• İstanbul 16 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 15 °C
  • Konya 14 °C
  • Sakarya 15 °C
  • Şanlıurfa 20 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 15 °C
  • Bolu 11 °C
  • Bursa 15 °C

Şehri Tanıtan Kitaplar Ne Söyler?

M. Ali ABAKAY

İki yazı yayınladık, konu başlığı altında: Şehri Tanıtan Kitaplar. Bu iki yazıda, üç farklı eserden sadece Diyarbakır’a dair birkaç sayfa tutan metinde hangi yanlışlıkların yapıldığını göz önüne serdik, adı geçen kaynakların sayfa sayılarıyla, yayınevleriyle, basım tarihleriyle. 
Dicle Nehri’nin Diyarbakır’ın yanı başında aktığını, On Gözlü Köprüden süzülerek geç...tiğini, Esfel Bahçeleri’nin Dicle ile hayat bulduğunu söylememize gerek yok, bu şehirde doğan ve büyüyen biri olarak. Yalnız, bilmeyen için, nehrin ismini öğrenmek oldukça zor bir durum değildir. En azından şehir ile ilgili bir kitap ya da genel haritada Türkiye’nin belli başlı nehirleri aranırsa Dicle, hemen göze çarpacaktır, orta sıralarda.
Siz Dicle Nehri’ne Fırat Nehri diyeceksiniz… 
Siz, Esfel Bahçeleri’ne, “Yayla” diyeceksiniz…
İki milyonu aşkın bir nüfusa sahip insan ne diyecek, buna?
Bu şehrin artık üniversiteleri vardır.
Bu şehri tanımak ve tanıtmak amaçlı kurulan birçok vakfı ve derneği vardır.
Bu şehrin milletvekilleri vardır, bakanlık yapmış olanları az değil.
Bu şehrin eli kalem tutan yazarları bulunmaktadır.
Merak etmeyin, kimsenin ruhu duymaz, bu yanlışlığı, yanlışlıkları. İsterseniz Mısır’da halen akan Nehir olan Nil’i Diyarbakır’ın yanından süzülerek gittiğini yazın. Bu millet okumuyor, bakmıyor.
İki gezi kitabına bakınca bu hataları görmüş olmamız karşısındaki tepkiyi, milletvekili göstermez, çünkü kendisine ulaşamazsınız. Bakan’a ulaşmak oldukça zor. STK-STÖ, hala son harfine karar veremediğimiz dernekler-vakıflar ile ilgili bir durum değildir, Fırat Nehri’nin Dicle Nehri yerine gösterilmesi. Hatta” Malabadî Köprüsü, Batman il olmadan önce Siirt sınırlarındaydı.” denilse bu da önemli değil. “Ne olacak, köprü yerinde duruyor, Nehir olduğu gibi akıyor.” şeklinde bir açıklamayla karşı karşıya kalırsanız, dut yemiş bülbüle dönersiniz. 
“Dicle Nehri” yerine “Fırat Nehri” dersiniz bir şey olmayacak…
Bakarsınız, “Bu kadar kusur kadı kızında da bulunur.” der, birisi. “Çok mu önemlidir, ele aldığınız konu?” der, bizi tenkide kalkışan çıkar, en olmadık bir yerlerden belki uslu durmamız için girişimler başlatılır…
Şehrin hemen yanı başında, kalesinin sur eteklerinden nehre uzayan genişlikteki ağaçlardan ve sebze ekili alana, “Yayla” dersiniz, kimsenin ruhu duymayacak… 
Siz Malabadî Köprüsü’nün Batman’da olduğunu yazanlara ses çıkartmasanız, bu yanlışlıkla neler olabilir.
Bir sınavda çıkan sorunun doğru cevap şıkkı, “Batman” olur. “Bu şık, yanlıştır, doğrusu Diyarbakır’dır.” diye düşünürseniz, yanlışlığın üstüne bir yanlış daha eklersiniz. Bu suali ve benzeri sualleri soran Hazret, bu tarz kitaplardan ya da sanal ortamdan bilgisini almışsa, ilim deryasındaki gıdasını taam etmiş ise, size kaynak gösterecektir: “Aha kitaplarda böyle yazıyor. Bir köprü için Güneydoğu’ya mı gideyim!..
Evet, sınavda bu soru sorulacak ve soru iptal edilecektir. Bu sorunun yanlış sorulması, sınava giren adayların geleceğini de etkileyecektir. Her ne kadar iptal edilmesi, gözle görülür bir olumsuzluk ortaya çıkartmıyorsa, sorunun doğru cevabı, “Diyarbakır” olsaydı, doğru bilenlerin sınavı kazanmaları söz konusuydu.
Şehir Araştırmaları Merkezi konusunda, bu iki emsal, okuyanın hayatında ne gibi değişiklikler yapabileceğine siz karar verin. Soru Hazırlama Komisyonları, kültür sorularını hazırlarken, okudukları eserlerden, sanal ortamdan yararlanır. 
Allah muhafaza, yarın bir kişi, “Diyarbakır Kalesi’nin yanı başından geçen nehir, aşağıdakilerden hangisidir?” diye bir sual etse, cevabını “Dicle Nehri” olarak verenler, hayatlarını kör-topal bilgi karşısında belki bir daha düzeltemeyecek derecede karartırlar. İsterlerse soru iptal edilsin, bu hatadan dönülsün. Bu, mevcut rezaletin böyle perdeyle ört-bas edilme yoluyla ortadan kaldırılmasına zemin hazırlamaz. Bir kere bu yanlış bilgi, yazılı kaynaklarda yer almıştır ve biz, 2014 senesinde yaşamaktayız. Bu ve buna benzer bilgiler, son on senede daha bir artmıştır, bilgi-teknoloji gelişimi yalanlarına ne denli sık başvursak bile, manzara ortadadır: “Fırat Nehri Diyarbakır Kalesinin yanından akar ve Malabadî Köprüsü Batman’dadır.”
Bir basit durum ile Şehir Araştırmaları Merkezi’nin toplum nazarında ne denli saygın bir yere sahip olması gerektiğine dair başka ne diyebiliriz?
Ayak topu takımları seçer ve bu takımları ölümüne tutar gibi bir ruha sahip kimileri, bu tarz kitaplardan aldıkları bilgilerle yatarlar-kalkarlar. Acaba kaleme aldıkları şehir konulu kitaplar, ne denli doğruluk payına sahiptir?
Tarih konusunda Şehir Araştırmaları Merkezi için beş yüze yakın eseri bir araya getirmeye çalıştık. Elbette yakın tarihin daha aralanmamış sayfalarında ne denli yanlış bilgilendirmelerin olduğunu bilen bilir. Bazen bir konuyu beş-altı farklı kaynaktan okuyup bilgi sahibi olurken, kapı dışına bıraktığım bilgilerin okurun belleğine çöp olarak kazınmak isteğinin altında nelerin yattığını, ancak bir tarihçi dile getirir, getirmeye muktedirdir.
Şehir Araştırmaları Merkezi, yeri geldiğinde coğrafyasını alır, şehrin. Bazen tarihini ele alır. Bir bakarsınız çevrenin iktisadî yapısı önem kazanmıştır. Yeri geldiğinde kültürel toplantılar düzenler. Bir bakmışsınız ekiplerle dağ turizminin, yayla turizminin canlanması için şehir terk edilmiştir. Toplumun genel değerlerine karşı çıkılışta bir kalkandır. Ezilen, mazlum insanın sözcüsüdür. Geleneğimizdeki mimarî anlayışın savunucusudur. Sokaklardaki çöplerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini sorgular. Yeri geldiğinde gecekondularda insanların yaşadığı hayatın insan haklarına aykırı olduğunu savunur. Bazen musıkînin ince tınısına nağme olur, çalışmalarıyla. Bakarsınız, bir bayram günü, fakir hanelerin kapısında yüzlerin tebessümüne yolculuğa çıkartır, sizi. Bir baktınız, yanlışlıklar karşısında hemen itiraz seslerini yükselten ilklerden biri olur.
Şehre bu denli önem veren, ömrünü şehre adayan, hayatında şehri sevdası bilen ve bu yönleriyle hatırlanmayan birçok insan vardır, tarihimizde, yakın geçmişte. Bu insanların kurucusu oldukları şehirler, her isimleriyle anılışlarında yaptıkları çalışmalar hayırla yad ediliyor. Bizde bu şehirleri kuranların yerinde olan yerel ve resmî yöneticiler, şehirlerde geçmişe ait ne varsa adeta yıkmakla, ortadan kaldırmakla kendilerini mükellef biliyor.
Şehirleri beton plazalarla güzelleştirdiklerini sanırken ne biçim çirkinliklerin mucidi olduklarını bilmiyor, tarihe, kültüre, mimariye, folklora, giyimden-kuşama, içmeden-yemeye ne varsa hepsini değiştirmenin insan hayatını kolaylaştıracağına başkalarınca inandırıldıkları için dünya tüketim toplumlarının ön sırasında yer alma şerefine nail olmanın mutluluk veren hazzını, üretmeden tüketirken yaşamak istiyor. 
Aslında Şehirleri araştıran, tarihe, kültüre, sanata, inanca dayalı ilişkilerini irdeleyenler, medeniyetlerin birbirine üstünlük kurma çabasının bu alanda da olduğunu görür. Doğu-Batı çekişmesi, şehir yaşamında en doruktadır. Dün “çağdaşlaşma” denilene bu gün “taşlaşm”a hali denilir. Yarın bu hal, teslim olmaya varır, kuşkusuz. Örülen ağa takılan, ağın parlaklığına kaptırır, kendisini. Zaten albenili değil mi, başkasına sunulan hayat ve Kapitalist sistemlerin çok kazanma için çok tüketme felsefesi, zaman içinde avını kollarına alan ahtapotun avına esir muamelesi misalini hatırlatır. Hatırlardadır, Kızılderili ile baş edemeyenler, kendilerini ateş suyuna alıştırdıktan sonra nasıl alkolik bir toplum oluştuğunu görmüştür. Okla yayını, mızrağını, tüfenğini, atını bir şişe alkola değiştiren Kızılderili vardır. 
Bugünün tüketme toplumu yarın esarete düşünce, ahtapotun sıraya bıraktığı avına iştahla başlaması misali, sıra kendilerine gelince, ateş suyuna alışmış, bağımlı Kızılderili misali karşı konamaz güce iman etmeyi mukaddes görev bilecektir.
Topluma bakarken colaya esir olanları gördükçe, sıradan görülenlerin önemsiz olmadığını görmekteyiz. Blue Jean’e, Hamburger’e de karşı koyamayan toplum, şimdi ne oldu? İşte Şehir Araştırmaları Merkezi, ülke sathında açılırsa bu konulara da kapı aralayacaktır. Keşke mesele Fırat Nehri-Malabadî Köprüsü gibi olsaydı… Yayınlanan kitapları toplatır, yanlışlığın giderilmesi için tekrar basardınız. Bazı konular böyle kolaylıkla işin içinden çıkılır gibi değil.

23.07.2014 

Bu yazı toplam 743 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim