Türkçenin başına gelen en büyük felâket “tasfiyecilik”, yani “uydurmacılık”tır. Dünyada hiçbir dilin başına böyle bir felâket gelmemiştir. Cemil Meriç ne güzel söyler: “Her mukaddesi yıkan Fransız ihtilâli tek mukaddese saygı göstermiş: Kâmûsa…” Kâmûs, yani lügat; yani dil…
Şu kadarcık mâlûmâtı milletimizin her ferdi bilmelidir:
Tasfiyecilik (uydurmacılık) Türk dili ve kültürü üzerine dökülen bir kezzaptır. 1932'lerde başlamıştır, 1980'e kadar devam etmiştir. Etkileri (bakın tesiri desem eski kaçacak diye korkuyorum) hâlâ devam etmektedir. Türk çocuklarının eski kültürümüzden kopmasının, başka kültürlere köle olmasının, seviyesizliğinin en büyük müsebbiplerinden biridir bu uydurmacılık.
Yapılan şudur: Türkçedeki İslâmî geçmişimizi hatırlatan bütün kelimeleri atmak; yeni nesillerin beynini en küçük İslâmî kırıntılardan bile temizlemek... Bunu açıkça söyleyerek yapmadılar tabii. "Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracağız" sloganıyla yaptılar. Birçokları, altındaki hinliği anlayamadı, sloganın büyüsüne kapıldı; matah bir şey sandı bunu. Oysa bu hadiseyi başlatanların "yabancı kelime"den kastı sadece Arapça ve Farsça'dan dilimize girmiş kelimelerdi. Bu kelimeler ise ortak İslam kültürünün kelimeleriydi. Bir Kırgız veya Kazakla konuşun, Türkçe kelimelerini anlamazsınız; ama bu ortak kelimeleri, yani Arapça ve Farsçadan Türkçeye girmiş kelimeleri anlarsınız. Ancak onlar vasıtasıyla anlaşabilirsiniz. Kısaca, dinimize yapılanla dilimize yapılan arasında bıçak sırtı kadar bile mesafe yoktur.
"Yabancı kelime"den kasıtlarının sadece Arapça ve Farsçadan gelen kelimeler olduğunu Fransızca ve İngilizceden gelen kelimeler karşısında aynı hassasiyeti göstermemelerinden anlayabilirsiniz. Hani "Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracak”tınız; Fransızca ve İngilizce "yabancı dil" değil mi? Bu işin bir yönü.
Arapça ve Farsça aslında bizim için "yabancı dil" sayılmaz. Bu diller ortak İslam kültürünün Türkçeyle birlikte üç mühim dilidir. Bütün Müslüman milletler bu dilleri kendi dili saymıştır; tepe tepe de kullanmışlardır. Bin yıllık kültürümüz bu kelimelerle yuğrulmuştur; artık bu dillerden aldığımız kelimeler Türkçeleşmiştir; yabancı değildir. Bu da işin başka bir yönü.
İşin bir yönü de şu: Dünyanın gelişmiş hiçbir dili "yabancı dillerin boyunduruğu" gibi bir saçmalıkla karşı karşıya bırakılmamıştır. Bütün büyük dillerde büyük nispette başka dillerden gelmiş kelime vardır. Arapçada, Farsçada, İngilizcede, Fransızcada, Almancada, Rusçada... Hepsinde bol miktarda yabancı kökenli kelime var. Miktarı değişmekle birlikte yüzde 60-70 civarındadır bu nispet. Türkçedeki yabancı kökenli kelimeler bu dillerin hiçbirinden fazla değildir. Oysa bu dillerin sahibi olan milletlerin hiçbiri dillerindeki yabancı kelimeleri kurtulunması gereken habis bir ur olarak görmüyor; hatta bunlarla övünenler var. İngilizlerin, "Ne bahtiyardır İngilizce ki onda her dilden kelime vardır." diye bir sözleri bile varmış. Enteresan değil mi? Dünyanın büyük edebiyatları da bu dillerle vücut bulmuştur. "Dünya klâsikleri" dedikleri eserler hangi dillere âittir, bir araştırın. Yani bu kelimeler bir yük değil, bir zenginliktir. Bir dilin kelime sayısı ne kadar çoksa anlatım gücü de o kadar olacaktır elbette. Kabile diliyle Hamlet yazamazsınız. Kabile diliyle Mesnevi, Mevlid, Hüsn ü Aşk yazamayacağınız gibi. Yapılan iş aslında Türkçeyi boyunduruktan kurtarmak değil, Türk milletini dîninden, mâzîsinden ve bin yıllık zengin kültüründen mahrum etmek, koparmaktır.
Bu mâlûmâttan sonra…
Bu felâketten şikâyetçi olmayan tek Müslüman yoktur. Sağcı-solcu, kültür ve dilin mâhiyetini bilen her insaflı yazar-çizer, yapılan icraatin felâket olduğunda hemfikirdir. Şu hâlde bu fâciayı bütün uzantıları ve tesirleriyle tasfiye etmenin zamanı gelmedi mi? On yıldır ülkeye vaziyet eden hükûmet içinde tasfiyecilik/uydurmacılığın bir felâket olduğunu kabul etmeyen bir kişinin olduğuna inanmam. (İyimserim işte…) Peki, niçin hâlâ milletimizin bu en büyük meselesine kimse el atmıyor? Hayret ki ne hayret!
Mesela Türkçe ders kitaplarındaki manzara… Ortaokul Türkçe kitaplarına mutlaka Atatürk ana teması ve bu tema istikametinde metinler konulmaktadır. Atatürk ve sanat, Atatürk ve Türk tiyatrosu, Atatürk ve kadın hakları… çokça işlenen mevzular. Bunlardan birisi var ki, o olmazsa olmaz: Atatürk ve Dil Devrimi… Metinler, Türkçenin en büyük travmasını nasıl methediyor, göklere çıkarıyor, şaşırıp kalıyorum. Türkçenin felâketi olduğunu pek iyi bildiği bir devrimi metinlere uyarak işlemek öğretmenler için ne büyük ıstıraptır, kim bilir. Peki bu işkence niye? Müslüman, sağcı, solcu… bütün akıl sahiplerinin karşı çıktığı bir icraati ders kitapları vasıtasıyla yeni nesillerin beynine küflü çivi gibi çakıp durmanın âlemi ne?
Bir Türkçe kitabından aldığım şu cümlelere bakalım:
…Türkler İslamlığı kabul ettikten sonra, aydınlar Arapça ve Farsçanın etkisinde kaldılar. Osmanlılar Döneminde Türkçe, Arapça, Farsça karışımı bir dil oluştu. Buna Osmanlıca adı verildi. Osmanlı aydınları kitaplarını, yazılarını Osmanlıca yazdılar. (7. Sınıf Türkçe Ders Kitabı, Gizem Yayıncılık. Şahıslarla uğraşmak maksadım olmadığından yazar ismi vermiyorum)
Şu cümlelerin neresini düzeltirsiniz?
1-Arapça ve Farsçanın etkisinde kalmak metnin bütününde menfî bir vakıa gösterildiğine göre İslâmiyeti kabul etmek de çocuğun zihninde kötü bir şey olarak kalmayacak mıdır? Çünkü Arapça ve Farsçanın etkisinde kalmanın sebebi o.
2-Osmanlıca, Türkçe, Arapça, Farsçanın karışımı bir dil değildir. Bir dilden kelime almak, dilin o dille birleşmesi demek değildir. Dilin cümle yapısı, yapım ve çekim ekleri yaşıyorsa o dil, hüviyetini muhafaza ediyor demektir. Ancak şu söylenebilir: Osmanlıca, Arapça ve Farsça kelimelerin de bolca kullanıldığı, bu dillerden istifade etmiş Türkçedir.
3-Osmanlı, hiçbir zaman kullandığı lisâna “Osmanlıca” dememiştir. Bu isim “Arap harfleriyle yazılan Türkçe” mânâsında cumhuriyet aydınları tarafından verilmiştir. Osmanlılar dillerine hep “Lisân-ı Türkî, Türkçe” demişlerdir. Şemsettin Sami’nin sözlüğünün adı da mı bir şey söylemez: Kâmûs-ı Türkî…
4-“ Osmanlı aydınları kitaplarını, yazılarını Osmanlıca yazdılar.” Bundan daha tabii ne olabilir? Dilleri bu…
Netice ve millî eğitim bakanımıza çağrımız bundan sonraki yazımızda.
14.06.2013
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.