Âsım deyince akla Mehmed Âkif gelir. O, hayâl ettiği bütün meziyetleri taşıyan bir kahraman tasavvur eder ve adını “Âsım” koyar.
Âkif’e göre hoca nasıl olmalı, nasıl olmamalıdır?
Vatan muhabbeti, millet yolunda bezl-i hayât;
Hülâsa, âile hissiyle cümle hissiyyât;
Mukaddesâtı için çırpınan yürekte olur.
İçinde leş taşıyan sîneden ne hayr umulur?
(Fatih Kürsüsünde)
Nesir diliyle: “Vatan sevgisi, hayâtını millet uğruna harcama, hülâsa âile hissi ve bütün (güzel) hisler îmanlı ve mukaddes değerleri için çırpınan yürekte olur. İçinde leş taşıyan sîneden hayır gelmez.”
Hüküm umumidir; yüreğinde îman olmayan hiçbir fertten hayır gelmez. Hoca/muallim, insan yetiştirdiği için onun îmanlı olması evleviyetle elzemdir. Çünkü yeni nesillerin îmanlı olması hocaların îmanlı olmasına bağlıdır. Îmanlı hoca maârifimizin baş meselesidir. Dönüp dönüp aynı noktaya parmak basmamız boşuna değildir. Hoca, içinde îman taşımalıdır; içinde leş taşıyandan hoca olmaz!
Safahat’tan bu büyük meselemizle alâkalı bir bölümü okuyalım:
…
Mahalle mektebidir işte en birinci adım;
Fakat; bu hatveyi ilkin tasarlamak lâzım.
Muallim ordusu derken, çekirge orduları
Çıkarsa ortaya, artık hesâb edin zararı!
"Muallimim " diyen olmak gerektir îmanlı;
Edebli, sonra liyâkatli, sonra vicdanlı.
Bu dördü olmadan olmaz: Vazîfe, çünkü, büyük;
Atıp da yazmayı bez bağlamakla dünkü hödük;
Ya kalçın altına yüksek topuklu, eğri burun,
Fotin çekip filiz olmakla her zamanki odun;
Hudâ rızâsı için, "ehliyim işin" demesin!
Demiş de olsa, denilsin: "Kuzum, nenin nesisin "
Diyorsanız: "Yine, hâlâ bu, olmasın mektûb!"
Ne zırzop isteyin artık ne büsbütün meczûb!
O: Yükletir kocaman bir sığır bulur da yeri;
Bu: Arş´ı, ferşi yıkar salladıkça çifteleri!
Bizim çocuklara gelmez ne öyle çifte giden;
Ne böyle Arş´a kadar çifte sallayan yerden!
Evet, ulûmunu asrın şebâba öğretelim;
Mukaddesâta, fakat, çokça ihtirâm edelim.
Eğer hayâtını kasdeyliyorsanız vatanın:
Bakın, anâsır-ı İslâm´ı hangi râbıtanın
Devâmı bağlıyabilmiş bu müşterek vatana
Kapılmayın onu ihmâl edip salâh umana!
O râbıtayla bu millet bulur bulursa felâh;
O, bir çözüldü mü, her şey biter ma´âzallâh.
Eğer hayâtına kasdeyliyorsanız... Başka!
Fakat bu mes´ele, bilmem ki, kaldırır mı şaka
Hayır, hayât-ı vatandır umûm için gâye;
…
(Fatih Kürsüsünde)
Nesir diliyle ve kısmî bir tasarrufla metne bakalım. (Koyu yazılar şiirin nesir hâlidir):
Âkif, mahalle mekteplerine büyük ehemmiyet vermektedir.
İlk atılması gereken adım mahalle mektebidir. Fakat bu adımın baştan iyi tasarlanması, plânlanması lâzım.
Biz muallim ordusu ararken ortalığı çekirge orduları sararsa, artık zararı varın hesap edin!
İşte bizim döne döne anlatmaya çalıştığımız felâket budur: Muallim ordusu diye yeni nesilleri çekirge sürülerine teslim etmek… Çekirge sürüsünün ekili tarlalara, körpecik fidanlara ne yaptığını bilenler bilir.
“Muallimim” diyen insan en başta îmanlı olmalıdır. Sonra da edepli, liyâkatli ve vicdanlı. Bu dördü olmadan olmaz; çünkü vazîfe büyük.
İşte Âsım’ın neslinin hocalarının vasıfları bunlardır. “Eğitim”i “maârif” yapacak olanlar bunlardır. Yeni nesillerimizin behemehâl böyle hocalara teslimi en hayâtî meselemizdir.
Başındaki yazmayı atıp (alelade) bir bez bağlayan dünkü hödük (aptal, edepsiz) veya külotlu çorap altına eğri burunlu fotin çekip taze filiz olduğunu sanan odun, Allah rızâsı için “Ben işin ehliyim!” demesin.
İşte olan budur! Sanki bugünleri görmüş de söylemiş. Böylelerine her iş verilsin ama hocalık verilmesin.
Demiş olsa bile ona, “Kuzum, sen neyin nesisin?” denilsin.
İşte idâreciler bunu söyleyemiyor. Diploma elinde, imtihandan kâfi puanı da almış; al sana mükemmel hoca! Eli mahkûm alıyorlar adamı, yeni nesilleri eline atıyorlar. Yazık!
“Yine hâlâ bu mu? (İstemiyoruz) olmasın mektûb!” diyorsanız (hoca diye) ne zirzop isteyin artık ne de meczup. Biri yeryüzünü kocaman bir sığırın boynuzuna yükletir, diğeri çifteleri salladıkça arşı ferşi yıkar. Ne öyle (öküzle) çifte giden ne de yerden arşa kadar çifte atan, bizim çocuklara gelmez.
Evet, asrın ilmini gençlerimize öğretelim; fakat mukaddesâtımıza (mânevî değerlerimize) çokça hürmet edelim.
Maârifimizin zihniyeti bu olmalı…
Eğer vatanın hayâtını kastediyorsanız Müslüman milletleri müşterek vatana hangi bağın devamının bağlayabildiğine bakın. O bağı (maârif bağını) ihmâl edip kurtuluş umana kapılmayın!
Bütün Müslüman milletleri birbirine bağlayan bir maârif ha! Ah Âkif ah!
Bu millet o bağla (maârifle) kurtuluş bulur bulursa… O bağ bir çözüldü mü -Allah korusun- her şey biter. Ama eğer (milletin) hayatına kastetmişseniz, o başka… Fakat bu mesele şaka kaldırır mı bilmem.
Hayır, milletin umûmu için gâye vatanın hayâtıdır.
Milletin istikbâli maârifte, maârifin sıhhati îmanlı hoca/muallimlerin omzunda. Vazîfe âcil!
Âkif’in mısralarıyla bitirelim. (Mısraları dikkatle okursanız hem menfaatinden başka şey düşünmeyenleri, hem de içi mukaddesâtımız için yananları görürsünüz):
…
Bulunca kendine bir yer, doyunca kör boğazı,
Kapandı, gitti, bakarsın ki, nekbetin ağzı.
Fakat, sen öyle değilsin: Senin yanar ciğerin:
"Vatan!" deyip öleceksin semâda olsa yerin.
Nasıl tahammül eder hür olan esâretine
Kör olsun ağlamayan, ey vatan, felâketine!
…
(Fatih Kürsüsünde)
31.01.2014
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.