• İstanbul 14 °C
  • Ankara 14 °C

Arz-talep kıskacına hapsolan sanat eğitimi açmazı

Elif SÖNMEZIŞIK AYDIN

Bile-isteye sanat eğitimi almış biri olarak şöyle bir cümle kurmam hoş görülebilir umarım:

Memleketimizin eğitim sistemine göre, sanat ile ilgili ve ilişkili bir hedefiniz yoksa sanat eğitiminden mahrum kalırsınız; çünkü sanat şuuru kazandırmak adına verilen eğitimin sanatla ilişkisini çözmek de yine sanattan haberli olmakla mümkün.

O zaman sanat eğitimi salt sanat için verilmiyor mu?

Aslında bu sorunun doğru cevabı, hayır. Diğer taraftan Türkiye söz konusu olduğunda, bilhassa Cumhuriyet’in kuruluşu itibariyle okullarda verilen sanat eğitimi, toplum mühendisliği adına hep önemli bir paydaya sahip oldu. Bu da sanatın ideolojik bir silah olarak görülmesini kolaylaştırdı, inançlı kesim için tehlike arz etti ve toplum hafızasına öyle yerleşti. Kültürel iktidar meselesinin merkezinde ve tarihçesinde de yine bu kadim sanatları hiçe sayan, zihinleri bulandıran toplum mühendisliği var. Bu ayrı bir yazının konusu.

Bu yazının meselesi, ilköğretim ve liseden mezun olmuş milyonlarca ferdin günden güne hakiki sanata daha yabancı oluşu, incelik ve feraset kazandıracak bir sanat eğitiminden mahrum kalışı.

Türkçe ve Edebiyat derslerine bakınca;

Okullarımızda ilköğretim sürecinde, okuma-yazma eğitiminin ardından dilbilgisini de içeren Türkçe eğitimi veriliyor. Belirli kurallara dayandırılmış dilbilgisi eğitimi, kıdemli edebiyat örneklerini içerse de öğrencilere teknik bir ders olarak yansıyor. Türkçenin güzelliğini ve lezzetini ortaya koyan metinlerin birer sanat eseri olduğu gerçeği, sınav çabası yüzünden öğrenciye neredeyse hiç aksetmiyor.

Lise dönemindeki edebiyat eğitimi de kısmen böyle. Edebiyatın bir sanat kolu olduğu kuru bir bilgi olarak aktarılıyor. Coğrafyamızdaki edebiyat akımları dönem dönem inceleniyor, şiir yazım kuralları ve vezinler öğretiliyor, edebiyatın kendisinden ziyade tarihçesine ağırlık veriliyor. Evet şiir tahlilleri, hikâye tahlilleri, roman tahlilleri çok kıymetli. Ancak bu tahlillere geniş yer ayrılması biraz da eğitimcinin denetiminde.

Eğitimci denetimi de birkaç yönüyle tartışmalı. Edebiyatın yorumlanabilir oluşu ve sanat ciheti kimi eğitimcilerin gündeminde değil. Diğer taraftan eğitimcinin ideolojik tavrı, edebiyat adına orta konmuş eserlerin -öğrenci adına- hangisinin sanat olup olmadığını da belirliyor. Zira bu konuda milletçe bir uzlaşma içinde olamadığımızın resmi, en net okullarımızda ve eğitimcilerimizde beliriyor. Dolayısıyla edebiyatın bir sanat türü olduğu meselesi çoğu kere ikinci planda kalırken kısmen “teknik” bir ders olarak okutuluyor ve öğrencinin okuyabileceği kitaplar ve onlara getireceği yorum da eğitimcinin tercihlerine terk ediliyor.

İlköğretimde, özellikle ilk yıllarda görsel sanatlar (2006’dan önce resim-iş deniyordu) ve müzik, çocukları heyecanlandıran dersler. Bu dersler sayesinde hem tekniğe yoğunlaşmış derslere hem de okuma yazma sürekliliğine ara verilmiş oluyor. Hem eğlence vaat ediyor, hem de mutlu ediyor. Zaten fakültelerdeki sınıf öğretmenliği eğitimin müfredatında bu iki derse geniş yer ayrılıyor. Ancak birçok eğitimci adayı bu derslerde başarılı olamıyor; zaten temelde böyle bir eğitimden mahrum kamış.  Böylece eğitim aktarımı da sınıf öğretmeninin yeterliliği/yeteneği ile doğrudan ilişkili oluyor.

Devamı: https://www.yenisoz.com.tr/yazarlar/arz-talep-kiskacina-hapsolan-sanat-egitimi-acmazi-1015/

Bu yazı toplam 69 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim