Sahip olunamayanı kıskanan fikir, düşman bildiği millete, ileride rahat etmemesi için kendinse bağlı olanları daima destekleyerek, o milletin bulunduğu topraklara sahip olma ihtirası ve düşüncesine karşı beslediği kinle nefret, mağlubiyetle sonuçlanacak savaşın siyaset cephesinde soğuk rüzgarlar estirdiğinde, ne derecede zayıflatırsam kârdır mantığına dayanarak Haçlı Savaşlarını durdurup, yerine ikâme etmeye çalıştığı toprağa tohum ekme, içten fethetme stratejisi, mukallid çerçevede belli bir yerden sonra ivmeden düşmesi sonrası, taşıdıkları maskeleri çıkarmamaya kararlı olanların birer palyaço hükmünü kazanmalarına, bizim açımızdan kim itiraz edebilir?
Biz, oynanan oyunların, sahnelenmek istenen eserlerin farkına varalı, manivela alanı gittikçe daralan ve bir milletin kendi kendisine yeterliliğini hazmedemeyen anlayışların, kendilerine bağlı bir uyduluğu kabullenmeyenlere karşı giriştiği acımasız, "demokrasya" paravanıyla saklanan tavrı, yeryüzü üzerinde kanla vahşetten, gözyaşıyla bedduadan, başka ne getirmiştir? O insanlığa düşman olanların kirli- mülevves anlayışlarını hala soğuk taktiklerle saklama anlayışları ayıka çıkınca çuvala sığmayan mızrakları, kalpleri hedef almaktan ve dünya sahnesinde ismi daima lanetle anılacak konumdan başka nasıl hatırlanacaktır?
Kendi kurdukları oyunların tutmasının artık mümkün olmadığını görenlerin, zehri elmalı şekerlerle gizleme görevi, dost görünüp düşman tavrı gizleme anlayışı, iflas ederken, dünyada sıcak gelişmeler, halen coğrafyaları sömürme ve insanlığa kan kusturma ameliyelerinin devam ettiğini göstermektedir. Hangi ülkedir ki insanlığı düşünerek, kendisinden oldukça uzak topraklara demokrasya rüzgârlarını estirir? Sana mı düşmüş, elinde avucunda ne varsa talan ettiğin insanların mutluluğu, seni neden ilgilendiriyor?
En son 3000 Senelik dünya tarihinde lanetlenen anlayışların artık tarihe karışması ve melanet dolu fikriyatın yerle bir olması gerekirken yaşaması, tekerrür olandan ibret alınmadığına dair en güzel ders olması gerekirken, ısrarla düşülen hatadan dönülmemesi, insanlığı yok etmeye endeksli teknolojik üstünlüğün kâr etmemesi, işin iki tarafı birbirine düşürme taktikleri, iki tarafı horoz dövüşüne tabiî hale getirip yorarak, sonuçta takatsiz-güçsüz olanlara tahakküm ve kendisini hakem kılma zorbalığı, o ülkenin ülkelerin ya da coğrafyanın, coğrafyaların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan anlayışları yanında inançlarına olan tahammülsüzlüğün de olaylara katalizör etkisi vardır.
Tarihe bakıp ders almaktan uzak olanların, yaşadığımız devranda oldukça geride kalmış nasyonalist meyilleri, kendilerinden başka kimsenin bir faydalarının olmayacağı anlayışı, seküller zehirlenmenin farkına varmayış, insanların ortak bir inanç etrafında kenetlenmesine izin vermemektedir.
İnsanlığın refahına düşman olanlar, aynı coğrafyada yaşayanların mutluluğunun önüne geçmek için kabuk tutmuş yaraları ustalıkla tazeletmekte, kardeş kavgalarına sebep olmayı, varoluşlarının aslî gayesi olarak desteklemekte, barış yerini savaşa, adalet- zulme, ahlâk-etik ise yalana-talana terk etmektedir.
Dünyada beş devletin egemen olma anlayışı esasına dayanan, beş devletin kabul etmediğinin dünyada geçer kıymet taşımadığının artık ayan-beyan olduğu günümüzde, global anlayışın kendisini tanrı yerine koyma pozisyonu, yaptıklarından kimsenin soru sormasının, onları eleştirmesinin, kurallarına ters davrananların her türlü haksızlığa uğratılmayı, öldürülmeyi, kirletilmeyi, zindanlara tıkılmayı, hayatın her alanında tecavüze maruz bırakılmayı, topraklarına, mallarına el konulmayı kabul etme manası taşıması, elinde meş'ale taşıyan gözü kapalı adalet tanrıçası heykelin hükmünün karada geçerli olmadığını göstermekte, deniz ortasında bile daracık bir alanı görmesine ne derecede tahammülsüzlüğün nişanesidir, yapılan uygulamalar.
Kendi ürettiklerinin hammaddesini aldıkları ülkeleri, ortak Pazar bilenler, bir harcadıklarına bin katmayı adaletten sayarken, kendi ilacını üretemeyen, beyaz eşyasını yapamayan, bineceği ve uçacağı aracını yapmaktan menedilen ülkelerin bağımsız olacakları hangi düşünce ekseninde kabul görebilir?
Kendi insanının rahatını sağlama adına, başka milletleri köle görme anlayışını onaylayanların dünyada insan hakları havarisi kesilme tavırları, televizyon ekranlarında cinayetleri, katliamları canlı canlı işleyenlerin ve bundan mutluluk ve de gurur duyanların, kuzey kutbunda buzullar arasında sıkıştırdıkları balinaları kurtarma ve kendilerini enformasyonla aklamalarına benzer. Japonya’nın senede katlettiği balina sayısı o denli artmış ki artık balinaların tükenişi söz konusu. Bir köpeğin ölen sahibini aynı yerde bekleyişine tüm milleti ağlarken, balinaların katline karşı çıkanların olmayışı misali, insanlığa karşı suç işleyen devletlerin ortak tavrı, sevecen yüzlerini Anneler Günü, Babalar Günü, Yaşlılar Günü, Sevgililer Günü, Cadılar Günü, Noel Kutlamaları, gibi, balinaları buzullardan kurtarmayı reklâmla öne çıkarmaya, balina katliamlarını da gizlemeye dönüştürür.
Üzerinde yaşadığımız toprakların tarihte ecdadımızdan miras kalması, inancımızda birliktelik, tarihten ve kendi anlayışlarına paralel kültürden(?) gelen zenginlik bahane edilerek, yapılmak istenen insancıl süsü verilen yıkımı gizlenmiş, bastırılmış, bilinçaltının dışa vurumu şimdilik ertelenen siyaseti, yeni maskelerin ileride nasıl düşeceğine delalettir.
Daima isteyen, taviz üstüne taviz bekleyen, kendisini üstte, muhatabına kuş bakışı bakanların, içimizdeki temsilcileri vasıtasıyla sahip oldukları emperyal güç ile diz çöktürme tehdidi, artık maya tutmaz hale gelince, farklı ve her dem kaşımaya müsait şekilde canlı tutulan yaraların kabuk bağlamışsa da tekrar derinden derine işlemeye devam edilmesi beklenmektedir.
Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırmaya ahdi olanların torunları, bize miras kalmış bu medeniyetin kadrini bilmediğimiz, işimize gelince övdüğümüz, işimize gelmeyince sövdüğümüz kırıntıları karşısında halen bir korku içindedir. Onların korktuğu içten fethettikleri ve eli-kolu bağlı Osmanlı değildi. Onlar, Osmanlı’nın yaşamasını isterken, anlaşamadılar. Onların derdi, Osmanlı değildi Selçuklu ile Osmanlı’nın 800 Seneyi geçen aşan dünya sahnesinde devlet oluş mayası inanç birlikteliği ile sırlanmıştı. Kardeş kavgaları, saltanat kalkışmaları, entrikalar, aldatmalar eksik olmazken, ne zaman inanç adına batının bir kalkışması, taarruzu, seferi olmuş ise, birliktelik sağlanmıştır. Şimdi biz, bu birliktelik ruhundan mahrumuz. Bizim mirasçısı olduğumuz söylenilen bu ruhu sahiplenmek isteyenler, bir bakmaktasınız ki yetki kaybına uğramakta, zayıflatılmakta, aşikâr yollarla ihanetle suçlanmakta, ortadan kaldırılmaktadır.
Bundan sonrasını izâh oldukça güç… Mesele demokrasiye iman etme meselesi değil, başka şeylere hizmettir. Anlatabiliyor muyuz? Mesele birkaç ağaç meselesi değil, olsaydı, dünyanın televizyon ajansları(tek bir kanal hükmünde biliyoruz.) aynı anda canlı yayınlarını saatlerce sürdürür müydü? Adına özgürlük meydanı denilen yerde insanlar, nişancı hedefi haline getirilirken yayın yapmayanlar, Papanın gezisini saatlerce verdiler. Krallığın-Padişahlığın diktatörlük olduğunu savunanlar, kraliyet âilesinin doğacak çocuğunun kız mı erkek mi olacağını haftalarca tartışmaya açtı. Dünyanın buna ilgisi yok iken, ülkemizdeki magazin dünyası(?) buna çanak-çömlek tutmadı mı? Çocuğun -Rabbim, hayırlı kılsın. Bizde her çocuk günahsız doğar ve suçsuzdur- isminin ne olacağını tartışmaya açanlar, bunu haber olarak sunanlar, dünyada işlenen katliamlara neden sessiz durdu?
Gezi olaylarının arka plânı için ekler veren ve bunu tarih yapan bir holdingin dergisini takip ettim. Anladım ki bu yara kaşınmaya müsait ve daima hatıralarda taze tutulmak isteniyor. Gezi Olayları Antolojisi yerine Gezi Fotoğrafları Ansiklopedisi’ni fasikül halinde çıkarsanız ve her cilt bitimi kura ile Gezi Olayları Alanı’na bir hafta yeme-içe-yatma dahil fasikülleri alıp, şanlı okurlarınıza tatil yapma hakkı verseniz ne olur? Hatta ansiklopedinin bitiminde en son model bir değil birkaç otomobil veririsiniz, nutkunuzda dersiniz ki, “Buyurun Gezi Ansiklopedisi hatırına otomobil sahibi oldunuz. Gezi Ruhu’na sahip çık ve bu Gezi Ruhu’nu unutma.”Bak Anzaklar Çanakkale’yi hala unutmuş mu? Bundan bir ders çıkarın. “
Ateş düşünce yaş,kuruyla yanar. Benim gönlümden geçen bu, düşündüğüm bu. Bir gün, “Haçlı Savaşları” diye bir mevzuu geçerse, bulunduğum çevrede, bu konuda makale yazma ihtiyacı hissedersek, “2013 Senesinde bir de Gezi Seferleri vardı.” deriz.
05.10.2013
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.