Sanatçılar, sezgi sahibi kimselerdirler. Sürekli okuyup düşünürler, salt edebiyat ile değil, tasavvuf, siyasetname, tarih, felsefe, hukuk, sosyoloji de okurlar. Onlar, siyasa adamlarının görmediklerini görür ve sezerler. Ne ki onlar bu hayal dünyalarında ilginç şeyler de önerebilirler. Gerçek hayat ile ütopya arasında bir dünya içindedirler. Kültür ve düşünce tarihine yoğunlaşmışlardır. Böyle olunca geniş bir açıdan hayata bakarlar.
Siyasa adamları ise günübirlik ve çıkara dair bakışlara sahiptirler. Sonuçları çok kısa sürede devşirmek isterler. Uzun ve geniş açılı bakışlardan hoşlanmazlar. Hayata pratik bakarlar. Bir de son yüz yıl insanları korku içindedirler. Her an sahip bulundukları olanaklardan yoksun kalabilirler. Onlar yitirdiklerine bir daha kavuşamayabilirler. Onun için egemenlerin dümen suyunda yaşamaya bakarlar. Onların iplerinin ucundadırlar. İplerin gerilmesi, salınması, gevşetilmesi çıkarlarla ilintilidir. Çıkarlar zedelendiğinde hemen ipler çekilir.
Edebiyatçıların geniş, soyut ya da somut, ya da uzun vadeli bakışları onların işlerine gelmeyebilir. Onlar, mümkün olduğunca düşünce insanlarını kendilerine ayak bağı olacağını düşündüklerinden kendilerinden uzak tutarlar.
Geçmişte de bu, böyleydi. Bilginler, bilgeler, âlimler hep hayatın dışında tutulmak istenmişlerdir. Çünkü onların kimi bakışları can yakıcı olabilir. Onlar ise bunlardan rahatsız olurlar genellikle.
Bugün bu bakış çok daha belirgin.
Yönetenlerin etrafında daha çok teknokratlar yer alır. Ya da reklâmlarını yapacak olan teknik elemanlar. Onlar yeni bir dil kurarlar. Bu dil asla bize ait değildir. "Konsept", "pr" vb. Türkçe olmayan sözcükler üzerine bir yapı kurarlar. Bu yapı salt reklâma dayalı. Çünkü onlar olmayan bir şeyi, olmayan bir yapıyı veya karakteri insanlığın önüne koyarlar. Alalanmış bu karakterlerle insanlığı yönetirler. Onların, hiçbir zaman zengin hayal dünyaları, ufukları olamaz.
Bilge bir siyasa adamı karakteri bugünün tablosunda pek yar almaz. Onların insana olan bakışı ruhlarına uygun. Oysa ki, belli çevrelerin alaladıkları, süsledikleri bu karakterler onların bakış açılarına uygundurlar. Onlarda, kültür, düşünce, uygarlık bilinci asla yer almaz. Yeni bir dünyanın insanıdırlar onlar.
İslâm bilinci, ruhu zengindir. İnsanîdir, ilâhi bir öz taşır. Yapı değerler üzerine kuruludur. Bundandır ki, böyle bir hayat yerine kendilerine uygun bir hayat tarzı önerirler. Zaten çatışmanın asıl merkezi budur.
Biz Müslüman'ız, İslâm özlü bir hayat özlemimiz var. Hayat bölümlenmeye değil bütünlenmeyle güzeldir.
04.12.2012 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.