Öte yandan sırtını dayadıkları, bölgenin güçlü devleti İsrail’in de durumu içler acısı. İsrailliler başlarına musallat ettikleri iktidarlarından kurtuluncaya kadar da Türkiye ile arasındaki gerginlik devam edecek. Neticede ABD arabuluculuk yapıp, bir çatışmaya dönüşmeden duruma müdahale edebilir, fakat İsrail’in karizması bir kez çizilmiştir. Arap ülkelerinin halkları göstermelik bile olsa böyle bir karşı duruşu kendi devletlerinden de isteyeceklerdir. Bu, toplum psikolojisinin kaçınılmaz bir sonucudur.
İsrail devlet mekanizması ise, Türkiye Başbakanı’nın her önemli yurtdışı seyahatinden sonra yurdumuzda önemli bir terör operasyonu düzenleme alışkanlığından kolay kolay vazgeçmeyecektir. Akdeniz’de savaş ve terör ortamı gerginliklerini tetikleyerek kendisine mesafeli duran yandaşlarını Türkiye aleyhine tavır koymaları için baskı altına alacaktır.
Böyle bir iç ve dış siyasi atmosferde, İsrail ve yandaşı devletlerin, terör maşaları üzerinden çok daha fazla yıkıcı eylem gerçekleştireceğini söylemek için kâhin olmak gerekmiyor.
Öncelikle güvenlik güçlerinin Ankara’daki patlamayı ve Siirt’teki saldırıyı şüpheye ve itirazlara hiç mahal bırakmayacak şekilde net aydınlatması gerekiyor. İkinci olarak da Başkent’te güvenlik hassasiyeti en yüksek seviyede olmasına rağmen yeterli emniyet mesafesi bırakılmadan inşa edilen askeri ve sivil güvenlik kurumlarının durumları gözden geçirilmelidir.
Artık PKK tamamen kontrol dışı bir sürece girmiştir ve bu ortamda şimdiye kadar hiç saldırmadığı yüksek kurumlara da saldırılar düzenleyebilir...
23.09.2011 Yeni Çağ































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.