• İstanbul 19 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 21 °C
  • Konya 18 °C
  • Sakarya 19 °C
  • Şanlıurfa 23 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 20 °C
  • Bolu 15 °C
  • Bursa 18 °C

Güz Sonatı

Güz Sonatı
Ekrem Özdemir

“Hayatla, suçlarının hafifletileceği bir sistem kurmuşsun. Ama bir gün anlaşmanın tek taraflı olduğunu göreceksin. Tıpkı herkes gibi, bir gün sen de içinde barındırdığın suçluluk duygusunu keşfedeceksin.”

“Annesinin yarattığı kadınlar” tabirini bilir misiniz? Doğurduğu canlıyı, kendini gerçekleştirmek ve dünyaya köklerini salmak için adeta kendisinin bir kopyası gibi yetiştiren anneler için kullanılıyor. Schopenhaur’un “Aşkın Metafiziği” kitabından yola çıkarsak bu gayet normal çünkü kadın, türün devamını sağlamak için doğasının gereğini yapmaktadır.

Merhamet mi, Güç İstenci mi?

Çocuklarını bir iktidar alanı olarak kullanmak, anneliğin içgüdüsel bir tavrı mıdır? “Anne merhameti” dediğimiz şey, üstü örtülü bir güç istenci olmasın? Bu soruya psikologlar cevap arayadursun, biz esas meseleye odaklanalım. Annesinin yarattığı kadınların aksine bir de annesinin yok saydığı kadınlar vardır.

Kariyeri için çocuklarını ihmal eden annelerin eleştirisini en iyi yapan, anne-kız yüzleşmesini olağanüstü bir dille aktaran bir filmdir “Güz Sonatı.” Dünyanın en iyi yönetmenleri arasında gösterilen Ingmar Bergman’ın 1978 yapımı filmi “Güz Sonatı-Höstsonaten”, annenin erkek çocuk üzerinde oluşturduğu iktidarın tersine, kız çocuğu üzerinde bıraktığı derin yaraları işliyor.

Yok Sayılmanın Dayanılmaz Öfkesi

Bastırılmış öfkeler, ortaya çıkacağı günü bekler. “Güz Sonatı”, aile kurumunun en kırılgan yönlerini açığa çıkaran, anne-çocuk ilişkisine dair sert ve bir o kadar da insani bir yüzleşme öyküsüdür. Film, dünyaca ünlü piyanist Charlotte’un (Ingrid Bergman) uzun yıllar ihmal ettiği kızı Eva’yı (Liv Ullmann) ziyaretiyle başlar. Yüzeyde sıradan bir aile buluşması gibi görünen bu karşılaşma, aslında yıllardır bastırılmış öfkenin, söylenemeyen sözlerin ve anne ile kız arasındaki kırılgan bağların derin bir çözülüşüne dönüşür.

Freudcu bir çerçeveden bakıldığında Charlotte, “baskın anne imgesi”nin olumsuz yönlerini taşır. Eva’nın hayatındaki melankoli, annenin ilgisizliğinin yarattığı bir “nesne kaybı” travmasıdır. Eva’nın sürekli annesinin onayını araması, Freud’un “tekrarlama zorlantısı” (repetition compulsion) kavramıyla açıklanabilir: çocuklukta karşılanmamış bir ihtiyaç, yetişkinlikte yeniden sahnelenir.

Devamı: https://www.insaniyet.net/guz-sonati/

Bu haber toplam 259 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim