Kapitalist sömürü düzeninin böyle bir özel gün icat etmesinin ve onu toplumlara kabul ettirmeye çalıştığı hayat nizamının kutsal günleri arasına katmaya çalışmasının asıl önemli ve öncelikli amacı ise tüketimi özendirmek suretiyle sömürü düzeninin havuzunu besleyen yeni bir musluk takmaktır. Zaten bu günle birlikte yapılan yönlendirme çabalarında da sevgiye ve sevmeye özendirmekten ziyade tüketime, ifsat politikasının araçlarını daha çok kullanmaya özendirme öne çıkıyor.
Kapitalist sömürü düzeninin, tüm insanlığın önemsediği “sevgi”yi istismar aracı haline getirerek insanların kanını emmek amacıyla icat ettiği kutsal gününü kutladığı günde bir yandan da dünyanın farklı yerlerinde yine insan kanının sel olduğunu, katliamlar yapıldığını ve cinayetler işlendiğini görüyoruz.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Nafi Bilay’ın 12 Şubat Salı günü sunduğu rapora göre Suriye’de iki yılını doldurmak üzere olan halk ayaklanmasında öldürülenlerin sayısı 70 bine yaklaştı. Burada dikkat çeken bir husus da bunların on bin kişilik kısmını son bir ay içinde öldürülenlerin oluşturması. Çünkü Bilay geçtiğimiz ay hazırladığı raporda öldürülen insan sayısının 60 bin civarında olduğunu dile getirmişti. Fakat Baas diktası artık geleceğini kurtarma değil kendisini iktidardan uzaklaştırma konusunda kararlı halktan intikam alma amacıyla savaştığından her gün öldürülen insan sayısında artış oluyor. Ben şahsen bu ihtimale daha önce de muhtelif yazı ve yorumlarda dikkat çekmiş, Baas zulmünün intikam savaşında öldürülen insan sayısında artış olabileceğini dile getirmiştim. Bunu bizim gördüğümüz kadarıyla Baas zulmünün önünü kesmek için bir şeyler yapabilecek güçte olanlar da görüyordu. Ama ne yazık ki onlar direnişin yıpratılmasını ve kendilerine mahkûm edilmesini sağlamak için zulme fırsat vermeyi tercih ettiler.
Suriye İnsan Hakları Komitesi’nin verdiği bilgiler de Nafi Bilay’ın verdiği bilgileri teyit ediyor ve Baas zulmünün özellikle Şam ve çevresinde sıkıştığı dar alanda halka mümkün olduğu kadar çok kayıp verdirebilmek için rastgele saldırılar düzenlediğini, insanları topluca katletmeye çalıştığını gösteriyor.
Kontrolü büyük ölçüde direnişçilere geçen Halep ve çevresinde ise daha çok hava saldırılarıyla insanlara zarar vermeye, mümkün olduğu kadar çok sayıda insanı katletmeye çalışıyor. Bu realite Suriye’deki Baas diktasının ülke halkıyla tamamen bir işgalci güç ve tüm halkı düşman addeden, kundaktaki bebekten yatalak hastasına kadar bütün fertlerini öldürmeyi caiz gören Moğol istilacıları zihniyetiyle savaştığını gösteriyor.
Baas zulmünün neden olduğu bu dumanlı hava ise Mescidi Aksa’nın etrafındaki tüm tarihi eserleri ortadan kaldırarak bu kutsal mabedi tamamen yahudi kuşatmasına almak için fırsat kollayan siyonist işgal güçlerinin aradığı ortamın oluşmasına yol açtı. Doğan fırsattan hızlı bir şekilde yararlanmaya çalışan işgalci siyonistler, Müslümanlara ait birçok evi ve tarihi eseri yerle bir etmelerinin İslâm dünyasında pek yankılanmamasının ve söze gelir bir tepkiyle karşılaşmamasının rahatlığı içinde hareket ediyorlar. Bu rahatlıktan yararlanarak yahudilerin “Ağlama Duvarı” adını verdikleri Burak Duvarının çevresindeki alanı tamamen boşaltmak ve buraya dünyanın en büyük sinagogunu inşa etme projesinin zeminini oluşturmak için yoğun çaba içindeler.
14.02.2013 Yeni Akit































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.