• İstanbul 17 °C
  • Ankara 13 °C

Şehri Nasıl Biliriz?

M. Ali ABAKAY

 

Mevtanın cenaze namazında İmam’ın “Merhumu, Merhumeyi, Mevtayı nasıl bilirdiniz?” sualine verilen cevap, elbette oldukça kısadır:

-İyi bilirdik!..

Doğrusu, bunu şehre uyarlarsak, verilecek cevap değişkenlik gösterir:

-Kötü biliriz.

-İyi değildir.

-Şehri öldürdüler.

Bilerek ünlem işareti bırakmadık, cevapların sonuna, kısık sesle konuştuğumuz için.

Şehirlerin tanıtımları olur, çoğunlukla fuarlarda, genel etkinliklerde.

Her şehrin standında şehri ön plâna çıkaran objeler bulunur.

Bu objelerle sınırlı değildir, özü itibariyle.

O şehrin ürettikleri, eksik olmaz, çoğunlukla.

Şehrin pul biberinden, çekirdeğinden, tuzundan, mercimeğine kadar, şehri akla getiren ne varsa önünüzde yer alır.

Şehrin ismiyle müsemma çorbası varsa ikramdan kaçınılmaz, sunulur:

-Bu bizim tarhana çorbamız, buyrun!..

Van, kedisiyle balığıyla ön plânda yer alır, şelalesiyle, gölüyle, kalesiyle.

Mardin, Kartal Yuvasıyla mimarî konaklarıyla kendisini hissettirir.

Sivas’ta meşhur doktor balıkları akla gelir, kangal olmazsa olmaz.

Malatya’nın mışmışı farklı lezzetleriyle buyurgandır.

Denizli’nin tekstili yanında olmazsa olmazlardan horoz maketleri yer alır.

Zonguldak’ın taş kömürü yerini ne almıştır, bilemem bu arada.

Adıyaman’da gün batımı ve Tümülüs-Nemrut Dağı başta yer almalı.

Aydın’da incir eksik olmaz, bildiğim kadarıyla.

Kalkıp bu objelerle şehri tanıtma, klâsik anlayış tarzıdır, adeta.

Afyon’un mermeri var, önünüzde ve Vişne Diyarı’ndan içimlik tadlar. Öbür yanda Amasya Elması. Seksen bir ilin özelliklerini birer cümleyle verebilmek, çok zor değil.

Diyarbakır’ın karpuzu sunulur, Kalesi varken. Ciğer kebabı, Adana Kebabı ile yarıştırılmak istenir, Bayram Çöreği, Mardin’in Tarçınlı Çöreği ile karşılaştırılır.

Hoş, Şanlıurfa’nın İsotu ile Kahramanmaraş’ın Dondurması eksik, anlatımımızda.

Şehirlerin tanıtımı, bildiğimiz kadarıyla kültürle, tarihle, mevcudiyeti söz konusu yapılarıyla, değerleriyle esastır. Yazarıyla şairiyle düşünürü ile klas vuruşlar önemlidir.

Önümüzde yerel yemekler yanında sıralanabilecek başka ne olabilir?

Şayet valiliklerin ya da belediyelerin katılımı söz konusu ise, varın düşünün neler olabilir?

Diyarbakırın Kadayıfı, Gaziantep’in Baklavası, Balıkesir’in Hoşmelimi, Kahramanmaraşın Fıstık Ezmesi, Giresun’un Fındık Kreması, Kars’ın Kazı, Erzurum’un Cağ Kebabı, Mardin’in Şekerli Bademi, Çorum’un Leblebisi, Kağızman’ın Narı, Niğde’nin Patatesi’ni, Falan şehrin sarımsağını, filan yerin kapuskasını unutacaksınız, esirgeyeceksiniz gelenlerden.

Kalkıp Lazın Hamsili Pilavı’nı, Çerkez’in Tavuğu’nu, Kürdün Böreği’ni, ManavınBalkabağı’nı, Arab’ın Irrok’unu unuttuğumuz sanılmasın.

Yemekler tadımlık, çerezler görümlük, bu fuarlar çeşniden öte değil.

Siz, bir şehrin tanıtımını yapacaksınız da şairini, yazarını bu tanıtımdan mahrum edeceksiniz.

O, kitaplarıyla, eserleriyle ömrünü tüketecek o şehir için ve gecesini katacak gündüzüne, kendisini mahrum kılacaksınız, o birkaç günden.

Bu etkinliklerde kalıcı olan tanıtım için kaleme alınan eserlerdir, bir yönüyle.

İstediğiniz kadar davul-zurna çalın, halay oynayın, kemençe çalın, barları eksik etmeyin, barakları söyleyin, halk oyunları icrâ edin, dümbelek çalın, kaval üfleyin, alnınızdan akan ter göbeğinizi ıslatsın, sonuçta her şey biter, köylü köyüne fare sıçan deliğine…

Tadımlık tadları unutursunuz, yediklerinizi sindirirsiniz, sizin yaşadıklarınız fotoğraflarda anı olarak kalır, kamera çekimleriniz nostaljik demlere garnitör olur.

Kitaplığınızdaki eserler kalıcı olma vasfını, kitaplığınızda bulundukça kaybetmez, o geleceğe mirastır.

Bakıyor ve görmekteyiz ki iki-üç-dört günlük bu tarz etkinliklere katılanlar, adeta şehri bu güne kadar kimse tanıtmamış havasında. Bari şehri tanıtmaya köçek de götürün de her şey kemâle ersin. Halkoyunlarıyla, şirinliklerle panayır havasında geçen o günler, birbirini görmemiş, şehirlerde uzun zaman görüşmemiş dostların kaynaşma, hasret demlerine dönüşür. Bazen allandıra-ballandıra anlatılan o uzun süreli olmayan zaman içinde turizmin mayasıyla parlatmanın cilasıyla şehrin ekonomik ihtiyaçları yokmuş gibi havalar oluşturulur.

Küçücük kasabaların bile medeniyet merkezi, medeniyetler kavşağı, yurdu, beşiği gibi gösterildiği bu tarz etkinlikler, şehirlere nasıl ilham olmaz ki!..

1950’lerde ilçe olan, birkaç sene diyebileceğimiz süre içinde il haline getirilen şehirler için kocaman kitaplar yazılır, sempozyumlar düzenlenir, konferanslar eksik olmaz, nutuklar irad edilir.

Efendim, tarihte, kültürde, sanatta bu şehrin önemine değinen, ehemmiyetine dikkât çeken çekene.

Misalen babasının memuriyeti sebebiyle ilimizde doğmuş, iki yaşına kadar kalmış alanında dünyaca tanınan bir Profesör Doktor’un adı bir hastahaneye verilmiş. Kaynak eserlerde hemşehrimiz olduğu yazılıdır. Kime sorsanız bu şehir, böyle bir deha yetiştirdiği için övünmeliymiş. Profesör Doktorumuz, o şehirde iki sene kalmış, doğduktan sonra, bir daha o şehre uğramamış. Bu hep saklanır.

Bir şairimiz, düşünürümüz ise bir ilde ortaokulu yatılı okumuş ve seneler öncesine ait hatırlarında o şehirden bahsetmiş. İsmine sempozyumlar düzenlenen şehirde, adı geçtiğinde saygıda kusur edilmiyor.

İlk şehirde Profesör Doktor üzerinden prim yapmak isteyenler, aynı şehirde doğmuş, orayı bir çok defa anlatmış hemşehrilerini daima bağrına basmış şairden, düşünürden habersiz. Başka şehir kendisine sahip çıkar, kendi şehri kendisinden habersiz.

Ben, sadece bu çelişkiye de değineyim dedim.

Şehirleri mi tanıtmak isterseniz? Tanıtın Efendim, itirazımız yok, olmadı, olmayacak!..

Yalnız şehirleri tanıtırken yazarların, şairlerin, düşünürlerin ismini kendi hevanıza, hevesinize alet etmeyin. Hayatta olanların rızasını almadan, onları emellerinize alet etmeyin.

İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da yapılan etkinliklere çağırmadığınız kişilerin eserlerini sergilemeyin, Onlardan şiirler okumayın, eserlerinden alıntılar yapmayın, fotoğraflarını kullanmayın.

Neden mi derseniz, biz şairlerin, yazarların, sanatkârların hatırlanması, bu günlere mi düşer?

Hayatta iken değer verilmemiş olanları, kaybettiğimizde timsah gözyaşlarında boğulanlar, öldükten sonra mezarlarının başına kallavi kitabeler dikseniz ne fayda!..

Lütfen istirham ediyoruz!..

Peksimetinizi sebil kılın, şerbetinizi en âlâsından dağıtın, çöreğinizi ikram edin, kebaplarınızı sunun, halk oyunlarınızı oynayın, şehrinizi şenlik-bayram havasında kutlayın da biz, şehrini ana kucağı, baba diyarı olarak seven, ondan ayrı düşmeyi gurbet bilen, yazarları, şairleri, sanatkârları bu yalnızlıklarında bırakın, rahatsız dahi etmeyin.

Günleriniz, fuarlarınız hayırlı, şehir tanıtımlarınız bereketli, mutlu, dahi kutlu ola!..

Bu yazı toplam 1439 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim