Ey Can!.. Bilmekteyim, uzun süre yalnızlık içre sözlere şehir söylemlerinden uzak düştüğümü.
Şehre dair anlatılacak çok şeyler vardır, medeniyet konulu. Ne var ki ellerim bağlı ve anlatılacak olanlara dair anlaşılmazlığımız, bizim rahatça konuşmamızın önünde birer engel teşkil ettiğini bilmekteyim.
Medeniyet tasavvurunda yalnız kalmış olmamızın vermiş olduğu acıyı dile getirmemizin ruhumuzda kopardığı fırtınalarda kaçıncı kez yenik düştüğümüzü nasıl anlatırım?
Şehrin yalnızlığını anlatırken dünden bu güne gelen ve yarına miras bırakılması gereken mimarî eserlerin nisyana terki, sana bir şeyler anlatıyor mu?
Bu mimarî yapıların neden ve niçin yapıldığını tasavvur ettin mi, fikir dünyanda?
Bu eserlerin özünde ne mana taşıdığını düşündün mü?
Bu yapıların dilinden anlamakta mısın?
Bu yapılar, birer taş manzumesi midir?
Bu yapıların yapılışının manasını ruhunda duyumsadın mı?
Bu yapılar, neden şehirlerin bağrında yükselmiştir?
Bu yapıların nisyana terk edilmesinin sebeplerini bilmekte misin?
Bu yapılara sinmiş ulvî gayenin farkında mısın?
Neden bunca yapı, şehirlerin süsü olması gerekirken şimdi birer birer fazlalık olarak görülmektedir?
Bunca yapıyı yapanlar, ne amaçla hareket etmişti?
Bu yapılara bakarken hayatla bağlantısını kuramayanların düşündüklerinin bize ne denli ıstırap verdiğini bilir misin?
Bu yapılardan sökülen, düşen her bir taşın, gözden yanaklara yol bulan yaşlarla alakasını kurabildin mi?
Bu yapılara bakarken ecdadın gayesiyle günümüzdeki anlayış farkı arasındaki uçurumu tefekkür ettin mi?
Bu bir handır, gelip geçen kervanlara mekân bilinen.
Bu bir köprüdür, uzakta olanları kavuşturan.
Bu bir medresedir, ilim ehlinin marifetini insanların hizmetine sunan.
Bu bir çeşmedir, susuz kalmış olanları kana kana suya doyuran.
Bu bir imarettir, fakire-fukaraya, yolda yalnız kalmışa aş sunan.
Bu bir camiidir, ruhun ibadet boşluğunu dolduran.
Bu bir bîmaristandır, bedenin rahatsızlıklarına şifa sunan.
Bu bir bedestendir, ticaretle ihtiyaçların karşılandığı mekân.
Bu bir saraydır, devlet erkânının ülkeyi yönettiği merkezdir.
Bu bir kaledir, toprakların düşmana karşı savunulduğu noktalar.
Şimdi bunca yapıları yok sayan anlayış, hanları istediği gibi kullanmaktadır. Köprüler, yerini yenilerine bırakmış. Medreseler ilimden irfandan uzak. Çeşmeler, suya hasret. İmaretlerde kaynayan kazana rastlanmaz. Camiiler minaresiz ve ezana hasret, okunan ayetlerin sinmiş olduğu duvarlar ıssız. Hastaların şifa bulduğu bîmaristanlar, harap. Bedestenler, sahipsiz. Saraylar, yıkık, sahipsiz. Kaleler, eski ihtişamından oldukça uzak.
Ey Can!.. Geçmişe yolculuğum her başladığında içinde bulunduğumuz hal ile yaşamış olduğumuz tarih arasında med-cezirler halindeyim. Yaşadığım bunca zaman, karşı karşıya bulunduğum zamana tanıklık eden kalemim, tek başına hücrede yaşayan mahkûmdan farksız hal içindedir.
İçinden geldiğimiz medeniyete bu denli saygısızlığı, başka milletler yaşamamıştır. Dünden bu güne miras kalan yapılara karşı geliştirilen olumsuz hava içinde beni üzen durum nedir, bilir misin?
Hem kötüleyeceksin, yerden yere vuracaksın hem de sağlam yapılarda yabancı ağırlayacak, bunca teknolojik gelişmeye karşı yapamadığın yapılarla övünecek, iki yüzlü davranacak, bu eserlerle övünecek, harap ve ıssız bıraktığın yapıları yok bilecek, onları kaderleriyle baş başa bırakacak, amaçları dışında kullanılmasına ses çıkartmayacaksın, bu yapıların araştırılmasına, gün yüzüne çıkartılmasına destek sunmayacaksın, sadece bu yapıların turizme garnitör olmasına, fotoğraflarla kitaplarda yer almasına izin verecek ve geçmişe saygını bu şekilde iki yüzlü göstereceksin.
Benim gönlüm, buna tahammül etmekten uzaktır.
Benim gönlüm kan ağlamaktadır, manzaralara.
Elbette eskisi gibi ayakta durmayacaktır, bu yapılar, biliyorum, bilmekteyim.
Bu yapılara turistler baksın, isteyeceksin.
Bu yapılara döviz kaynağı olarak bakacaksın.
Bu yapılara sahip çıkamayacak halde bir yol izleyeceksin.
Bu yapılardan arta kalanların parçalarını müzelere taşıyacaksın.
Bu yapıların birer sanat şaheseri olduğunu belirteceksin.
Bu yapıların ruhundan haberin olmayacak.
Bu yapıların ayakta olanlarının çoğunu bilmeyeceksin.
Bu yapılardan işine geleni kullanacak, anlı-şanlı tarihinle övüneceksin.
Bu yapıların mühründen haberin olmayacak, istediğin şekilde tasarruf hakkını elinde tutacaksın.
Bu yapıların olduğu yerlerde koruma tedbirlerin kâğıt üzerinde kalacak.
Bu yapıların hakkında bilgiler, kitaplarda kalacak.
Bu yapıları yabancılar bilirken, sen onlardan bilgi alacaksın.
Bu yapıların önemini bilmeyeceksin.
Bu yapılar, senin tarihindir, kültüründür, inancındır, geçmişindir, geleceğine yön verecek olandır.
Ey Can!.. Bilir misin yabancının sözü incitmez, beni. Beni yaralayan dostun sözüdür.
Ey Can!.. Fazla söyletme beni. Yüreğim kanarken, fazla söz tasarrufunda bulunmaktayım, incinen olur, sözlerimden. Yalnızlık içre sözlere şehir söylemlerimiz, dile geldikçe beni anlayacaksın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.