Müminlerin özellikle Kurban Bayramı’nda bulunmayı gönülden arzuladığı yerdir Kâbe-i Şerif. Her yıl milyonlarca Müslüman çevresinde pervane olur o muazzam Beytullah’ın. Mekke-i Mükerreme’deki mihrabın cazibesi öyle güçlüdür ki, 7’sinden 70’ine bütün inananların günün her saati kıblesi Allah’ın Evi’ni gösterir.
İlahi kudret insanı, canlıların en güzeli olarak yaratırken onun için bir “altın oran” takdir buyurmuştur. İdeal insan fiziğinde; yüzde, kolda, parmakta göze hoş gelen ilahi bir denge vardır. Genetik şifrelerimizin saklandığı DNA sarmalından uzaydaki galaksi helezonlarına kadar, böceklerin kanadında, kar taneciğinde, ayçiçeğindeki çekirdeklerin dizilişinde... özetle ilahi sanat eserlerinin çoğunda aynı kural gözlenmektedir. İlahi ahenkteki çekicilik öyle dayanılmazdır ki meşhur ressamlar, mimarlar, mühendisler eserlerinde 1.618... şeklinde uzayıp giden ve’fi’ sembolüyle gösterilen bu ölçüyü esas alır.
Yüce Yaratıcı her namazda salat getirdiğimiz Hz. İbrahim’in eliyle sadece kendisine ibadet edilecek bir mabet inşa ettirmiştir. Tarihte bilinen bu ilk yapı, yer kürenin “altın oranı” ve “manyetik merkezi” Mekke’den yükselmektedir. Ancak doğadaki altın oranı hayretler içinde şaşkınlıkla izleyip sanatında yararlandığı halde, bu denklemin Kâbe örneğinde gerçekleşmesini hazmedemeyen tuhaf bir zihniyetle de karşılaşıyoruz.
Kâbe’nin odak alınmasını kabullenemeyen inkarcı kafalar gezegenimizin eksenindeki eğimden ve kutuplardaki basıklıktan kaynaklanan 5 ile 10 km’lik topografik çizim hatalarına sığınıyorlar. Üstelik pusulaların ibresinin niçin Kabe’de sapmadığını da sorgulayamıyorlar. Kimisi inadından, kimisi gururundan, kimisi “bir kere inanırsam, alnımı secdeden kaldıramam” korkusuyla bu işaretleri görmeye yanaşamıyor.
Yazının devaı için:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28492































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.