Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul ederek kadın haklarına projektörlerini çevirdi. Günün hangi trajediye dayandığı resmen açıklanmasa da insanlığa düşen bu sahneyi alkışlamaktı, alkışladık. Kadın annemizdi, kız kardeşimizdi, eşimizdi, sevgilimizdi. Gerçi dilimizi alıştırmak kolay olmadı. Mesela canım anneme "Dünya Kadınlar Günü'n kutlu olsun!" demek biraz tuhaf geliyordu bana. "Kutlu olsun" cümlesi soğuk bir cümleydi. Adını koyamadığım bir sahtekârlık barındırıyordu içinde. Annemin "bir kadın" olmasından dolayı haklarını savunmayı hiç aklıma getirmemiştim. Annem annemdi ve ona kıyamazdım ben, kıydırmazdım. Birleşmiş Milletler'in değil, Allah'ın emanetiydi bana o. Bilirdim ki "Öf!" bile desem ona, Allah'la aram açılırdı.
Gelelim Dünya Kadınlar Günü'nün dayandığı trajediye. 8 Mart 1857 tarihinde New York'ta 40.000 dokuma işçisi bir tekstil fabrikasında greve başlayarak çalışma koşullarının ıslah edilmesini talep etmişlerdi. Ne yazık ki polis işçileri çalıştıkları fabrikaya kilitleyerek grevi kırmaya çalışmış, o arbedede çıkan yangında çoğunluğu kadın 129 işçi can vermişti. 1910 yılında Danimarka'da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Alman Sosyal Demokrat Partisi'nden Clara Zetkin, bu facianın "Internationaler Frauentag/ Dünya Kadınlar Günü" olarak anılması önerisini getirmiş, öneri oy birliğiyle kabul edilse de anma tarihi ancak 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda kesinlik kazanmıştı. Gün ABD'de 1960 yılından itibaren anılmaya başlanmış, nihayet Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gerekçe göstermese de 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak adlandırılmasını kabul etmişti.
Hikâye burada bitmiyor. 1857'de diri diri yanan işçilerden ilham alıp, "kadınlar yanmasın" mantığıyla icat edilen bu günde işçiler değil patronlar kârlı çıkıyor nedense. Biz Fetih 1453 filmindeki Fatih'in Ayasofya'ya giriş sahnesini tartışaduralım, Ayasofya'nın önüne bir arabadan "Radikal kadın hakları savunucuları" olarak kendilerini adlandıran çıplak kadınlar dökülüyor birden. İşkence görmüş kadın makyajı yaptırsalar da, mazoşizmden haz alan histerik sapkınları andırıyorlar. Bir dakikalık bu eylemi görüntülemek için saatlerce bekleyen basın mensuplarına gelince; onlar vazifelerini yapıyorlar tabii ki. Kadın hakları konusunda gösterilen bu duyarlığı habere dönüştürmenin saf bilinciyle reklam aşına tuz olmakta bir sakınca görmüyorlar.
Eylemcilerin Ukrayna'daki bir kadın hakları örgütüne gerçekten bağlı olup olmadığını bilmiyoruz. Bildiğimiz bir iç çamaşırı firmasının rehberliğinde "eylem" kelimesini dahi yerlerde süründüren bu bayağı hareketin gerçekleşmiş olduğudur. Ayasofya çıplakları bir gün önce reklam anlaşması yaptıkları şirketin bir alışveriş merkezindeki mağazasını ziyaret etmiş, eylemde kullanacakları iç çamaşırlarının tanıtımını yaptıktan sonra 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde eyleme geçeceklerini açıklamışlardır. Protesto mahallini o kadar gizli tutmuşlardır ki, medya mensupları Sultanahmet Meydanı'nın tamamını dolduracak sayıya erişememiştir.
Kutlu olsun. Ayasofya Çıplakları tenlerine "Why?" yazarak fırladılar meydana. "Niçin?" sorusunun cevabını arıyorlardı ellerinde şiddet aleyhtarı pankartlar. Kendi dillerinde çığlıklar atarken, içlerinden biri Türkçe bir pankartı kaldırıyordu havaya: "ÇALINMIŞ HAYATLAR!" Evet, evet, "Niçin?" sorusunun cevabı buydu. Kadınları koruyan bir hayat vardı ve bu hayat çalınmıştı onlardan. Ve bu büyük hırsızlık kadını çırılçıplak bırakmıştı zulmün karşısında.































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.