Sorumluluk üstlenen aynı anda beklentinin odağı da olmuştur. "Ben Müslümanlardanım diyen" ahireti merkeze alarak, dünyaya dönük sorumlu bir duruş sahibi olduğunu ikrar etmiş olur.
Bütüncül bu sorumluluk kendi nefsinden başlayıp "millet"ine oradan da tüm insanlığa uzanır. Bu bakış mucibince her insanın, aynı inancı paylaşmasa da, inanan insandan beklenti içinde olması makul bir durumdur.
Müslümanlar arası ilişkilerin tanıma sığmaz ölçülü zenginliği, asgari düzeyde adaletle başlar ve bütün insanlığa da buradan dağıtılır. Herkesin Müslüman kimliğe sahip insandan adaletle davranma talebi meşru bir istektir. Sınırların en geniş pozisyonu aldığı savaşlarda dahi adalet anlayışı, müminin içinde onu dizginleyen, bilinçle davranmaya yönelten ulvi bir refleks haline gelmelidir.
Hz. Ali kılıcını indirirken yüzüne tüküren düşmanını öldürmekten vazgeçiyor. Kılıcın inmeye hazırlandığı andaki maksat ve psikoloji, tükürme ile farklı bir yöne kaymıştır. Olay şahsileşmiş, kibir harekete geçirici saikin yerini almıştır. Hz. Ali'nin en kısa, en kızgın anda nefsin iğvası ile Hakkın çağrısını ayırt edebilmesi, adalet duygusunun an içinde diri tutulmasına etkileyici bir örnektir.
Yazının devamı: http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=19374






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.