- Nerenin güvenli olduğunu Allah bilir! Vebalı muamelesi yapıyorlar kışa!
- İyi de yerler kaygan.
- Kaygan olmayan yer mi var hocam.
- Ayaz var, iliğine işliyor insanın.
- Ayaz mı, baksana insanların şu hallerine. Paltolar, bereler, kaşkollar, eldivenler... Kutup ayıları bile bu kadar korunaklı değil.
Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Bir şoförden bu sözlerin sadır olamayacağını düşünenler fena halde yanılıyorlar. Aynen böyle geçiyor aramızdaki konuşma. Bu diyaloğun sürmesini istiyorum. Bu yüzden arabanın ağır ağır gitmesinden şikâyetçi değilim. İyi ki yerler buzlu. Fakat bunu söylemem gerekmiyor. Şikâyetçi gibi görünmekte yarar var.
- Kışın avukatı mısın kardeşim. Bak doğru dürüst ilerleyemiyorsun yolda.
- Sen de mi hocam! Merak etme yetiştiririm seni dersine.
- Zincir takmamışın.
- (Bıyık altından gülerek) Bir de zincire mi vuralım garibi!
- Garip mi. Bu konforlu araba mı garip?
- Garip olan o değil kış hocam, kış!
- Haydaa! Şimdi de garip yaptın kışı.
- Gelen itiyor, giden kakıyor garibi.
- İyi, Çocuk Esirgeme Kurumu'na verelim bari.
- Abi ya, bu sefer de sen çok güzel bir laf patlattın ya.
- Ne dedim ki!
- Kışı çocuğa benzettin.
- Kış çocuğa mı benziyor?
- Sen dedin ya hocam!
Evet, kış en çok çocuğa benziyordu. Bu yüzden kar yağmaya başlar başlamaz çocuklar pencerelere hücum ediyor, dışarıya çıkabilmek için yalvarmaya başlıyorlardı annelerine. Bir çocuk kadar neşeli, bir çocuk kadar huysuz, bir çocuk kadar sevimli, bir çocuk kadar inatçı, bir çocuk kadar saf, bir çocuk kadar öfkeliydi kış. Aklımdan geçenleri sadece sizinle paylaşıyorum. Kaptan duymasa da olur.
- Bak kaptan, ben kışı çok acındırdığın için öyle dedim. Kışı çocuğa benzettiğim falan yok.
- Yani kış çocuğa benzemiyor mu?
- Neresi benziyormuş. Sana kışı ilkokulda bembeyaz sakallı bir ihtiyar olarak resmetmediler mi?
- Hayır.
- Demek ki müfredat değişti. Bizim zamanımızda kış yaşlı bir adam olarak çizilirdi okul dergilerinde.
- Ne haksızlık.
- Size "Kış Baba" şarkısını da öğretmemişlerdir.
- Öyle bir şarkı mı var?
- Var ya. "Aaa Aaa Aaa... Bak geldi kış ba-baa!"
- Kış baba ha! Devamı nasıl hocam?
Rollerin değiştiğini ve kaptanın bende kazı yaptığını fark ediyorum birden. Şarkının devamını söylemeyeceğim ona. Fakat sizinle paylaşabilirim. Şöyle sürüyordu şarkı: "Elinde uzun sopası, sırtında kalın abası/ Aaa aaa aaa... Bak geldi kış ba- baa!" Kış, çocuk hafızama böyle kazınmıştı. Kamburu çıkmış, eli sopalı bir ihtiyardı o. Bir "istenmeyen". Ne zaman yerini bahara bırakacak diye tedirgin gözlerle izlenen bir "yabancı".
- Neydi bakayım devamı... Çıkartamadım, neyse. Geç kalacağız derse. Bahar gelse de kurtulsak şu çileden.
- Kurtulmak mı? Abi ne yaptı sana kış!
- Ne mi yaptı! Daha ne yapsın. Bak geç kaldık derse.
- Hayır ders tam zamanında başladı.
- Sınıfa başka hoca girmiş olmalı!
- Belki de girmiştir. Ders boş geçecek değil ya!
Ava giden avlanır. Kaptan kazmaya devam ediyor. Bu böyle olmayacak. "Sağa çek kardeşim, ineceğim," desem. Hayır, yapamam bunu. Bu kış kıyamette... Kıyamet mi dedim? Kış ve kıyamet... Uçuşan dağların üzerinde kar var. Çığlar yağıyor insanların üstüne. Deniz fokurdayacağına buz tutmuş. Gökten buz sarkıtları düşüp saplanıyor yere. Hayır, böyle öğretilmedi bize kıyamet. Kışla yan yana getiremeyiz.
- Kim girecek? Başka hocası mı var yazarlık atölyesinin?
- Kim olacak, kış.
- Kış mı, güldürme beni.
- Bunda gülecek ne var hocam, kış ders veremez mi?
Hem de ne dersler verir, diyemedim ona. Aklıma Tolstoy'un "Sanat Nedir" kitabının girişinde anlattığı, öğrencileriyle karlı bir ormanda yaptığı gezinti geldi. Karların içine bata çıka yürüyen çocuklarla konuşuyordu Tolstoy. "Resim ne içindir? Niçin iyi yazılar yazılır?" sorularının cevabını aratıyordu onlara. Bir ağacın neden var olduğunu bulabilirlerse resmin ve edebiyatın gizini de çözebilirlerdi belki. Çocuklardan biri, "Çatı yapmak için," diye cevap verdi. "Fakat yazın kesmediğiniz zaman ne işe yarar?" diye kesti önünü çocuğun Tolstoy. "O halde yararsız," diye teslim oldu çocuk. İşte o zaman her şeyin bir yarar sağlamak için var olmadığını söyledi ona. "Güzellik" diye bir kavram vardı hesaba katmadıkları. Bir ağacın niçin yetiştiğini, bir şarkının niçin söylendiğini öğrendiler o kış günü çocuklar. Yalnız kızakla kayarken değil, bir manzaraya bakarken de haz duyulabileceğini fark ettiler.
- Teslim oluyorum kaptan. Kış ders verir!
- Geldik hocam.































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.