Bu adamlar da kim, bembeyaz atlarıyla surlarımıza dayanan onun peşinde. Bu adamlar adlarını ezbere bildiğimiz, eylemlerini kutsadığımız. Bu adamlar gibi yaşamak çok mu zor! Çok mu zor bir somun ekmeği bölüşmek? Kiminle mi? Bir yaşayanla. Yaşayanlar elini kaldırsın! Bir köle elini kaldırdı. Cafer b. Ebi Tâlib'in oğlu Abdullah gördü onu. Sıcak bir günde, bir hurmalığa inmişti. Serinlerken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek açtı, bir lokmada yuttu ekmeği. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı, köpek bunu da yedi bir anda. Köle üçüncü parçayı da köpeğe verdi bunun üzerine. Yeniden işine dönmek üzereydi ki, olanları uzaktan seyreden Abdullah, dayanamayıp sordu:
- Bugünkü yiyeceğin ne kadardı?
- İşte bu üç parça ekmek.
- O halde neden kendine hiç ayırmadın?
- Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim.
- Peki, sen ne yiyeceksin?
- Oruç tutacağım!
Abdullah b. Cafer, köleden sahibinin evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Vakit kaybetmeden koştu bahçeye. Köleye durumu anlattı ve: "Seni azat ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum" dedi neşeyle. Cömertliğiyle meşhur Abdullah b. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, özgürlüğüne kavuşturduğu bu köleyi anlatırdı. Dostlarından biri, "Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş, sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini bağışlamışsın" dediğinde, şu karşılığı vermişti: "O benden daha cömertti şüphesiz. Zira elindeki her şeyi verdi; bense elimdekinin sadece bir kısmını verebildim."
Geliyor, özgürlüğümüze kavuşturmak için geliyor bir deste anahtarla. Her gün bir hücrenin kapısını açacak yaşasın! Parça parça dökülen bedenimizden iğrenmeyecek, yaşasın! Boynumuzdan çanları, ayaklarımızdan gülleleri çıkaracak. Tek tek çıkaracak okları canımızı yakmadan. Mahkum hâlâ kulaç atıyorsun havuzda! Güneş şemsiyesinin altında devam ediyorsun yanmaya. Açık büfene yanaşan kediye tekme atıyorsun, kapalı! İşte uzaklaşıyor. Rahatça sıyırabilirsin şimdi eti kemikten. Kedi gözlerinden kurtuldun. Kedileri doyurmak senin görevin değil çünkü. İnsan gözlerine gelince, hep üstünde olacak. Senin neyine elinden tutmak insanın. Bir gelsin tam düşecekken yardan elimizden tutacak. Elimizden mi? Hangi elimizden? Eli olanlar havaya kaldırsın!
- Elim var benim.
- Elin varmıyor cömertliğe.
Varmasına yedi gün kaldı, aylardır yolda. Sonbahar, kış, ilkbahar kapılarda bekledi onu. Az soluklan diye yalvardılar eteğinde. Fakat oyalanmadı o. Kervanı yaza sürdü. Yaz günleri uzun, güneş yakıcı. Buğday tarlaları dalgalandırıyor bayraklarını. Açlar açlığının farkına varacak. Yedi- altı-beş-dört- üç- iki- bir!
Kapımızı çalacak hilal.
24.07.2011 Zaman































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.