Putin-Erdoğan zirvesinin ardından yapılan açıklama ve sağlanan mutabakat hemen hemen tüm medyamızda İdlib krizinin çözüldüğü şeklinde verildi. Çünkü İdlib’de silahların patlaması hem çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine hem de sınırlarımıza yeniden milyonlarca insanın akın etmesine vesile olacaktı. Yıllardan beri 3,5 milyon mülteciye kucak açan Türkiye’nin yeni bir göç dalgasını göğüslemesi çok zor olacaktı. Buna rağmen, sınırlarımıza canlarını kurtarmak için yığılacak insanlara, “Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi ilgilendirmez” diyemezdik. Çünkü inancımız buna izin vermezdi. Bu bakımdan sınırlarımıza yeni bir göç dalgasını önleyecek silahsız bir çözüm her bakımdan en doğru olanıydı.
Ancak, sağlanan mutabakat özelde İdlib, genel de Suriye’de krizin kesin çözüldüğü anlamına gelir mi? Sanıyorum bu soruya verilecek cevap çok önemli. Çünkü Suriye’de 7 yılı aşkın bir süreden beri yaşananların sorumluları Türkiye ve Rusya değil. Çünkü Suriye’nin karıştırılmasının ardından başta ABD ve İsrail olmak üzere Fransa, Almanya, İngiltere ve İran rol almışlar ve Irak’ın ardından Suriye de parsellenmiş durumda. Yani, Suriye’de silahların susması ve barışın sağlanması sadece Rusya ile Türkiye’ye bağlı değil. Bu bakımdan Rusya ile Türkiye önemli bir adım attılar ve istenen sonucu aldılar ama bunu Suriye ve özelde de İdlib krizinin kesin olarak çözüldüğü şeklinde yorumlamak gerçeğe çok uymuyor. Çünkü özellikle ABD’nin elinin altında tuttuğu ve piyon alarak kullandığı terör örgütlerini yeniden harekete geçirmeyeceğinin garantisi yok. ABD terör örgütlerine desteğini sürdürüyor ve bunu gizlemeye de gerek duymuyor. Buna ikide bir Şam’a saldıran İsrail’i eklerseniz ve saldırılarının hep cevapsız kaldığı da hatırlanacak olursa Türkiye ile Rusya’nın vardığı mutabakatı bozmak için her an ABD ve İsrail bir takım adımlar atabilirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.