Zanlıları sorgularken Çelik, "MKE yapımı bombaları nereden aldınız?" diye sormuş..
Ancak idarî makamların engellemeleri sonucunda bu sorunun cevabını alamadığını belirtiyor.
Bombaların PKK'lıların eline nasıl geçtiğini çözmek için seri numaralarıyla birlikte MKE'ye bildirmiş..
Kurumdan aldığı cevap bu bombaların Genelkurmay Başkanlığı tarafından teslim alındığı şeklinde olmuş.
Bu kez bombaların hangi askeri birliklere gönderildiğini öğrenmek için Genelkurmay Başkanlığı'na yazı yazmış..
Peki, cevap gelmiş mi?
Bakın emekli komiser ne diyor:
"Bugüne kadar hiçbir yazıma cevap alamadım. Örgüt mü gidip alıyor Makine Kimya'dan bu bombaları?"
Komiser Çelik, o günlerde sorduğu soruların şimdi anlamlarını bulduğunu düşünüyor.
Çelik'in seri numaralarını bildirdiği bombaların izini Genelkurmay da sürmüştür muhakkak.
Kimbilir belki de iz sürenler de bazı engellemelerle karşılaşmışlardır.
Ancak şu soru hala cevabını bulmuş değil..
Devlet birimleri içerisinde kimler, hangi amaçlarla PKK'yı desteklemiş olabilirler?
PKK'nın sadece diğer Kürt örgütlerini tasfiye etmek için kurdurulduğu iddiası bana pek inandırıcı gelmiyor.
Ama bu birileri, başka birilerini "Solcu kürt örgütlerini tasfiye etmek için PKK gibi bir örgüte ihtiyacımız var" diyerek ikna etmiş de olabilirler.
Yukarıda sorduğum sorunun cevabını bulduğumuzda 1970'lerden bu yana karanlıkta kalan pek çok olayın aydınlanacağı kanısındayım.
Şu an itibariyle gerçeğe çok yakın olduğumuzu söyleyemiyorum.
Bir hasetçiliktir gidiyor..
"Dava açamazsınız", dediler, "Yargılayamazsınız", dediler..
Bir türlü "12 Eylül" darbesinin yargı önüne çıkarılacağına inanmak istemediler.
Güya, AK Parti Hükümeti nin "12 Eylül"ü yargılamak gibi bir niyeti yoktu.
Beklentileri boşa çıktı ve "12 Eylül" darbesini gerçekleştirenlerden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı.
30 yıldır yapılamayan yapılıyor, dokunulmaz denilenlere bir bir dokunuluyor.
Bu dönemde işkence görenlerden davaya müdahil olanların sayısı da giderek artıyor.
Yine de bir türlü mutmain olamıyorlar, olmak istemiyorlar..
Ağzınızla kuş tutsanız nafile, herşeye bir kılıfları var bu arkadaşların.
Şimdi de bir başka türkü tutturdular gidiyorlar..
Şu oluyormuş, bu oluyormuş, bugünkü Türkiye 12 Eylül günlerini bile aratıyormuş..
Aslına bakarsak, Hükümet "bakın Kenan Evren'i bile yargılayacak güçteyiz, ayağınızı denk alın" demeye getiriyormuş.
Dava açılmasaydı, "Bakın sözlerini yediler, yapamadılar işte, yapamadılar" nakaratını zevkle sürdüreceklerdi.
İflah olmaz bir kıskançlıktır, tükenmek bilmez bir hasetçiliktir gidiyor.
FKÖ Bürosu'na da karşı çıkmışlardı!
"Hamas"ın Suriye'den ayrılacağı ve Türkiye'de "büro" açacağına dair söylentiler bazı tartışmalara sebebiyet veriyor.
Bazı yazarlar, Hamas'ın Türkiye'de büro açmasını tehlikeli bulduklarını ifade ediyorlar.
Benzer bir tartışma 1970'lerin sonlarında "Filistin Kurtuluş Örgütü"nün Ankara'da temsilcilik açması gündeme geldiğinde de sözkonusu olmuştu.
FKÖ Bürosu açılmasın diye İsrail lobisi az uğraşmamıştı.
O dönemde CHP hükümeti işbaşındaydı ve Başbakanlık koltuğunda da Bülent Ecevit oturuyordu.
Dışişleri Bakanlığı'nda "Üçüncü Dünyacı" olarak nitelenen bir grup etkin durumdaydı.
Grubun arkasında Dışişleri Bakanı Prof. Gündüz Ökçün vardı.
Aslında FKÖ'nün Ankara'da büro açması 1976'da "İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Konferansı"nda ve 1977'de aynı kuruluşun "Ortak Bildirisi"nde varılan bir ilke mutabakatına dayanıyordu.
O dönemde de Başbakanlık koltuğunda "Adalet Partisi" lideri Süleyman Demirel oturuyordu.
Ne ki FKÖ'nün Ankara büro açması, ayak sürüyen Demirel'e değil Ecevit'e kısmet oldu.
Dışişleri Bakanlığı FKÖ'nün büro açması için gerekli girişimlerin tamamlandığını deklare etmişti.
Sonra ne oldu dersiniz?
13 Temmuz 1979'da Suriye'de üslendiği iddia edilen" Filistin Devriminin Kartalları" isimli bir örgütün fedaileri Ankara'da Mısır Büyükelçiliği'ni basarak içeridekileri rehin aldılar.
Baskın sırasında elçiliği koruyan bir polis ve bir bekçi hayatını kaybetti.
FKÖ'nün arabulucuğuyla Filistinli gerillalar teslim oldular ama "büro" konusu da bir parça zora girdi.
Mısır Elçiliğinin basılmasından sonra FKÖ Siyasi Büro Başkanı Faruk Kaddumi büroyla ilgili görüşmeler yapmak için Ankara'ya geldi.
Kaddumi Başbakan Ecevit'e Yaser Arafat'tan bir de hediye getirmişti..
Sedef kaplı bir Kur'an-ı Kerim'di bu hediye.
"Aman başımıza iş açılır, vazgeçelim" diyenlere rağmen Ekim 1979'da FKÖ Bürosu açıldı ve 'terörist' olarak nitelenen Arafat da Ankara'ya geldi.
Hiçbir şey de olmadı.
31.01.2012 Yeni Şafak






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.