Bugün, sizler Adapazarlı hemşerilerimizle birlikte olmamızı sağlayan, sayın Fahri Tuna’ya, çok teşekkür ederiz.
Bu içten, candan, kardeşçe ağırlamanız ablamla beni çok duygulandırdı.
Bizler doğduğumuz ülkeden yıllardır, uzakta yaşamamamıza rağmen, geçmişimizden, anılarımızdan, köklerimizden, hiçbir zaman vazgeçmedik. Bu değerli geçmişimizi gittiğimiz yerde birlikte taşıdık, anılarımızı korumaya çalıştık.
Sizlere, son dört yıldır gerçekleşen, anılarımızın tazelenmesine sebep olan, bizi şereflendiren üç olaydan bahsetmek istiyorum:
Birincisi 2012 yılında, Istanbul Festivali'nin düzenlediği "Yaşam Boyu Onur ödülleri" nin verildiği gece bu ödüllerden birine layık olan görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı’nın sahnede ödülünü alırken , " bu ödülü, eşi, torunu, bir de adını anmaktan gurur duyduğu, yanında dört yıl kamera asistanlığı yaptığı, ona kitap okuma alışkanlığını da öğreten, sadece teknik bilgi değil, Kriton Ilyadis adına aldığını" söylemesi idi. Babamın vefatından 32 yıl sonra bir onur ve şeref festivalinde adının duyulması bizler için çok duygulandırıcı bir andı. Bu gece için; 4 yıl sonra karşılaştığım, bay Aytekin bana sanki baban o an beni olduğu yerden izliyor, ve bana "bravo sana Aytekin "diyormuş gibi hissettim. Babamı, babası kadar sever ve sayardı...
İkincisi, 2014 yılında, Türsak Vakfı'nın düzenlediği "Sinemanın 100. Yılında En Iyi Onlar Yarışması"nda, vefatından 34 yıl sonra Kriton Ilyadis’in görüntü yönetmeni olarak ödül alması. Bu ödül haberini internetten öğrendim. Bize ulaşacak bağlantıları yoktu, onun için haber veremediler.
Yarışma hakkında bilgi almak için 40 sene sonra, bay Aytekin Çakmakçı’ya ulaştım, gecikmeli olarak bu ödülü ona aldırttım, geçen Nisan ayında kendisini memleketi Trabzon'da ziyaret ettim. İki gün Trabzon'da kalıp, eski anıları tazeledik, güldük, duygulandık, hasret giderdik.
Babamın ödülünü alıp gittikten sonra, geride benim değerli geçmişimden bir arkadaş bırakmış oldum. Bağlantımız bugüne kadar devam ediyor.
Üçüncüsü ise, sizler değerli hemşehrilerimle ilgili. Ben sık sık Adapazarı’nın eski resimlerini internetten izlerim. Dedemin yaptığı çarkın resmine geldiğimde, resmi parmağımla dondurup dakikalarca özlemle izlerim. Sonra diğerlerine geçerim. Bunu çok defa yapmışımdır.
Bu arada, Kent Parkı'nda olup bitenleri, Çark hakkında yayınlanan yazıları ara sıra okurum.
Ağustos ayının ortaları idi, yine Kent Parkı'nın sayfasına bakarken, tesadüfen, bay Fahri Tuna’nın bayan Naciye Alican ile eski Adapazarı hakkında yaptığı bir söyleşiyi okudum. O söyleşide, eski su Çarkının sözü geçiyordu. Heyecanlandım. Bayan Alican’ın dedesi bay Emin Muharrem Güner’in belediye başkanlığı yapmış olduğu 1916-1917 yılları sırasında, onun tarafından yaptırıldığı yazılıyor, ama kimin inşa ettiği yazılmıyordu. Anladım ki bilmiyorlardı. O anda bilgi vermenin lüzum olduğunu hissettim.
Böylece evvelden hiç tanımadığım,okumadığım Fahri Tuna’yı tanımak istedim. Yeni Sakarya gazetesinde yayınlanmış yazılarını okumaya başladım. Yazıları beni etkiledi. "Adapazarı Huzurun Başkenti"yazısını üçdört defa okudum. Çok okumamın nedeni son 33 yıldır Türkiye'den uzak yaşamamdan, Türkçeyi bu seneler zarfında az kullanmamdan, iyice anlamak istedim.Malüm kelime zenginliğim eskisi kadar kuvvetli değil. Çok hoşuma gitti. Adapazarı’nı öyle güzel seve seve anlatıyor ki, kendimi Adapazarı’nda senelerce yaşamış gibi hissettim. Kendi kendime “Adapazarı’nı bu kadar seven birine, gönül rahatlığı ile yazabilirsin” dedim.
Ona yazdım, kim olduğumu söyledim. Birkaç gün sonra cevabı geldi. İlgilenmesi ile ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Sonra karşılıklı yazışmamız başladı, ve biz bugün, Almanya’da yaşayan ablam Lena ile beraber, dedemizin yaşadığı, amcamla babamın doğduğu Adapazarı'nda sizlerin yanındayız.
Ablamla ben bu yolculuğu önce Dedemiz Ilia Usta’ya, sonra Adapazarı 1914 doğumlu amcamız Yorgo’ya, 1916 Adapazarı doğumlu babamız Kriton’a, kendimize, çocuklarımıza, çocuklarımıza ve torunlarımıza borç hissettiğimizden gerçekleştirdik.
Cümlenize bu sıcak, içten davetiniz için çok teşekkür ederiz.
Devam ederek, sizlere ailemden bahsetmek istiyorum:
Dedem İlia Usta, 1865 yılında Lefke’de yani sizin Türkçenizle Osmaneli’nde doğdu. Fakir bir ailenin oğlu idi. Ufak yaşta ailesi ile Adapazarı’na yerleşti. Burada büyüdü, kendini yetiştirdi. Adapazarı’nda bir döküm fabrikası kurdu. Adapazarı dışında, birçok değirmenleri vardı .
8 Nisan 1947 tarihinde Memleket Gazetesinde, Temel Karamahmut’un babam Kriton İliyadis ile yaptığı bir röportajda babası İlia Usta için;
"Tahsili olmamasına rağmen, en muğlak riyaziye meselelerini kendisine has usuller ile halleder,mühendisleri hayrete bırakan teknik başarılar gösterirdi. Çocukları da babalarının bu hassalarını tevarrüs etmiş ve böyle bir babaya laik birer evlat olmuşlardır. Çocuklarına bir harçlık vermeyi ayıp addeden İlia Usta, onların en kıymetli oyuncaklarını parçalayıp esrarını aramalarından zevk alırdı. Babadan tevarüs eden bu hassalar daima bir teşvikle beslenince , çocuklar sahalarını bulmakta zorluk çekmediler" yazıyor.
Ilia Usta, 1916 - 1917 tarihlerinde Emin Muharrem Güner’in belediye başkanlığı yapmış olduğu yıllarda eski Mesire Çarkının yerine, daha geliştirilmiş su çarkını, yakınındaki ufak köprüyü de inşa edip Adapazarı Belediyesi'ne hibe etmiştir.
Yine Memleket Gazetesinin 8 Nisan 1947 tarihli sayfasında,
"Babadan tevarüs edilen bu hassalar daimi bir teşvikle beslenince, çocuklar sahalarını bulmakta gecikmediler.Seçtikleri mesleklerde her gün bir şey öğrenmek kaygusu ile durmadan çalışmışlar ve çalışmaktadırlar" diye yazar.
Dedem Adapazarı’nda oturmasına rağmen Istanbul'la ilişkisi olduğundan , bir ortaklık kurarak Eminönü Halini almış, 1922’ye kadar işletmiş.
1921 veya 1922’de Istanbul'a temelli yerleşti. Adapazarı’ndaki düzeni geride bıraktığı halde, yılmadı, gitmedi, eskisi gibi olmasa da bir düzen kurmaya çalıştı. Çocuklarının yanında
bulundu. 1934 tarihinde vefat etti.
Amcamla babam Ilia Usta’nın oğulları olmaktan gurur duyarlardı. Onlara Adapazarlı olduklarını hatırlatan çok önemli bir nedenleri vardı: Babalarının yaptığı su çarkı idi. İkisi de her fırsatta buraya gelirlerdi. Babalarının geriye bıraktığı Çark, onlar için çok kıymetli idi. Adeta bir anıt gibi idi. Bunu öyle görmemizi bizlere de aşıladılar. Buraya her gelişimiz bir telaştı. O zamanın standartlarına göre gidişi dönüşü aynı güne sığması gereken bir yolculuktu. Her gelişimizden 1960 yıllarından sonra hatırladığım, tasamız, çarkta göreceğimiz değişikliklerdi. Büyüklerin çarkın etrafında dolaşıp, durumunu nasıl incelediklerini görmeniz lazımdı.
Böylece dedemden babama, babamdan ablamla bana ulaşan bu sevgi ve saygı duyguları ile babamın vefatından sonra 1983 yılında eşim ve çocuklarımla buraya geldiğimde, koca Çarkın gerisinden üç demir parçası ile karşılaştığımda ne hissettiğimi anlarsınız.
O gün buraya, bir daha Adapazarı’na gelemeyeceğimi hissettiğim duygularla ayrıldım. Mamafih sizler beni yanılttınız.
İlia Usta, Yorgo, Kriton, bizler adına siz hemşerilerimizle çok teşekkür ederiz.
İvi İliyadis Komnonos
10 Kasım 2016, Adapazarı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.