Yani insanlık tarihindeki kara lekelerden olan Halepçe katliamının yıl dönümü. Bu vahşi katliamdan sonra ziyaret edebildiğim Halepçe’nin aynen şiirde ifade edildiği gibi sevimli ve tam bir mesire yeri olduğunu görmüştüm. İnsanları elbette daha tatlı. O güzelim şehri ve bu şehrin sevimli insanlarını Saddam’ın gönderdiği uçaklar kimyasal bombalarla vurmuş, büyük bir katliam yapmışlardı. Halepçe’den sonra ziyaret etme fırsatı bulduğum Halep de toprağıyla, barındırdığı tarihi mirasla ve insanıyla sevimli ve tatlı bir şehir. Dün Halepçe’yi harabeye çeviren zihniyet Baas vahşetinin Irak versiyonuydu. Onun Suriye versiyonu ise bugün Haleb’i bombalıyor, şehri yerle bir ediyor, insanlarını hunharca katlediyor. Aç kalmaları için özelikle fırınlarını hedef alıyor. Bilhassa önlerinde ekmek kuyruğunun oluştuğu vakitleri seçiyor.
Toplanan kalabalıkları kendisi için bir ganimet sayıyor. Bir taşla iki kuş vurduğunu, hem mümkün olduğunca çok sayıda insan öldürme hem de sağ kalanları açlığa mahkûm etme amacını gerçekleştirdiğini düşünüyor. Halepçe’deki vahşete imza atanların Suriye versiyonunun hedefinde sadece Halep yok elbette. Orası merkezi bir nokta olduğu için birinci derecede zarar gören şehirlerden. Ama Suriye’de Baas vahşeti ülke sınırları içinde kontrolünden çıkan her yeri düşman toprağı ve o topraklarda yaşayanların tümünü de düşman addettiğinden hiçbir ölçü ve sınır tanımadan saldırıyor. Siyasi olarak kontrolünden çıkan toprakların tümünü düşman toprağı üzerinde yaşayan halkı da düşman sayan bir zihniyet elbette kontrol altında tuttuğu topraklar üzerinde de işgalci sayılır.
Dün Halepçe’de sergilenen vahşetle bugün Halep’te veya Suriye’nin diğer beldelerinde sergilenen vahşetin ne farkı var? Çıkarın Halep’teki katillerle birlikte olmayı, onunla omuz omuza savaşmayı gerektiriyorsa!... İlkelerine bağlı kalmakta ne kadar samimi, ne kadar gerçekçi olduğunu işte o zaman göreceğiz.
16.03.2013 Yeni Akit































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.