Postmodern darbe dönemi olağanüstü bir dönemdi ama bu tür ilişki biçimi sadece o günlere özgü değildi. O dönemin farkı, bu ilişkiler ağı daha kaba, daha görünür şekliyle sergilenmiş olmasıydfı. Sivil hayatın normal işlediği dönemlerde de medya ve siyaset ilişkisi benzer reflekslerle işler, taşlar yerine oturmuş göründüğü için güç mücadelesi bu denli ortaya çıkmazdı. Toplum da bu ilişki biçiminin farkında olmadığı gibi farkında olanlar da bunu kanıksamış, işin doğası gereği "bizde işler böyledir" havasındaydı.
Bu sürecin hem aktörü hem 'mağduru' olarak Bilgin'in siyasal analizleri, nesnel tespitlerinden daha inandırıcı ve gerçek: "Bir tarafta asker bir tarafta yargı bir tarafta da medya vardı. Hatta medya başka demokratik ülkelerde rastlanmayacak derecede güçlü görünüyordu. Hükümetleri değiştirecek kadar etkindi. Ama sadece hükümeti değiştirecek kadar! Hâkim paradigmaya toz kondurmadan bunu yapabilme gücüne haizdi."
Türkiye'de medya düzeni yeniden şekilleniyor. Medya düzeni siyaset ve sermaye ilişkisi demektir. Siyaset ve sermaye nasıl yeniden şekilleniyor, hatta el değiştiriyorsa medya düzeninin de bundan etkilenmemesi düşünülemezdi.
Postmodern darbe döneminde çürümüşlüğü iyice su yüzüne çıkan siyaset, medya ve sermaye düzeni yeniden şekillenirken yapılacak en büyük hata o dönemin çarpık ilişkilerini dengelemek adına başka bir savrulmaya itilmektir. Geçen haftaki yazıda bir tür uyarı niteliğinde dile getirdiğim konu tam da bu tepkinin ilkesiz savruluşudur.
Statüko adına siyaseti, medyayı dizayn edenlerin, bununla kalmayıp sermayeyi kimlerin paylaşacağına karar verme gücünü kendilerinde görerek ideolojik saplantılar adına, bir azınlık iktidarını pekiştirmeye çalışmalarının faturasını hep birlikte ödedik. Üniversite kapılarından kovulanlar, işlerinde fişlenenler, siyaseten hiçliğe mahkum edilenler bu ülkenin sessiz çoğunluğu idi. Aynı zamanda siyasi görüşü ne olursa olsun bir avuç ayrıcalıklının dışındaki halkın tümünün aleyhine memleketin kaynakları adeta harcandı. Bir anda bu ülkede insanlar geleceğinden umutsuz, çaresiz bir şekilde fakirleşirken yolsuzluğun siyasi destekle ödüllendirildiği bir yönetim ve ahlaken çökmüş bir toplum görüntüsü verir olduk.
Bir daha bu düzene dönülmemeli. Nitekim bu düzenin yürütülemeyecek olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Ve toplumsal sağduyu, ülkenin refleksleri bu dönemin defterini kapatmayı bildi.
Ancak bu duruma tepki sermayenin her türlüsüne karşı, liberalizmin anavatanında bile görülmeyecek türden, bir serbest piyasacılığın kutsanması olmasa gerek. Yerli yolsuzluklarla baş edenlerin küresel ölçekte yolsuzluğa bulaşan sermaye ve medya ilişkisini çözebileceklerinden emin olmamız için bir gerekçemiz yok.
31.01.2012 Yeni Şafak






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.