Türk milleti Türkçe demektir. Türkçeyi kaybedersek millet olarak varlığımızı kaybederiz. Dolayısıyla Türkçemiz bekâ meselemizdir.
Türkçemize bütün târihî birikimiyle sâhip çıkmamız gerekir. Millet hayâtı nasıl kesintisiz bir akışsa milletin dili de buna uygun olarak kesintisiz bir akış ister. Aksi takdirde dil varlığını devâm ettiremez. Türkçeyi en eski zamanlarından bugüne kadar bütün birikimi ile sevmek ve korumak mecbûriyetindeyiz. Orhun Âbidelerinden (daha eskisi bile var) bugüne, bütün birikimi ile… Müslüman olduktan sonraki birikimlerimiz de dâhil. Ölçümüz şu olmalıdır: Başlangıcından bugüne milletimizin benimsediği, sevdiği, hayâtına kattığı bütün dil varlıkları Türkçeye âittir ve bunlar fedâ edilemez. Yolluğ Tigin, Ahmet Yesevî, Yûnus Emre, Fuzûlî, Bâkî, Karacaoğlan, Yahya Kemâl, Necip Fâzıl, Sâmiha Ayverdi, Mehmed Âkif, Âşık Veysel, Ârif Nihat Asya, Abdurrahim Karakoç, Yavuz Bülent Bâkiler… ve ismini sayamadığımız binlerce şâir ve yazarımızın eserlerinde kullandıkları bütün kelime, deyim ve atasözleri bizimdir, korunmalıdır ve gelecek nesillere aktarılmalıdır. Bu birikime “Büyük Türkçe” diyorum. Büyük Türkçemizden tek tuğla düşmesine müsaade edilmemelidir.
Maalesef dünyâda hiçbir dilin başına gelmeyen bir felâket olan “özleştirmecilik” görünümlü “tasfiyecilik” Türkçenin başına gelmiş ve yeni bir millet “yaratmak” amacıyla binlerce yıllık birikimin büyük bir kısmı kesilip atılmak, muhteşem bir mâzînin taşıyıcısı olan kelime hazînemiz unutturulmak istenmiştir. Aslında unutturulmak istenenin İslâmî mâzîmiz olduğunu bilenler biliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.