• İstanbul 15 °C
  • Ankara 8 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 9 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 17 °C
  • Gaziantep 11 °C
  • Bolu 9 °C
  • Bursa 12 °C

Abdullah Muradoğlu'ndan: 12 Eylül'ü yargılamak..

Abdullah Muradoğlu'ndan: 12 Eylül'ü yargılamak..
AK Parti Hükümeti'nin bir vaadiydi "12 Eylül"ü yargılamak. "12 Eylül" darbesinin yargılanabileceğine inanmak istemeyenler oldu. Öyle ya, "12 Eylül"ün üzerinden 30 yıldan fazla bir zaman geçmişti.

Sivil hükümetler, siviller darbelere karşı cesaretli olabilselerdi, demokrasiye ve millet iradesine sahip çıkabilselerdi Türkiye bugün çok daha farklı noktalarda olacaktı.

Maalesef, pek çok hususta olduğu gibi "12 Eylül"ün mahkeme önüne çıkartılmasını da içlerine sindiremeyen siviller var.

"Muhalefet yapmak için muhalefet yapmak" gibi bir hastalık var memleketimizde.

Elbette bir hükümetin yanlışlarını eleştirmek kadar doğrularına sahip çıkmak da siyasi ahlakın bir gereğidir.

Sivillerin hem demokrasiyi içselleştirememeleri, hem de hastalıklı bir muhalefet anlayışı yüzünden Türkiye askeri darbelere maruz kaldı.

"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" kabilinden bir zihniyet, Türkiye'yi adeta bir darbe cenneti haline getirdi.

Darbeler bile, "ezdikleri" yahut "kolladıkları" çevrelere göre sınıflandırıldı.

"27 Mayıs" solcular için bir "devrim" olarak kabul edilip göklere çıkarılırken, "12 Mart" solcuları ezdi diye nefretle karşılandı.

Sağ da, sol da, zarar gördüğü için 12 Eylül darbesi farklı bir sınıflandırmaya tabi tutuldu.

28 Şubat ise mütedeyyin kesimleri hedef aldığı için, kemalist sol çevreler tarafından alkışlarla karşılandı.

Oysa bütün darbeler, küçük bir kesim dışında Türkiye'ye zarar verdi, hepimize zarar verdi.

Şimdi de 12 Eylül yargılamasını sulandırmak istiyorlar.

Kimisi "sahte bir yargılama bu" diyor, kimisi ise "Kenan Evren yetmez, hademe Mehmet Efendi de yargılanmalı" diyor.

Herkes, siyasi ve ideolojik görüşlerine göre "12 Eylül sanıkları" listesine birilerine eklemeye çalışıyor

Amaç, sahici bir yargılama yapılmasını engellemek.

Birileri de var ki Hükümetten iyi bir icraat görmeye tahammül bile edemiyorlar.

İstiyorlar ki, Hükümet hep yanlış yapsın..

Hükümet iyi bir iş yaptığında ise hakikaten üzülüyorlar, hemen orasından burasından çekiştirmeye çalışıyorlar.

Ülkenin zarar görmesi bu tip adamların umurunda bile değil.

Yeter ki Hükümet zarar görsün, bütün dertleri bu.

Bu ilkel, bencil, kıskanç ve gereğinden fazla politikleşmiş zihniyetlerin de kendileriyle yüzleşmesi gerekiyor.

Hadi, doğru yapılanları alkışlamıyorsunuz, bari susun.

Hiç olmazsa bu kadarlık bir fazilet örneği gösterin.

 

Bu işaretler hayra alamet değil..

Çaycuma'da bir köprünün yıkılması sonucunda yaşanan kayıplardan da anlaşılıyor ki afetlere karşı hazırlıksızız.

Bunun bedeli 15 insanımızın kaybı oldu.

61 yıllık köprü, düzgün aralıklarla ve standartlara uygun bir şekilde bakımı yapılmadığından kullanım ömrünü tamamlamış.

Kimbilir daha böyle kaç köprü vardır ömrünü tamamlamış bulunan.

Bazen doğal afetler, gereken tebdirler zamanında alınmadığı için can kayıplarına sebebiyet veriyorlar.

Bu durumda "doğal afet" diye geçiştirebilir miyiz, kendimizi temize çıkarabilir miyiz?

Her afet bir ders, bir öğüt veriyor..

Çaycuma'da yaşadığımız afet de gösteriyor ki yeterince ders almamışız.

Doğal afetlere karşı mücadeleyle görevli kurumlarımız ise maalesef bu afetlerle yüzyüze geldikten sonra harekete geçiyorlar.

Ülke çapında doğal afetlerin yol açabileceği tehlikeler konusunda ciddi bir tarama ve bakım çalışması yapılması şart.

Hem de acil olarak.

Sadece doğal afetler değil elbette, bakım ve onarım çalışmalarında da can güvenliğini sağlayacak önlemlerin geliştirilmesi gerekiyor.

Erzurum'un Aşkale ilçesinde Karasu baraj göletinde kaybolan 2 Tedaş işçimizi daha geçenlerde toprağa verdik.

İstanbul/ Esenyurt'ta bir şantiyede çıkan yangında hayatını kaybeden 11 işçimizin acısı hala sıcaklığını koruyor.

Soba zehirlenmelerinden ölen insanlarımızın sayısı ise istatistiklere girecek ölçülere ulaşmış bulunuyor.

Bütün bunları topladığımız zaman ortaya çıkan tablo, tek kelimeyle ürkütücüdür.

Hükümetin bu son derece uyarıcı tabloyu görmesi ve derin bir şekilde yorumlaması gerekiyor.

Bu işaretler hayra alamet değil çünkü.

 

Günter Grass soğanı soyarken..

Bir Alman'ı yaralamak istiyorsanız yapacağınız ilk iş, onu "NAZİ'likle suçlamaktır.

İsrail de öyle yapmış, Nobel ödüllü sosyal-demokrat yazar Günter Grass'ı NAZİ gibi davranmakla suçlamış.

Suçlamakla kalmamış, Günter Grass'ın İsrail'e girmesini de yasaklamış.

İsrail İçişleri Bakanı, yasaklama kararını eski Nazilerin ülkeye girişini yasaklayan bir yasaya dayandırıldığını açıklamış.

Grass'ın suçu,"söylenmesi gereken" başlıklı bir şiir yazarak İsrail hükümetini eleştirmek.

"İsrail halkını değil, İsrail hükümetini eleştirdim" dese de, bir önemi yok bunun.

İsrail hükümetini yahut "siyonizm"i eleştirmek "anti-semitik" olarak suçlanmak için yeterli bir sebep.

Günter Grass'ın başına gelen de bu.

Almanya'daki İsrail yanlısı yazarlar da, Günter Grass'ı itibarsızlaştırma yarışına girdiler.

Çocuk yaşta "Hitler Gençliği" adlı bir kuruluşa üye olması, 70 yıl sonra NAZİ olmakla suçlanmasına vesile kılınıyor.

1927 doğumlu olan Grass, 2006'da yayımladığı "Soğanı soyarken" başlıklı anılarında "Hitler Gençliği"ne üye olduğunu içtenlikle itiraf ederek özeleştiri de bulunmuştu.

Kısacası, Grass'ın özeleştirisi, özeleştiri yapmamakla maruf İsrail hükümetinin suçlama gerekçesi oldu.

10.04.2012 Yeni Şafak
Bu haber toplam 576 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim