• İstanbul 18 °C
  • Ankara 15 °C

Arzu Bosnevi: 'Âkil ağlar geçen eyyâmı için, Deli bayram geliyor der sevinir'

Arzu Bosnevi: 'Âkil ağlar geçen eyyâmı için, Deli bayram geliyor der sevinir'
Derler ki delilik ile velilik arasında ince bir çizgi vardır. Bir de her semtin, her köyün bir delisi.

Halk arasında ince, hassas, mana tadını almış, tevekkül ehli insanlar mahallede bir meczup, bir deli-divane ile karşılaştıklarında farklı gözle bakmaya, anlam çıkarmaya çalışırlar. Ondan aldıkları bir işaret, bir söz, bir bakışın esrarını anlamak isterler. Soru soran da olur ama kimisi manalı cevabını alır, kimisi de okkalı bir fırçasını. 

Meczup kelimesi için; Allah aşkıyla kendinden geçmiş, cezbedilmiş, bir yöne çekilmiş, ilahi aşkın coşkusuyla alışılmış davranışların dışında kalan, akli dengesi değişmiş, cezbeye tutulmuş, divane diyor sözlüklerde.

Bir kitap aşığı, ömrünün çoğunu kütüphanelerde geçiren “Dahiler ve Deliler” kitabının da yazarı merhum Mehmet Niyazi Özdemir, seneler önce Sakarya’da bulunan İl Özel İdaresi Kütüphanemizi ziyaret etmişti. “Bir deliniz oldu mu?” diye sormuştu. Her kütüphanenin bir delisi olurmuş. Bu mekâna gün boyu sığınmak için gelenler de var, bütün gün kitaptan başını kaldırmayanlar da. Bir de kitap delisi olanlar var ki, onlar da kazandığını son kuruşuna kadar kitaba verir cebinde yol parası kalmaz. Ne demişler, “Ya deliden ya veliden adam olur evladım, bu yüzden ya aşk ile ya ilim ile yol alınır”

Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’ne yazdığı “Deliler” maddesinde şunları söylüyor: “Azgın, câniyâne tecavüzleri olmayan delileri İstanbullular İslâmiyet’in şefkat kaynağından gelen duygunun altında gayetle hoş tutmuş, hatta halkın büyük bir kısmı onların hâlinde ilahi bir cezbe görerek birbirini tutmaz sözlerine, çıkardıkları acayip seslere, naralara, garip garip tavır ve hareketlerine bir mana, bir haber, bir gizli işaret diye bakmışlardır. Asırlar boyunca sınırsız mutlakiyet devrinde vezirlerin hayatı bile padişahın iki dudağı arasından çıkan bir emir ile ifnâ (yok) edilirken, deliler padişahlara karşı bile bi-perva (pervasızca) konuşmalar yapmışlar ve onlara en küçük bir zararı erişmemiştir.”

Bir zamanlar genellikle Eyüp Camii-i Şerifi avlusunda bulunan Yatalak Efendi derler bir zat varmış. Ahvalini kitaptan nakledelim: “Yatalak Efendi oldukça güzel söz söyler, maneviyattan bahseder; bu meczupların hangisi ne gibi fezaili haiz (hangisinin ne fazileti) olduğunu ve kerametlerine müteallik (ilişkin) menkıbelerini naklederdi. Beyanına göre, bunlar asrın kutbu (zamanının uluları ve yüceleri) imişler. İnsanların umûr-ı dünyevilerini (dünyaya ait işlerini) bunlar idare ederlermiş. Her şey onların yed-i idaresinde olduğundan, zevahir-i ahvale (dış görünüşlerine) bakıp mükedder ve müteessir olmak câiz değilmiş. İşte bu gibi sözlere kanaat getiren o mütevekkil adamlar dâima müsterihü’l-bâl (gönül rahatlığında) olarak yaşarlar ve bu meczubların himmet ve ilhâmât-ı kudsiyyelerinden istianeye (yardım almaya) çalışırlar. Celb-i hoşnûdîleri (sevgilerini kazanmak) için onları it’âm (besler) ve ikram ederlerdi”. (Pazarola Hasan Bey, Y. Selim Karakışla)

 

 

Bu haber toplam 595 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim