Yüz yağmuru bütün şiddetiyle devam ederken şemsiyelerimizi açıyoruz. Değil yeni bir çehreye bir kaşa bile tahammülümüz yok. Yine de insanlığın ölmediğini gösterebiliriz umutsuzluğa düşenlere. Kendimizin değil ama sevdiklerimizin yüzünü bağışlayabiliriz cömertçe. Yaşarken asılmasına neden olduğumuz yüzlerin gün gelip başka bir bedende gülümsemesinden hoşnut olabiliriz. Refik Halit Karay'ın eskici hikâyesindeki yetim Hasan gibi uzak bir ülkeye gönderebiliriz o yüzü. "Hayırlı bir iş yaptıklarına herkesi inandırmış olanların uydurma neşesiyle, fakat gönüllerimiz isli 'evlerimize dönebiliriz'" Fakat özlediğimizde o yabancıya koşacak mıyız? Ayaklarımız geri geri gitmeyecek mi evine yaklaştığımızda? Ölü bir yüzle karşılaşmaya hazır mıyız gerçekten? Yaşattığımıza inandığımız o güzel yüzle.
Gözün şaşırdığı yerde hangi aza yolunu bulabilir! Göz şaşırdı ve peşinden bütün azaları sürükledi. Görmek istediği şeyi gösterene kadar rehberlik etti ona. Herkes görmek istediği şeyi gördü ve bir kâşif heyecanıyla paylaştı 'face'inde. Yüz görümlüğü olarak 'beğen' tuşuna dokundu herkes. Beğeniyorlar seni bak beğenmesen de kendini. Yeni günah çıkartma odalarında arınıyorsun beğenildikçe. "Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum," diyen kahramanlar yaşamıyor artık dünyada. Küçük Prens'in seyahat ettiği ikinci gezegene göç etmek için yanıp tutuşuyor herkes. Ne demişti kendini beğenmiş, Küçük Prens'e:
-Gerçekten bana çok mu hayransın?
-Hayran olmak ne demek?
-Benim, gezegenin en yakışıklı, en iyi giyinen, en zengin ve en akıllı insanı olduğumu kabul etmek, demek.
-Ama gezegeninde senden başka insan yok ki!
-Kırma beni, yine de hayran ol sen!
Her ne kadar Küçük Prens'ten talep edildiyse de 'beğen'ilmek. Biz de kırmadık egoyu. Milyonlarca kez bastık 'beğen' tuşuna. Cezalıydık, aynı kelimeyi milyonlarca kez yazmaya mahkûm edildik. Faust, hayatın sadece bir anını beğenmesi karşılığında satmıştı ruhunu şeytana: "Dur geçme ey zaman, ne kadar güzelsin!" Biz her şeyi beğenerek kadavralaştık.
Bütün cesaretimizi toplayıp yeni bir yüz beğenmeliyiz vitrinlerden. Değişme kartını reddetmeliyiz, geriye dönüşü olmamalı bu maceranın. Tarık b. Ziyad'ın gemilerini yaktığı gibi tutuşturmalıyız köhne derilerimizi. Ya ateş bile susarsa tanıklık etmemek için tarihe. Ya yüzlerimizi yüzlerce yıl geçene kadar reddederse toprak! Ya külleriyle savurursa harmanı. Bize ait olan nerede! Hangi camekan çatlamadan önüne geçebilir onun. Hangi vitrin kayıp suretlerimizi sergileyebilir! Eşkâlimizi kendimiz çizip dağıtsak kalabalıklarda, bu resimlerin hepsini bağışladığımızı ilan etsek, bizim değil bu çehreler, ne zaman nakledildiğini bilmiyoruz, diye yükseltsek sesimizi, aynaya ilk baktığımızda bu yüzle karşılaştık, donörümüzü tanımıyoruz, diye yırtınsak, bizi yüzümüzle tanıştırırlar mı?
Yüz yağmuru bütün şiddetiyle devam ediyor. Sağanak kesildiğinde herkesin yüzü değişmiş olacak. Asit damlaları düştüğü yeri yakıyor, kapatıyor herkes yüzünü. Şemsiyeler açılıyor kara mantarlar gibi art arda. Sokaklardan derecikler akıyor, kağıttan yüzler kayıyor üzerinde. "SAHİBİNDEN YÜZ" Bütün pencerelerde bu iki kelime.































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.