Ârif Nihat Asya ve bir yazısı
Yazımızda önce Bayrak Şâiri Ârif Nihat Asya hakkında kısaca bilgi verecek, sonra bugün yazılmış gibi taze bir yazısını sunacağız.
Tek bir şairin gücünü aşacak ölçüde çok renkli, çok biçimli ve sayısız şiirler yazmış olan Arif Nihat Asya, sanatındaki sürekli yenilikler ve yenilenişler bakımından 1940’tan sonraki Yeni Edebiyat şairleri arasında incelenebilir. Ancak duyuşları ve temaları bakımından yeni olmakla birlikte (…) -diğerlerinden- çok ayrı nitelikler taşıyan Arif Nihat Asya’nın Millî Edebiyatçılar arasında incelenmesi -daha- uygundur.
Arif Nihat Asya, belli bir vezne ısrarla bağlanmamış, aruzu, heceyi ve serbest biçimleri aynı ustalıkla kullanmıştır. Her türlü yeniye açık olduğu gibi her kıymetli eskiye de bağlı olan bu çok renkli sanatçıyı herhangi bir şairler grubu içinde incelemek zordur.[1] O, aruzla yazarken sanki karşımızda bir divan şairi vardır; heceyle yazarken bir halk ozanı, serbest yazarken yeni zamanların yeni bir şairi duruyor gibidir karşımızda… Onun bir tek şair olduğuna inanmak güçtür.
Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904’te Çatalca’nın İnceğiz köyünde doğmuştur.[2] Yüksek Öğretmen Okulu (İstanbul Edebiyat Fakültesi) Edebiyat bölümünü bitirdikten sonra Malatya, Adana vb. yerlerde edebiyat öğretmenlikleri, lise müdürlükleri yaptı. 1950’de Seyhan milletvekili olan şair, sonra yeniden öğretmenliğe döndü. Bazı gazetelerde fıkralar yazdı; bir kısmı günlük olaylara bağlı rubâîler ve dergilerde şiirler yayımladı.[3] 5 Ocak 1975 günü Ankara’da vefat etti.[4]
Şiirinde Orta Asya devirlerinden başlayarak Türk tarihi; Selçuklu ve Osmanlı’nın muhteşem hâtıraları, kahramanları yankılanır; günümüz de ihmal edilmez; insanımızın yoksulluğu, acıları, sevinçleri, ruh asâleti, güzellikleri, millî-manevî değerleri; cemiyet içinde yaşanan menfîlikler, düşüklükler de onun şiirinde yer bulurlar. Şiirlerinin hepsinde üstün bir sanat kaygısı hissedilir.
Bazı şiirlerinin şöhreti kendininkini aşmıştır. "Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü" diye başlayan "Bayrak" şiiri ve "Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek" mısraıyla başlayan "Fetih Marşı" böyledir.
“Ârif idi; zengin bir irfan kaynağı olduğu hemen belli olurdu. İrfânının kumaşını târih, milliyet, memleket ve İslâmiyet dokumuştu.
(…)
Ârif idi; geniş hoşgörürlüğü ve kibirsizliği, tevâzuu her türlü tasvirin, her türlü takdirin üstündeydi.
Ârif idi: Mevlevî tarîkatına mensup olmuş, Remzi Dede’den el almış, son post-nişînliğe yükselmişti.”(…)[5]
Şiirlerini topladığı kitapları: Heykeltraş, Yastığımın Rüyası, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Rübaiyyât-ı Ârif, Kıbrıs Rübâîleri, Nisan, Kubbe-i Hadrâ, Emzikler, Kökler ve Dallar, Yürek, Aynalarda Kalan, Duâlar ve Âminler.[6]
Nesirleri de bir seri hâlinde yayımlanmaktadır.
Şimdi yazısı… Yazının başlığı “Artık Çok Oluyorsunuz”. Bu başlık da çok güzel… Ama siz onu yazımıza koyduğumuz başlıkla da okuyabilirsiniz: SOLA KAÇMIŞ BOYUNBAĞI… Yazıda Müslümanların her yaptığının altında başka maksatlar arayanların yeni bir tip olmadığını göreceksiniz; meğer onlar her devirde varmış ve hep sesleri boylarından büyük çıkarmış…
ARTIK ÇOK OLUYORSUNUZ
‒‒ Ben…
dedim.
― Sen kim oluyorsun?
dediniz.
― Siz…
dedim.
― Bizi ağzına alma!..
dediniz.
― Onlar…
dedim.
― Onların lâfı mı olur?
dediniz.
― Tanrı şâhidim olsun ki…
dedim.
― Şâhitsiz ispatsız konuşamaz ki…
dediniz.
Sustum.
― Kim bilir ne fesatlık düşünüyor?
dediniz.
Kafamı sağa sola sallayarak lâhavle çektim.
― Bize sövüyor…
dediniz.
Abdest almak için kollarımı sıvadım.
― Bize meydan okuyor…
dediniz.
Önemli bir haberi size ulaştırmak için koşa koşa yanınıza geldim,
― Üstümüze yürüyor!...
dediniz.
Duâ ettim, size el açtığımı sandınız,
― Dileniyor…
dediniz.
Kalemimi açacak oldum,
― Bıçak çekiyor!
dediniz.
Size bir sigara vermek için elimi tabakaya attım,
― Tabancaya davranıyor!...
dediniz.
Artık çok oluyorsunuz. Bir adamın tahammülü bundan fazla olamaz. Hasta döşeğimde doktoru dilime bakarken görseniz, benim için neredeyse,
― Tıbba, fenne, iyiliğe dilini çıkarıyor…
diyeceksiniz.
Evet… Doğru söylüyorsunuz… Ancak, tıbba değil, fenne değil; size dil çıkarıyorum…
Ve işte şimdi, sola kaçmış boyunbağınızı düzeltmek için ellerimi uzatıyorum.
― Gırtlağıma sarılıyor!...
diyorsunuz.
― Evet… Gırtlağınıza sarılıyorum. Adamsanız koruyun gırtlağınızı![7]
[1] Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Türk Edebiyatı Yay. İst. 1978, c.III, s.257
[2] S. Kemal Tural, Zamanın Elinden Tutmak, Ötüken Yay. İst. 1982, s.99
[3] Ahmet Kabaklı, age, s. 257
[4] S. Kemal Tural, age, s. 107
[5] S. Kemal Tural, age, s. 99
[6] Ahmet Kabaklı, age, s.259
[7] Sakin Öner, Arif Nihat Asya, Toker Yay., İst. 1979, s.310-311
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.