• İstanbul 14 °C
  • Ankara 11 °C

Üniversiteler neden şehri tanımaz?

M. Ali ABAKAY

Şehirlerle ilgili biyografilerle uğraşan, bunu kendisine dert edinen ve bu dertle muzdarip olanlardan biri olarak, günümüzden önce üniversitelerin sadece kimi büyükşehirlerin egemenliğinde olduğunu yaşayanlardanız. 
Şehirlerde üniversite sayısının artmasıyla birlikte, büyükşehirlerde üniversitelerde rahatlama söz konusu olmuşken, öğretimde olan düşüş görmezden gelinmiştir. Buna eklenen özel üniversitelerle vakıf üniversiteleri, öğretimde med-cezirleri olağan hale getirmiştir. 
Üniversitelerin başkenti sayılabilecek İstanbul-Ankara-İzmir’de iki-üç bloktan oluşan sitelerin üniversite haline dönüşmesi, öncelikle garipsenmiş, bu hal sonradan kabul edilmiştir. Avrupa ve Baltık ülkelerinde kasabalarda açılan üniversitelere olan özel üniversitelere rağbet, bu işin aile şirketlerine para aktarmaya dönüşmüş, Kafkasya’da bulunan ülkelerin de işe el atmasıyla özel sektör ve devletler işbirliği ile üniversiteler, birer ekonomik yatırım aracına dönüşmüştür.
Fahri doktorluğun, fahri profesörlüğün parayla-siyasî amaçla verildiği kimi üniversitelerde öğretimin sorgulanmadığı anlaşılırken, Kıbrıs Adası’nda yoğunlaşan üniversite sayısının artışı da dikkat çekmiştir.
Kendi ülkesinde aynı fiyatlarla üniversite okuyamayanların dışarda Tıp-Hukuk-Mühendislik okuması, öğretmenlik diploması alması, 2000-4000 Euro arası değişirken, kendi ülkesinde bu imkandan yoksun olanların okuyamaması düşündürücüdür. İstanbul’da özel üniversitede okuyan bir mühendislik öğrencisi, senede 20.000 YTL verirken, yurt dışında bunun karşılığının 3500 Euro oluşu ve diğer masraflarla 5000 Euro’yu bulması söz konusudur. 
Bizim şehir araştırmacısı olarak üzerinde durduğumuz husus, eğitimin ve öğretimin kanayan yaralarından biri olarak, buna dikkat çekmenin gerekliliği yanında üzerinde durulması gereken başka bir husus vardır ki üniversitelerde okuyan öğrencilerin iki-beş yıl arasında bulundukları ili ve çevreyi tanımadan mezun olmalarıdır. Bir üniversite, iki-beş yıl arası öğrencisine bulunduğu şehri tanıtamıyorsa ne yapılmalıdır?
Şehrin üniversitesine ya da üniversitelerine devam eden öğrencilerin % 80’i o şehirden ya da şehre komşu olan illerdense % 20 oranı, şehre uzak illerdendir. 
Bir üniversite, kaydettiği öğrencisine kayıt esnasında o şehri tanıtan bir il haritası, şehrin gezi rehberi, üniversiteyle ilgili kitapçığı ve o şehrin edebî-kültürel değerlerini konu alan eseri, mütevazzî bir çantayla birlikte vermesi bizim şehri tanıma ve tanıtma meşgalesinde yapması gereken ilk görevdir, vazifedir.
Bir öğrenci, sosyal faaliyetlere katılması isteniyorsa elbette üniversite buna ön ayak olmalıdır. Üniversite yönetimi, sosyal açıdan kampüste bir-iki etkinlikle öğrenciye ulaşmayı hedeflediğini var sayıyorsa bu kendisini aldatma ya da dev aynasında görmeyle eştir. Okuduğu şehirde yurtla-evle üniversite arasında iki-beş yılı geçiren bir öğrencinin mezun olduğu üniversiteden sonra şehri terk etmesiyle şehirden bağı kopmaktadır. Şehre tekrar dönüş, mezun olanların sayısı itibariyle oldukça azdır. Mezun olan öğrenci, şehri iyi tanıyor, biliyorsa şehre dönüşü kolay olur.
Şehri bilen, gezen, dolaşan, tanıyan ve o şehirde üniversiteyi bitirip iş hayatına atılan bir öğrencinin şehirle ilgili bağlarının güçlü olması isteniyorsa, mutlak surette o üniversitede-üniversitelerde bir ya da iki dönemlik şehir çevre dersi, görülecek dersler arasında olmalıdır. 
Bir mimarın, mühendisin, doktorun, tarihçinin, turizmcinin, gazetecinin bulunduğu şehri bilmesi, tanıması, her şeyi yerinde bir laboratuvar konumunda şehri tahlili, öğrencinin ikinci bir üniversite okumasıyla eş değerdir.
Şehirlerin tarihî-edebî-kültürel-turistik değerleriyle tanınması, sosyolojik yönleriyle bilinmesi, o şehirde bulunan üniversiteden-üniversitelerden mezun olan öğrenciyi, o şehrin kazanması demektir.
Üniversite yönetiminin teklif ettiğimiz bu hususu, kabul edip etmemeleri üzerinde durmuyoruz, bunun gerekli olduğunu belirtiyoruz. Daha önce kaleme aldığımız bir makalede ilk-orta ve liselerde Şehir ve Çevre Dersi’nin okul müfredatına alınmasına dair bir teklifimiz olmuştu. Bunun Milli Eğitim ile Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğiyle uygulamaya konulması gerektiğini belirtmiştik. Şayet, üniversiteler de bu teklifimizi kabul ederlerse, bir şehrin tanınması ve tanıtılması oldukça kolay bir hal alır, her şehrin bilinmesi yönünde ilke olarak önemli adımlar atılır.
Şehri tanıyan ve bilen, o şehrin üniversitesinden-üniversitelerinden mezun olan öğrenciler, şehirde kendi alanlarına dair zemin buldukları şehir ya da şehrin ilçelerinde gerekli çalışmaları kolaylıkla yapmış olur.
Turizm alanında bir şehrin kalkınması söz konusu edilebilir. Tarihî ve kültürel değerlerin korunması ile yaşatılması alanında çalışmalar başarılı olur. Şehrin doğal güzellikleri, yerel özellikleri belirginleşir. Şehrin sahip olduğu yer altı ve yer üstü diğer zenginlikler, zamanı geldiğinde genelleşir ve şehre fazladan değer katar.
Belirttiğimiz gibi üniversiteye yeni kayıt yapan bir öğrenciye, şehri tanıtan bir paket verilirse, kazanan şehir olacak, üniversite olacaktır. 
Üniversitelerin işi, sadece öğrenci mezun etmek değildir. Üniversitelerin bir diğer önemli görevi, öğretim verdiği öğrencilerini kültürel kazanım sahibi kılmaktır. Öğrencinin sadece ders notlarını ezberleyen,, sınavlara koşu atı misali çalışan, robotik-durağan-hayattan kopuk bir tarzda yetişmesi, elbette günümüzde kimi sapmalara yol açmaktadır.
İki-beş sene içinde eline derslerle ilgili kitaplardan başka eser almamış, sadece bu kitaplarla dünyasını karartan, toplum içinde bir meslek sahibi olup, alacağı maaşla dünyasını sınırlandıran, ekonomik sıkıntılar içinden geldiği için mecburen bu kısır döngüde eziklik yaşayan, çok kazanıp yoksulluk çektiği günlerin acısını fazlasıyla çıkarmak isteyen öğrenci profili yanında okula özel aracıyla gelen, baba parasıyla okuyan, dersle alakasız, işi üniversiteden sadece diploma aldıktan sonra hazır olan öğrenci profilinden de habersiz değiliz.
Bildiğimiz kadarıyla bu ülkenin kültür-sanat-edebiyat coğrafyasının kurak ikliminde üniversitelerin getireceği yağmur bulutları söz konusu değildir. Mevcut yağmur bulutlarını elinden gelse, bir bir kaçırtan üniversitelerin önemli bir kısmında sanattan-edebiyattan-kültürden uzaklaşmış birçok akademisyen siyasetin gölgesinde, sanatı-edebiyatı-kültürü sadece bir kaç şairin şiirleri ya da bir kaç yazarın romanıyla birkaç yönetmenin-yapımcının sinema eseriyle birkaç tiyatrocunun oyunundan ibaret bilir.
Biz de üniversite okuduk. Biz de o seneler içinde ömür törpüsü olarak gördüğümüz gereksiz kimi derslerde yetersizliği ayan-beyan olan, ders notları yirmi sene değişmeyen öğretim elemanlarının varlığına tanıklık ettik.
Şimdi üniversitelere baktığımızda araştırma görevlisi olarak kapak atılan kimi üniversitelerde kütüphaneye-kütüphanelere sadece tezlerini hazırlamak üzere adım atan, gerisini sanal ortamdan ve birkaç kaynaktan faydalanarak hazırlayıp ileride gururlu-kibirli davranışlara basamak olacak unvanları isim ve soy isminden önce belirten, belirtecek çok eşhas tanıdık, tanımaya devam edeceğiz.
Bulunduğumuz şehirde hem mimarî hem musıkî hem tarih hem edebiyat hem arkeoloji hem sanat tarihi alanlarında kendimizce uğraşıp durmaktayız. Bu esnada bedava bilgiye konmaya hazır kimi zevat içinde hatırı sayılır oranda bazılarının olduğunu bilmiyor değiliz. 
Biz, ismimiz ile soy ismimiz önüne bir unvan ekleme derdi olmayan kimselerdeniz. Öyle bir saplantımız da bu yaştan sonra söz konusu değildir. Bunu unvan peşinde koşanlar bilmelidir.
Yaşadığım şehrin üniversitelerinde ve diğer üniversitelerde, isteğimiz rektör olanlarla rektör seçilecek olan yetkililerin önemli gördüğümüz bu makalede serdettiğimiz düşünceler doğrultusunda çalışmalar içine girmesidir. 
Biz, bunu sosyal medyada dile getirirken, her bir üniversitenin bulunduğu şehre değer katmasını, vefa borcunu ödemesini de bekliyoruz.
Öyle üniversiteler gördük ki kütüphanesinde ne şehri tanıtan yüz kitap var ne de mezuniyete kadar on kez kütüphane kapısından içeri giren öğrencisi var.
Biz, doğru olanı belirtirken kimseden bir şeyler beklemiyoruz. 
Biz, doğruları belirtirken kazancımız maddî değildir.
Biz, şehir araştırmacısı olarak yazdığımız kitapların daha çok satılmasını arzulamıyoruz.
Biz, şehrimizi seviyorsak, şehre olan vefa borcunu bu yolla ödemek istiyoruz.
Sahi hangi üniversitede kayıt esnasında o şehirle ilgili birkaç kitaptan oluşan şehri tanıtmayı amaçlayan setle şehrin gezi rehberi-haritasını çanta içinde veren üniversite gördünüz?
O şehrin ticaret ve sanayi odaları var, ticaret borsaları var, belediyeleri var, kültür ve sanat kuruluşları var, ilgili bakanlıklar var, var oğlu var!.. Üniversitenin döner sermayesi var, özel bütçesi söz konusu, diğer alanlarda gelirleri söz konusu.
Veterinerliğe müracaat edene hayvancılıkla ilgili, Ziraate kayıt yapana tarımla toprakla ilgili, Edebiyata başvurana o şehrin fikir ve sanat adamlarıyla ilgili, Mimarlığa kaydını yapmış öğrenciye şehrin mimarî yapısıyla ilgili üç-beş kitapçık vermek, üniversiteye yük mü getirir?
Yazıyı burada noktalarken haklı ya da haksız olduğumuz hususları dikkatinize sunuyoruz.
Şehir Araştırmaları’nın içinde bulunmanın kişiye verdiği sorumlulukla yazıyoruz. Diğer ülkelerde şehirlerle ilgili bunca çalışma yapana madalya-paye verilirken bizde yazılanlar saçmalardan seçmeler muamelesine tabiî tutuluyor.
Meselenin özü bu , Azizim!.. 
Amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil!.. Bağı teslim ettiğimiz, üzümü ithal ediyorsa ve etiketi üzüm üzerindeyse, ısrarla bu üzümü yetiştirdiğini söylüyorsa, bundan sonrasında söylenecek söze sizi vekil tayin ediyoruz.
Üniversiteler, halkın, milletin öz malıdır. Unvan peşinde koşan, mevkiî-makam için en olmadık Bizans kulislerinde çalışanları kurban seçen, kendisini bilmezlerin malı değildir. Ehliyet sahibi olmayanın işten anlamazın yeri üniversite olursa, iki elimiz yakalarındadır, bu kimselerin.
Bunca kızgınlık ve öfke neden ve niçin?
Cevabı az ve öz: Şehre olan vefamızdan!...

Bu yazı toplam 997 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim