itibarıyla 100.000 Kaynak esere, dokumana ve sayısız fotoğraf arşivi ile mükemmel dıgıtal kütüphaneye sahip olma arzusundadır.
Bizim yürüttüğümüz çalışmalarda destek olmaksızın, sponsor bulunmaksızın, hiçbir yerden, kuruluştan yardım almaksızın, Ali Emirî Efendi'nin çizgisinden sapmadan, doğru bildiğimiz yol üzeri giriştiğimiz bu hayırlı işte, umarız ki yakın zamanda arzuladığımız ölçüde bir mekâna sahip olur, Şehir Araştırmaları Merkezi.
Yazımızın başlığında "Şehri mi tanıtırlar yoksa kötülüyorlar mı?" sorusuna cevap vermeye çalışalım. Daha önce bir yayınevinin yayınladığı kitapta, kimi yanlışlıkları tespit etmiş ve bu yanlışlıkları düzeltmeleri için kendilerine bilgi vermiştik.(1)
Yayınevinin bize dönmeyişi, verdiğimiz bilgilerin değerlendirildiğine yorumlanmış ve yabancısı oldukları bir ilde kendilerine verilen bilgiler eşliğinde şehri tanıttıklarına hükmetmiştik, iyi niyetle.
Aynı yayınevinin yayınladığı "Gezi Türkiye Tatil Rehberi 22. Yı"l adlı eserinde vaz geçtikleri kimi yanıltıcı bilgilerin, yanlışlıkların olmayacağı kanaatiyle, eseri okuduğumuzda, yayınevinin yine Diyarbakır'ı yanlış tanıtmaya devam ettiğini gözlemlemiş olduk.(2)
Bu nasıl bir yayın anlayışıdır ki Dicle Nehri yerine ısrarla Fırat Nehri deniliyor? Bu nasıl bir yayınevi anlayışıdır ki bir ilçemizin ismi zikredilerek, şehri uyuşturucu merkezi biçimde lanse etmeye varan gaflet!..
Azer Bortaçina imzalı "Kültürün Gerçek Tanığı Güneydoğu Anadolu" kitabında yazar, Ulu Camii girişini anlatırken kendisine bakanların olumsuzluğunu tasvire kalkışmış, şehirde dolaşırken adeta herkesin kapkaççı olduğunu ima etmişti. Yazar, vardığı Birkleyn'de kendisine rehberlik eden yetkiliyle Asur Stelini bulamadığını belirtmiş, Keçi Burcu'na çıkışında Fırat Nehri'nin gözlere verdiği müthiş güzelliği dillendirmişti.(3)
Aynı yayınevi, ikinci kitabında ne diyor, gezmeye meraklı gezginlere? Bu eserin sayfa sayısını vererek aynen alıntılıyoruz:"
"Diyarbakır'ı gezerken göreceğiniz kiliseler arasında Mart Thoma, Meryemana , Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi vardır."(sayfa 759 sutun 3)
Biz, doğduğumuz ve yaşadığımız şehirde kendilerine bu bilgiyi verenleri merak etmiyoruz, aslında. Bakalım Mart Thoma Kilisesi nerededir?
"Bu kiliselerden Mart Thoma Kilisesi İslamiyetin kabülünden sonra 639'da bugünkü Ulu Cami'ye dönüştürülmüştür."
Anlamaktayız ki hala kaşınmak istenen bir yara vardır, bu ifadelerde. Peki bu yapının yıkılmasından sonra yeniden inşâ edilen yapının kilise ile bir alakası kalmış mıdır? Mesudiye Medresesi, teslis inancı dışında kalmış, Tek Allah'a inanan insanların ibadetgâh alanı değil midir? Halen bunun izlerini gördüğümüz medrese, yine bazılarını tatmin etmiyor... Bu kilise inşâ eden Mar Thoma, tek Allah'a inanan değil miydi? Ashab-ı Kehf'e nice acılar çektiren Dakyanos, bu şehirde hüküm sürmemiş miydi? Lice'de bulunan Antik Kenti, Kalesi daha belli değil mi? Ashab-ı Kehf'in Mağaraları yerinde kitabesiyle durmuyor mu? Bu kitabe, Trasus'tan da eski değil mi?
Anlatamazsınız, çünkü okumazlar. Onlar gözlere sahip olsa bile görmezler, doğru olanı. Onlar, istemdiklerini duymayı sevmezler... Ashab-ı Kehf üzerine yaptığımız araştırma sonrası, konuyu ele alanlar, Ulu Camii hakkındaki görüşlerimizi doğrulamadı da yalanlamadı da... Ashab-ı Kehf için yapılan araştırmalarda Diyarbakır'ın neden olmadığını merak edenlerimiz çıkmadı. Mar Thoma Kilisesi hakkında araştırmalar derinleşirse, Mesudiye Medresesi ortaya çıkacaktır. Bizans, neden bu medresenin yapımını çeyrek yüzyıl geciktirdi? Bu soruya cevap veren çıkmayacaktır. Dile sakız yapılan kilise imajını yıkarken, insan Sefernâme'yi okumaz mı? Sefernâme'de geçen net açıklamaları görmez mi?
Yayınevi, Kırklar Kilisesi'nden bahseder. Yerini söylemez, satır arasında kilise kaybolur. İlk kez, bu gazetede Kırlkar Dağı'nda yer alan kilisenin fotoğrafına yer veren biri olarak, kiliseyi kutsayanlardan da dönüş olmadı. Kırklar Dağı için en çok makale kaleme alan biri olarak, bu kilise hakkında danışan olmadı.
Metin yazarı, ilkokul öğrencisi değildir, okumuş-üniversite bitirmiş ve ödül alan bir gazetecidir. Yayınevi sahipleri de sıradan birileri olamaz. Neden bunu belirtiyoruz?
Yayınevinin açıklaması aynen şu şeklide:"Aslında Kervansaray'ı gezmeye geldikten sonra buradan biraz yürüyüp surların üzerine çıkıp hem Fırat'ı hem önünüze uzanangeniş yaylayı seyredebilir hem de .." ( sayfa 760 sutun 1-2)
Keçi Burcu'na bizi çıkartan Yazar, bize Fırat'ı gösteriyor, Dicle yerine ve yayla olarak Esfel Bahçeleri'ni seyretmemizi arzuluyor.
Bırkleyn'e daha önce giden yazarları, ilk kitabında bir türlü Asur Stelini rehberiyle bulamadığını ifade ediyordu, şimdi de Asur Kralı'nın atıyla Fırat'ı nasıl geçtiğini stelde belirttiğini söylüyor. (Sayfa 761)
Şimdi bu tarz yanlışlıklar içinde bilgi kirliliğinde bulunan bir yazarın hangi ifadesini düzeltelim? Asur Kralı, Dicle'yi mi geçmiştir Fırat'ı mı? İyi okunursa önce Dicle geçer sonra Fırat.
Bu stelin ilgili yerini aynen belirtiyoruz:"Haburuşka, Diclenin kaynağından, Fırat'ın kaynağına kadar olan yeri,..." (4)
Yazarları Malabadî Köprüsü'nün de Batman'da olduğunu övünerek belirtiyor:" Batman sınırları içinde kalan en kayda değer eser Batman çayı üzerindeki Ünlü Malabadî Köprüsü'dür." (Sayfa 759)
On Gözlü Köprü'nün Roma Dönemi yapısı olduğunu, İranlıların şehri savunmasını güçleştirmek için yarıya kadar yıktırıldığına ve kalan kısmın Mervanî Yönetimince tamamlandığını bir makalemizde, diğer yazılarımızda belirtmiştik. Ne yazık ki şehrin hatırı sayılır kaynaklarında bu köprünün Mervanî yapımı olduğuna dair oldukça faydalı kaynaklar(!) var. Yazar da köprüyü bu kaynaklardan almış. Buna diyeceğimiz yok. Lakin Batman sınırları içinde Malabadî Köprüsü'nü düşünmek, oldukça absurd... Batman bir köy iken, birkaç evli Ilûh iken bu köprü, yüzlerce sene önce vardı. Haydi bunu bilmezsiniz de haritalarınız elinizin altında bulunmuyor mu?
Sayın Yayınevi Yetkilileri ve Yazarları, bu şehir için yazdıklarınız, tanıtım değil, olsa olsa şehir hakkında bir cehaletin dışa vurumudur.
Yazarları, Lice'yi anlatırken şöyle tamamlıyor, sözü: Liceli için söylenen bir söz: Biraz toz, bir otoboz." Kürtçesi de, " Hıçkı toz hepki otoboz!.." (sayfa 762)
Lice hakkkında belirttiklerinizi biz de biliyoruz. Siz, bir şehri mi tanıtıyorsunuz yoksa bir tatil kitabında yargılıyor musunuz? Hem kuzum, bunları kaçıncı kez yayınladınız, bilgi yanlışlıkları içinde yüzerken? Size bu güne kadar, yazdıklarınızın yanlış, eksik, karalayıcı olduğunu söyleyen mi çıkmadı?
Nedense diğer şehirleri de konu alan kitapları okuduğumuzda daha fecî bilgi yanlışlıkları, sayfalarda kendisini göstermektedir. Sayın Yayınevi Yetkililerini ve Metin Yazarlarını şehrimize davet ediyoruz, onlara şehrimizi dolaştırmak istiyoruz, bilgilerini tazeletmelerini istiyoruz. Binlerce senelik bir şehir, Diyarbakır, bu denli ön yargılı ve de yanlış bilgiyle tanıtılmaz.
Siz, sanal ortamdan devşirdiğinizyalan-yanlış bilgilerle ortaya böyle metinler çıkardığınız vakit, biliniz ki bu şehri iyi bilenler vardır, şehri sahiplenenler bulunmaktadır ve Şehir Araştırmaları Merkezi bu amaçla kurulmaktadır.
Şehrimizi tanıma ve tanıtma amaçlı kurulan kimi derneklere de söylemek istediğimiz şu husus vardır. Etkinliklerle, kutlamalarla, şehirden şehire taşınmalarla harcadığınız zamanınıza biraz da şehri ele alıp, tanıtan bu tarz yayınları okuyun, şehrinizin ne derecede tanıtıldığına şahid olun.
Her sene bu şehrin tanıtımı için harcanan meblağlara baktığımızda yapılanların çoğunun eğlence ve dostların buluşması olduğunda hem fikiriz. Amacımızın Diyarbakır Kadayıfı'nı tatmak olmadığını, Diyarbakır Çöreğinin kenarını koparmak olmadığını, kelle ve paçaya kollarımızı sıvayıp mideye bayram çekmek olmadığını, meyan şerbetinden yudumlamak olmadığını, birkaç türkü-maya okuyup halaya durmak olmadığını sürekli açıkladık.
Değerli Okurumuz, Sayın Yetkililer; Şehir Araştırmaları Merkezi'nin kurulmasının gerekli olup olmadığı konusunda bu makalemiz sizi yeterince bilgilendirdi mi? Sorulmaz mı o halde bu Şehir Araştırmaları Merkezi neden ve niçin kurulmaz?
Bir şeyler eksik ve tamamlanmıyor. Kapıları aşındırıp, kimilerini ikna etmek, olmamızdan fazla görünmek, siyasetçinin arkasından koşmak, bu merkezin en erken açılmasını sağlar. Fakat, bu Diyarbakır'ın şanına yakışmıyor, Kâdîm Kent'i bu şekilde tanıtma, onun manevî şahsiyetini yaralar. Ondandır, sadece makalelerimizde şehri anlatmamız, tek başımıza çaba harcamamız. Elbette bir gün bu şehri gerçekten sevenlerin dikkatini çekeceğiz. Korkarım ki bu geç olur. Bakarsınız ki omuzlarımıza aldığımız bu zor ve ağır yük altında eziliriz. Ben, bundan oldukça korkuyorum.
Dipnotlar:
1- Yayınevine telefon açarak, yaptıkları yanlışlığın düzeltilmesi gerektiğini 2004 senesinde belirtmiştik.(Mehmet Ali Abakay)
2-Gezi Türkiye Tatil Rehberi 22. Yıl Ekin Grubu Mayıs 2013 İstanbul.( Makalede geçen sayfa alıntıları, bu eserden yapıldığı için tekrara gidlmemiştir. M. Ali Abakay)
3- Bortaçina Azer Kültürün Gerçek Tanığı Güneydoğu Anadolu Ekin Grubu
4- Beysanoğlu Şevket Anıtları ve Kitâbeleriyle Diyarbakır Tarihi Cild 1 sayfa 75 Diyarbakır Belediyesi Yayınları Ankara 1987
21.07.2014
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.