• İstanbul 17 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 20 °C
  • Konya 16 °C
  • Sakarya 18 °C
  • Şanlıurfa 25 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 20 °C
  • Bolu 13 °C
  • Bursa 17 °C

Türkçenin Felâketi Tasfiyecilik, Ders Kitaplarından Çıkarılmalıdır-2

Ahmet Tâlib ÇELEN

Bir evvelki yazıda tasfiyecilik/uydurmacılığın Türkçenin başına gelmiş en büyük felâket olduğunu söylemiş, tasfiye faaliyetinin kısa tarihi ve maksadı üzerinde durmuştuk. Bir Türkçe kitabından kısa bir bölüm alıp yanlışlarını ifadeye çalışmıştık. Şimdi devam ediyoruz:

Birkaç iktibas daha (Parantez içindeki ifadeler bana ait):

Halk ise eskiden beri Türkçe konuşuyordu. (Osmanlıca ile Türkçenin tamamen başka diller olduğunu ihsas ediyor) Osmanlıcayı anlayanlar pek azdı. (Prof. Cemal Kurnaz’ı konuşturun bu hususta) Halkın çoğu, aydınların konuşmalarını, yazılarını, kitaplarını anlamıyordu. (Aydınların dilinin halk tarafından anlaşılmaması tabiidir. Bence bugünkü halk, aydınların dilini daha az anlıyor; hatta hiç anlamıyor. Yine Cemal Kurnaz Hoca’ya havale) Bu yüzden aydınlar halkı aydınlatma, geliştirme; yeni düşünceleri, bilimi, teknolojiyi, sanatı yayma görevlerini yapamıyorlardı. (Ne kolaycılık böyle… Bu kadar sade ve basit öyle mi?) Ancak Yunus Emre ve Karacaoğlan gibi Türkçe söyleyen ozanlar, halkı aydınlatmaya çalışıyorlardı. (Gitti Nef’îler, Bâkîler, Fuzûlîler, Şeyh Galipler… Bir Yunus’la Karacaoğlan kaldı öyle mi?) Osmanlı Devleti’nin son yıllarında bazı yazarlar Türkçe yazmaya başladılar. (Bak sen! Kimmiş onlar? Dil devriminden sonraki Türkçe ile bu yazarların dilini kıyaslasak ortaya ne çıkar acaba? Var mısınız, dil devrimini yok sayıp bu Türkçe yazan Osmanlı yazarları gibi yazıp konuşalım!) Fakat bunların sayısı pek azdı. (Bu cümle ile kaç şair yazarımızın üstü çizildi acaba?)

O malum söz:

…Yurdunu, bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır. (Evvelki yazıda hakkında söz ettik)

Devam:

Türkiye Cumhuriyeti, uluslaşmayı, halkçı bir düzen kurmayı, çağdaşlaşmayı amaç edinmişti. (Bu cümlenin tarihi/kültürel değerlendirmesini de D. Mehmed Doğan Hoca’ya bırakalım) Bunun önündeki engellerden biri de dildeki bozulmaydı. (Neymiş? Bozulma! Gitti Arap harfleriyle yazılmış ilim, edebiyat, tarih hazinesi! Meğer o tarih mahsulü dil nelere engelmiş…)

Devam:

Bu çalışmalarda Türkçe özleşti, zenginleşti, güzel bir yazın ve bilim dili durumuna geldi. (Mevcut kelimeleri atmakla dil nasıl zenginleşir, insaf! Söylenecek söz çok, yer yok) Osmanlıcadaki yabancı sözcüklerin yerini alan Türkçe sözcükleri halkımız kolayca kullanmaya başladı. (Ağlasak mı gülsek mi? Bugünkü nesillerin sığlığının sebebi bu felâkettir. Eski kelimeleri unuttu, yenileri öğrenemedi.) Yazar, ozan ve bilginlerimizin yeni sözcükleri benimsemeleri (bu kelimelere mecbur edilmesi), öz Türkçenin hızla yayılmasını sağladı. (Yani güzelim eski kelimelerimiz zorla silindi)

Dil ve tarihte devrim, ulusal bilincin benimsenmesine yardım etti. (Ulusal bilince faydası oldu mu bilmem; ama millî ve İslâmî şuuru bitirdi. Bakınız dil devrimi ile tarih devriminin kardeşliği de buraya sızıverdi) Eğitim devrimi; tekke, zâviye ve türbelerin kapatılması; ailelerin soyadı alması, Türk abecesinin kabulü gibi yenilikler de ulusal benliğin benimsenmesini destekledi. (Bunlar nerden çıktı şimdi? Demek ki dil devriminin bütün devrimlere bakan bir yüzü var.)

Arapça ve Farsçanın etkisinden kurtulmaya çalışan Türkçe (hâlâ bitmedi mi bu iş?), ne yazık ki son yıllarda İngilizce ve diğer Batı dillerinin etkisinde kalmaya başladı. (Ha şunu bileydiniz!) Bundan da kurtulmaya çalışmak gerekir. (Yazarımız yine de iyiymiş. Dil devrimini tam kavrasaydı Batı dillerinden gelen kelimelerin o kadar da problem olmadığını bilirdi) (Aynı kitap, s.28-31)

Gerçi Arapça ve Farsça’nın “kötü” tesirine birkaç sayfa ayırıp Batı dillerinden gelen kelimelere bir cümlenin yarısı kadar yer verişine bakarsak sayın yazarın dil devriminin maksadından tamamen habersiz olduğunu söylemek zorlaşır. (Burada bırakalım)

Diğer kitaplarda da dil devriminin nefesi gezinmektedir. Sözü uzatmamak için girmiyorum.

Millî eğitim bakanımıza çağrı!

Türkçemizin en büyük ve ona bağlı olarak milletimizin en mühim felâketlerinden biri olan dil devrimini (tasfiyecilik, özleştirmecilik, uydurmacılığı) matah bir şeymiş gibi talebelerimize sunmaktan vazgeçmenin artık vakti gelmiştir, hatta geçmektedir. Yeni nesillerin boşlukta yüzmesinin, otuz-kırk yıl evvel yazılmış kitapları bile anlayamamasının, nerdeyse hayvanların anlaşma usullerine doğru inmesinin temelinde bu fecaat vardır. Saf gençlerimizin bir gecede türlü yalanlarla kandırılıp Gezi nümayişlerine çekilebilmesinde bile bu dil felâketinin izlerini görmemek mümkün değildir.

Dil devrimini metheden yazı ve bölümler ders kitaplarından çıkarılmalıdır.

Belki bir daha duyurma fırsatı olmaz: Başta Türkçe kitapları olmak üzere bütün ders kitaplarının kelime hazinesi tam da tasfiyecilerin dayattığı şekilde. Bütün ders kitaplarının bu zaviyeden, bu işi bilen, ehemmiyetini kavramış bir kişi veya heyetin kontrolünden geçirilmesi elzemdir.

NOT: Yazımızı tam okullar biterken yazmamızın sebebi önümüzdeki eğitim yılına kadar bu değişikliğin gerçekleşmesi ümididir.

 

17.06.2013

Bu yazı toplam 1324 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim