Tüm bu politik mülahazalar bir yana Bağdat tarihinin en büyük travmasını yaşıyor. Bu duruma en çok "demokratik travma" denebilir. Tarihin en büyük ironisi yaşanıyor sanki Irak'ta. Kapalı kapılar ardında Irak demokrasi tecrübesi tartışılırken dışarıda onca dev beton blokların kuşattığı "yeşil bölge"nin dışına çıkmaya korkuyor insanlar. Tepeden tırnağa silahlandırılmış askerlerin ve her 200 metrede bir zırhlı aracın koruduğu bir yoldan "yeşil bölge" sınırına geldiğimde hiçbir yabancı ülkeye girişimde karşılaşmadığım bir güvenlik taramasından geçtik. Bindiğimiz araçlar detektörlerle bir kaç kez arandı. Devlet misafiri olmamıza rağmen bu denli sıkı tedbir uygulanıyorsa normal vatandaşın durumunu kıyaslayabilirisiniz. Sınırda "yeşil bölge"de yaşayanların oluşturduğu uzun araç kuyruğunu gördüğümde burada hayatın nasıl aktığı konusunda bir acıma duygusu burktu içimi.
Bağdat'ın en merkezi bölgesi olan ve devlet kurumlarının, diplomatik temsilciliklerin, en önemlisi de Amerikan büyükelçiliğinin bulunduğu ve beton duvarlarla çevrili, olağanüstü güvenlik taramasından sonra girilen bu bölgede durumun ne zaman normalleşeceği sorusunu sorduğum yetkili ve sivil Iraklıların bunu hayal bile edemediklerini anladım. Bağdat'ın merkezindeki "yeşil bölge" güvenli diğer kısım ise "kırmızı bölge", yani tehlikeli... Bağdat tarihinin en büyük travmasını sembolize ediyor "yeşil bölge"... Bölünmüşlüğünün ve kendisiyle, toplumuyla, kültürüyle; hâsılı kendi medeniyetiyle olan barışıklığını yitirmişliğinin sembolü...
Evet, demokrasi geldi, etnik ve mezhebi gruplar temsil imkanı buldu... Biçimsel olarak her şey yerli yerinde. Ama temelde eksik olan bir şey var. Bağdat kendi tarihsel birikimini ve hafızasındaki değerleri yeniden hatırlamadan bu bölünmüşlük, yani Bağdat'ın kalbine saplanan "güvesizlik" ortadan kalmayacak. Geçen yüzyılın dünya sistemi Ortadoğu'nun bağrına yabancı bir hançer gibi İsrail'i sapladı. 21. yüzyılın Ortadoğusunda ise Bağdat'ın kalbine bu ayrışmayı yerleştirdi...
Bağdat ve ardından Şam, İslam'ın iki öncü şehri... Günübirlik çekişmelerin uzağında "Şam ve Bağdat bize ne söylüyor, neyi hatırlatıyor"u konuşmadan bu kaostan çıkmamız imkansız. Yeniden Bağdat, Şam; yeniden Kudüs ve İstanbul'un anlamımı düşünmek vaktidir.
01.12.2011 Yeni Şafak






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.