• İstanbul 16 °C
  • Ankara 22 °C

20. yüzyılda İnsanlığın Onurunu Kurtaran Liderdir ALİYA

Fatma Gülşen KOÇAK

Aliya’nın mücadelesi ve fikirlerinin konuşulduğu programlar yoğun ilgi görüyor. Biz de bu vesileyle Aliya Üzerine önemli akademik çalışmalar yapan Prof. Dr. Mustafa Orçan ile Bilge Lider Aliya’yı konuştuk

1. Aliya'yi bir lider olarak değerlendirir misiniz nasıl bir liderdi?

Aliya lider olmadan önce bir münevver biridir. Kaygısı ve derdi olan bir insandır. En zor koşullarda yaşamış, birçok badirelere rağmen hakikat arayışında olan ve hiçbir zaman bu hedefi unutmayan bir kişidir. Kader onu öyle bir noktaya getirdi ki teorik olarak yazdığı kitaptaki bilgi ve iddiaları yani yazdıklarını bir devlet adamı olarak uygulama imtihanıyla baş başa bıraktı. Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı olarak münevver kimliğinin yanında bir de devlet adamlığı görevi verildi. Henüz Cumhurbaşkanı olmuşken, Sırpların ve Hırvatların saldırısı sonucu bir komutan olarak ülkesine ve mazlum insanlara komutanlık yapmak durumda kaldı. Bu bakımdan Aliya İzzetbegoviç, ailesi için bir baba olarak, hem kendisi ve içinde bulunduğu toplum için bir münevver kişi olarak, halkını ve ülkesini yöneten bir adamı olrak ve hem de askerleri için bir komutan olarak bir çok görevleri çok kısa süre içinde yürütmek zorunda kalan, mütevazi bir şekilde ve bunu da başarıyla yürütebilen maharetli ve özlü bir insandır. Kısaca Eflatun’un “devlet yöneticileri düşünürlerden/filozoflardan olmalıdır” sözünü 20. ve 21. Yüzyılda bütün imkânsızlıklara rağmen başarıyla gerçekleştiren ama onu da aşan bilge bir insandır Aliya. 


2. Dünya ve İslam dunyasindaki liderler arasında Aliya nasil bir yerde duruyor?

Son yüz yılı düşündüğümüzde İslam dünyasında az önceki söylediğimiz bütün niteliklere haiz çok az lider bulunmaktadır. İslam dünyasında münevverin devlet adamı ve komutan olmasına pek izin verilmezdi. Toplum istese de küresel iradeler buna engel olurdu. Onun münevver bir lider, komutan olması nadirattandır. Dünya liderleriyle karşılaştırdığımızda, Batıda ve diğer ülkelerde liderleri, işadamı, askerler ve üst düzey bürokratlar belirler. Aliya’yı ise Bosnalı Müslüman aydınlar ve halk belirlemiştir. Hiçbir zaman güçlü bir işadamı desteği, asker desteği almadı. Zaten orduları da yoktu o zaman. Yalnız bir açıdan Nelson Mandela ile kaderi biraz benzeşir; Mandela’da uzun yıllar hapiste yatıp çıktıktan sonra yapılan ilk seçimlerde ülkesinin siyahi ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilmişti. Aliya’da 1983 yılında 5 yıl hapiste yatıp çıktıktan sonra Bosna Hersek’in bağımsızlığı ilan edilmiş ve ilk seçimlerde Cumhurbaşkanı olmuştu. Ama Mandela savaş yaşamadı. Sartre, Camu, Heidegger gibi sadece entelektüel yaşamı olmadı. Gandhi gibi sadece özgürlük mücadelesi için liderlik yapmadı. Bütün bu aydınlar Aliya’nın sahip olduğu önemli bir iki özellikleriyle yaşadılar, Aliya ise bütün bu özellikleri bir anda yaşamak durumunda kalan ve başaran bir şahsiyettir. Kısaca Aliya bir lider olarak bir insanda olması gereken iyi şahsiyetlerin toplamından ibarettir diyebiliriz.


3.Osmanlı bakiyesi topraklarda yetişen Aliyanin Osmanlıya bakışı nasıldı?

Aliya aslında bir bakıma Osmanlı torunudur denilebilir. Çünkü dedesi İstanbul’a bir görev için geldiğinde Üsküdarlı bir Türk kızına gönlünü kaptırır ve onunla da evlenir. Sonra Bosna Hersek’e göç ederler. Aliya hatıratında ninesinin dedesiyle Türkçe konuştuğunu, dedesinin onu anladığını ama genelde Boçnakça konuştuğundan söz eder. Savaş sırasında Alman dergisi Stern muhabirinin Aliya’nın savaş sırasındaki Hiristiyanlara Sırp ve Hirvatlara karşı daha insani ve hoşgörülü olmasını Avrupa değerleriyle örtüştürmeye çalışmasına itiraz ederek “Hoşgörülüysem önce Müslüman olduğumdan sonra Avrupalı olduğum için öyleyim. Avrupa, apaçık delillere rağmen bazı sapkınlıklardan hiçbir biçimde kurtulamıyor. Bu savaşta Bosna’da yüzlerce cami ve kilise harap edildi. Hepsini “Avrupalılar”  yıktı, Boşnaklar ise hiç birini harap etmedi. Türk idaresi çok nazik olmamış olabilir ancak tüm Hristiyan halklar ve onların en önemli ortaçağ döneminden kalma anıtları 500 yıllık Osmanlı dönemi boyunca ayakta kaldı. Bu bir hakikattir.  Belgrat’a yakın Fruşka Gora Manastırları 300 yıllık Osmanlı dönemi boyunca ayakta kalmayı başardı, ancak 3 yıllık “Avrupa” idaresi boyunca ayakta kalamadı. İkinci dünya savaşı esnasında yakıldı. Faşizm ve komünizm Asya değil Avrupa ürünüdür.” diyerek Osmanlı devletinin 20. Yüzyıl da bile Avrupa değerlerinin çok üstünde olduğunu dile getirmiştir.

 4.Bosna Hersek’te farklı düşünceler var. Muhalifleri Aliya’yı hangi yönden eleştiriyor?

 

Aliya kendi ülkesinde daha çok 1995 yılında Amerika’nın dayatmış olduğu Dayton Anlaşmasını yapmasından dolayı eleştirilir. Tam da Müslümanlar savaşta ilerlerken bu anlaşmanın yapıldığı ileri sürülerek eleştirilir, ama bu anlaşma yapılmamış olsaydı, Amerika’da dâhil Batılı devletler birlikte hareket edecek ve Boşnakların tümden topraklarını ellerinden almak için uluslararası bir meşruiyet zemini kazanacaktı. Aslında Aliya’nın verdiği en zor kararlardan biri bu anlaşma olmuştur.
 

5.Bosna'da Aliya yeteri kadar tanınıyor mu? Türkiye’deki kadar ilgi var mı?

 

Herkes tanıyor, ama Türkiye kadar ilgi gösterdikleri söylenebilir mi, bilemiyorum. Aliya İzzetbegoviç Müzesi Müdürü Adnan Beyin yaşadığı bize anlattığı ilginç bir olay var. “Bir gün müzeye 45-50 yaşlarında iki kadın geldi. Aliya’nın özel eşyalarının olduğu yere geldiklerinde uzun bir süre hiç durmadan ve ayrılmadan orada ağladılar, gözyaşı döktüler. Böylesiyle ilk kez karşılaşıyordum ve daha fazla dayanamadım onların yanına gittim. Nerden geldiklerini sordum, onlar da Türkiye’den geldiklerini söylediler. Bunun nedenini anlamaya çalıştım, sizde güçlü bir devlet bilinci var, devletsiz kalmamışsınız ve Türkler liderlerine çok bağlı ve saygılı insanlar. Bu kadınlar bu kültürün bir parçasıydı.” diye değerlendirme de bulunmuştu. 

Bazı kesimlerce eleştirilse de Bosna’da Aliya’nın kendileri için gönderilmiş özel bir insan olduğunu hem de en kritik dönemlerde gönderilen bir insan olduğunu düşünen bilinçli insanlar da çok.


6.Aliya Cumhurbaşkanımızın kendini ziyaretinde Bosna’yı Türklere emanet ediyor.  Bosna icin neler yapmalıyız?

 

Yunus Emre Enstitüsü tarafından Bosna Hersek’te önemli çalışmalar yapılmaktadır. Okullarda yabancı dil olarak Türkçe şuanda en fazla tercih edilen ilk üç sıraya girmiş durumdadır ve ben geçen yıl tam bir yıl önce 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sırasında gittiğimde Enstitünün bulunmuş olduğu mekân kâfi gelmediği için yeni bina aranıyordu. Eğitim ve kültür alanındaki bu girişimleri maalesef ticari olarak görmek mümkün değil. Bu bakımdan öncelikli olarak Bosna’ya orta ve büyük firmaların çok kar kaygısı gütmeden yatırım yapmaları gerekir ve Boşnakların bu işyerlerinde çalıştırılması bölgede onlara verilecek en önemli desteklerden biri olacaktır. Ziraai ve hayvancılık yönünden oldukça mümbit bir yer. Siyasi olarak ciddi destek verilmekte, ama sağlık alanında da ihtiyaç duyulan kurumların kurulması gerekir.. Ayrıca daha fazla Boşnak öğrencilerin Türkiye’de okumalarını sağlamak gerekir. Bizim de onlardan öğreneceğimiz çok şeyler var. Başta Osmanlı kültürünün, adap ve edebin hala canlı olduğu bir bölge Bosna. Bizim kendimize ait unutmuş olduğumuz değerleri oralarda gördük. Özgün mimari eserlerin halen ayakta durduğunu görüyoruz. Modern eğitimin de yapıldığı medreseler orada yüzyıllarca devam etmektedir. Bunları incelemek gerekir. Bence Aliya ile ilgili Bosna Hersek’te yapılacak en önemli işlerden biri, Aliya adına bir Enstitü kurmak hatta Aliya İzzetbegoviç adıyla Balkanlarda mümkünse bir üniversite kurmak olacaktır. Bu projeyi Türkiye destekleyebilir.

 

7.Hece Dergisinin  kapsamlı  Aliya sayısını siz hazırladınız? O özel sayıdan bahseder misiniz

 

Tabi ki. Hece Dergisinin sahibi Ömer Faruk Ergezen geçen yıl Aliya ile ilgili yapacakları özel sayının editörlüğünü teklif ettiler. Ben de Aliya’ya karşı duyduğum özel ilgiden dolayı kabul ettim, ama muhakkak Bosnayı tanıyan bir arkadaşın da olmasını istedim Bu sebeple savaş sırasında ve en zor dönemde Bosna’da olan ve Türkiye’de üniversite okumuş olan Rahman Ademi Hocamızla birlikte Aliya’nın yakın çevresiyle mülakat yapmak üzere dört günlüğüne Saraybosna’ya gittik. Torunuyla, hapishane arkadaşıyla, partili arkadaşlarıyla, savaş sırasında komutanlık yapan Sırp bir subayla, hatta boksta dünya şampiyonu olan korumasıyla görüştük. Özalla ve Demirelle mektuplaşmalarına yer verdik. İlk kez hem edebi, hem de akademik anlamda Aliya bir dergi de yer almış oldu ve çok sayıda akademik analizlere yer verildi. Türk okuyucularında çok büyük yankı uyandırdı ve kısa süre içinde (üç ay içinde) birinci baskı tükendi ve hemen akabinde ikinci baskı yapıldı. İkinci baskı da yeni yazılara da yer verildi ve bunlardan en ilginç olanı Sayın Cumhurbaşkanımızın da Dergiyi gördükten sonra ve teklifimizle Aliya’nın ölüm döşeğindeyken yaşadıkları o özel anıyı yazmak istemesi, bu anıyı kendi kaleminden yazması ve tarihe not düşmesidir. Bu duyarlılık Cumhurbaşkanımızın Aliya’ya ve onun değerli halkına olan çok özel duygularının ve sevgisinin bir göstergesidir.

Rasim Özdenören Derginin genel yöntemenliğini yaparken, Mustafa Balcı arkadaşımız da Derginin diğer editörlerinden bir olmuştur. İkinci baskıyı bugünlerde piyasada bulabilirsiniz.

 

8.Aliya Gençlik yılları çok güzel öernekliklerle dolu. Ve kendisi aynı zamanda entelektüel. Aliya'nin eserlerini gençler neden okumalı?

 

Öncelikli olarak kendisiyle ve yaratılış gayesiyle çok barışık bir şahsiyet olmasından, ayrıca en zor şartlarda bile ahlakiliğini ve adalet duygunundan asla taviz vermemesinden dolayı okumalıdır. Çok ahlaklı, sabırlı ve bir o kadar da hürriyetine düşkün bir insandır. Ailesi ve arkadaşları, halkı onu hep güzel davranışlarıyla ve mütevazılığı ile tanır. Cumhurbaşkanı maaşı sadece 350 Avro’dan ibarettir, Türk parasıyla 1200 TL civarındadır ve onun bir kısmını da çevresindeki ihtiyaç sahibi insanlara dağıtırdı. Zamanın Amerika dışişleri bakanı Holbrook Saraybosna’da Cumhurbaşkanlığı sarayına gittiğinde hayretler içinde kalır. Çünkü saray denilen yerin pencerelerinin bir kısmı kırılmış ve naylonla kapatılmıştır. Ama bu şartlar altında Aliya’nın azmine hayran olduğunu dile getirmiştir. Zeki, gerçekçi ve gerektiğinde ısrarcı bir kişidir. Aliya düşünce açısından da tıpkı ünlü eserinin adı gibi Doğu ve Batı Arasındadır ve şöyle der: “Dini açıdan Doğulu, eğitim bakımından Batılıyız. Kalben bir dünyaya, aklen diğerine ait bulunuyoruz.”

 

Yaniakit. 

Bu yazı toplam 901 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim