Bir gürültü çağında yaşadık biz…
Her şeyin görünür olmak, duyulur olmak, konuşulmak için birbirini ittiği, hakikatin bile reklama mecbur bırakıldığı bir yüzyılda.
Ve bütün bu hengâmenin ortasında, bir adam sessizliğiyle konuştu; suskunluğuyla çağladı; görünmeyişiyle görünür oldu: Sezai Karakoç.
Edebiyatımızın, düşünce dünyamızın, ruh atlasımızın sessiz fakat sarsılmaz zirvesi.
Vefatının üzerinden yıllar geçti. Ama o, zamanın dışına çekilmiş bir bilge gibi, eserleriyle hâlâ aramızda duruyor.
Bu duruş, bir görüntü değil; bir medeniyet duruşu, bir diriliş çağrısı, bir itikad ve istikamet meselesi.
Bir devrin değil, bir medeniyetin sesi olarak yaşadı Sezai Karakoç.
Bu topraklarda sözün değerinin gürültüye kurban edildiği bir çağın ortasında, sessizliğiyle çınlayan; görünmeden görünen; konuşmadan konuşturan bir bilge olarak ömrünü tamamladı.
Vefatının seneyi devriyesi, sadece büyük bir şairi, düşünürü ve münevveri anma zamanı değildir; aynı zamanda Türkiye’nin ruh kökleri üzerine yeniden düşünme fırsatıdır.
O, hakikatin hak ettiği gibi yaşadı; sükûtu ahlâk, derinliği vazife bildi.
Bugün Karakoç’u anmak, yalnızca bir şahsiyeti değil, bir medeniyet tasavvurunu, bir diriliş çağrısını ve bir iman estetiğini anmak demektir.
Sessizliğin Ahlâkı, Kalıcılığın Sırrı
Üstadımız Karakoç’un hayatı bize şunu öğretti:
Gösterişsiz yaşamak mümkün ve gereklidir; ama gösterişsiz yaşayıp iz bırakmak, işte hakiki büyüklük budur.
Ne kalabalıkları sevdi, ne alkışı aradı.
Ne kürsülerin ihtişamına meyletti, ne görünür olmanın cazibesine.
O, “sessizliğin” aslında nasıl bir çığlık olduğunu, “derinliğin” nasıl bir diriliş gücü taşıdığını gösterdi.
Çünkü onun derdi eserlerinin görünürlüğü değil, hakikatin görünürlüğü idi.
Kendi parlasın istemedi, medeniyet parlasın istedi.
Medeniyet Tasavvuru mu, Medeniyet Tasarımı mı?
Bugün modern dilin daraltıcı yüzüne sıkışmış kelimelerle konuşuyoruz.
Tasarım, dizayn, proje…
Her şeyi çizilebilir, maket hâline getirilebilir bir şey sanıyoruz.
Merhum D. Mehmet Doğan üstadımızın isabetle belirttiği gibi:
Medeniyet tasarımı, olsa olsa bir “taslak”, bir “çizim”, bir “düzen planı”dır.
Oysa Sezai Karakoç’un yaptığı tasarım değil, tasavvurdur.
Tasarım çizginin, tasavvur ruhun işidir.
Tasarım tahayyüldür; tasavvur inançtır.
Tasarım başlangıçtır; tasavvur köktür, ufuktur, ruhtur, kıyamettir, diriliştir.
Ve Karakoç, tam da bunu yaptı:
Medeniyeti çizmedi; medeniyeti hatırlattı.
Bir proje sunmadı; bir ufuk açtı.
Bir ideoloji kurmadı; bir diriliş çağrısı yaptı.
Diriliş: Ezeli ve Ebedi Bir Medeniyet Hamlesi
Üstad Karakoç’un Diriliş düşüncesi, tarihî bir nostalji değil, romantik bir geri dönüş çağrısı hiç değil.
Diriliş, İslam medeniyetinin seviyesini yeniden hatırlamak;
Müslümanın kendi ruhuna dönmesi;
Toplumun kendine gelmesi;
İnsanın yeniden ayağa kalkmasıdır.
Şiirinde de, düşüncesinde de, hatta suskunluğunda bile bir kıyamet pırıltısı vardır.
Ama bu kıyamet, bir yıkılış değil; yükselişin kıyametidir.
“Ben medeniyeti yenilemeye değil, yeniden hatırlatmaya geldim” der gibidir.
O, ezeli ve ebedi olanın şiirini yazdı;
Gelenekten kopmadan modern olmanın, modernliğe teslim olmadan diri kalmanın yolunu açtı.
Bir Ömre Sığmayan Külliyat
Yetmiş yıllık bir yazarlık hayatı, elliyi aşan kitap, onlarca düşünce eseri, sayısız deneme, piyes, çeviri, şiir…
Ama bu külliyat bir rakamlar toplamı değildir;
Bir adamın, bir medeniyetin yeniden uyanışı için harcadığı sessiz bir ömürdür.
Her cümlesi bir çağrı,
Her kitabı bir görev,
Her şiiri bir diriliş ezanı…
Bir Külliyatın Ardındaki İnşa: Dil, Şiir, Fikir
Karakoç’un edebiyata getirdiği dil, şiire getirdiği ritim, düşünceye getirdiği derinlik, modern Türk düşüncesinin omurga hatlarından birini oluşturur.
• Şiirlerinde, metafizik duyarlık ile tarihsel hafıza iç içedir.
• Denemelerinde, İslâm medeniyetinin omurgası görülür.
• Fikri eserlerinde, çağın kırılma noktalarıyla İslâm’ın diriliş çağrısı buluşur.
Bu yüzden onun eserlerini anlamak, yalnızca bir şairi okumak değildir; bir medeniyetin ruh atlasını açmak, yüzlerce yıllık bir hatıra zincirine dokunmaktır.
Biz Onunla Aynı Zamanı Paylaştık
Bu cümle, D. Mehmet Doğan’ın ifade ettiği gibi, fark eden için bir nimettir.
Bir çağ düşünün:
Gürültünün çağında, bir sessiz zirve sizinle aynı zamanı paylaşıyor.
Onu anlamak bir nasiptir;
Onu okumak bir iradedir;
Onu yaşamak bir diriliştir.
Onunla aynı zamanı paylaşmak bir emanettir
Bugün Onu Anmak: Neyi Hatırlamaktır?
Onu anmak, sadece bir şairi, bir düşünürü, bir yazarın vefat yıldönümünü hatırlamak değildir.
Onu anmak:
Medeniyetimizin ruhunu hatırlamaktır.
Hakikate karşı sorumluluğumuzu bilmektir.
Sessizliğin de bir direniş olduğunu fark etmektir.
Gösterişsizliğin, aslında en derin gösteri olduğunu kavramaktır.
Diriliş’i bir tarih değil, bir istikamet olarak yaşamaktır.
Diriliş Bizlere Emanettir
Sezai Karakoç, emaneti Rabbine teslim etti.
Ama onun emaneti bizim omuzlarımızda duruyor: Bir medeniyet ve diriliş tasavvuru.
Biz, artık bu tasavvurun yetimleriyiz.
Ama bu yetimliğin çaresi, onun dediği gibi, “uyanmak”tır.
Çünkü medeniyet dediğimiz şey,
taşla değil,
sloganla değil,
gürültüyle değil;
uyanmış insanların omzunda yükselir.
Bugün onu anmak,
yarını yeniden kurmanın önsözüdür.
Diriliş, Sezai Karakoç’un değil, bu milletin kaderidir.
Ve kader, ancak onu yaşayanlarla gerçekleşir.
Geride bıraktığı külliyat ise bir kitap yığını değil;
bir istikamet,
bir ufuk,
bir çağrıdır.
Bugün onu anmak,
– bir portre çizmek değil,
– şiirlerini yeniden okumak değil,
– hayat hikâyesini hatırlamak değil;
medeniyet tasavvurumuzu yeniden hatırlamaktır.
O bize “uyanmayı”, “dirilmeyi”, “kendi olmak” için ayağa kalkmayı öğretti.
Onun sessizliği, bugün hâlâ gür bir sestir.
Ve bu ses bize şunu söylüyor:
“Medeniyetimize dönmeden kendimize dönemeyiz.”
Vefatının sene-i devriyesinde Sezai Karakoç’u rahmetle, minnetle, mahviyetle anıyoruz.
Onun medeniyet tasavvuru, Diriliş ruhu ve sessiz yürüyüşü, bu milletin geleceğine yön veren en güçlü ışıklardan biri olmaya devam ediyor.
SEZAİ KARAKOÇ: BİR MEDENİYET MÜTEFEKKİRİ

-Vefat Seneyi Devriyesinde Bir Diriliş ve Medeniyet Düşünürünü Anmak-Musa Kazım Arıcan
Bu haber toplam 46 defa okunmuştur
- Yorumlar 0
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
SON EKLENEN GALERİLER
Diğer Haberler
SEZAİ KARAKOÇ: BİR MEDENİYET MÜTEFEKKİRİ-Vefat Seneyi Devriyesinde Bir Diriliş ve Medeniyet Düşünürünü Anmak-Musa Kazım Arıcan
Mahmut Bıyıklı İstanbul Edebiyat Akademisi’nin konuğu olduYazar Mahmut Bıyıklı, İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından yürütülen Edebiyat Akademisi’nin konuğu oldu. Bir milleti millet yapan en önemli değerlerden birinin edebiyat olduğunu belirten Bıyıklı şöyle konuştu:- 14:38 - “Yüz yüze ve çevrimiçi imkanlarla tarihe yolculuk devam ediyor”
- 14:26 - TYB Erzincan Şubesi’nde “Batılılaşma İhaneti” Söyleşisi Gerçekleştirildi
- 14:22 - “Kültürel Dinî Farklılık ve Ebû Hanîfe”
- 13:14 - SEZAİ KARAKOÇ: BİR MEDENİYET MÜTEFEKKİRİ
- 12:54 - Hüseyin Öztürk: İrade parada
- 12:53 - Ahmet Tâlib Çelen:“Trajik Başarı-Türk Dil Reformu” Üzerine Notlar (10)
- 12:50 - Tarkan Zengin: Asgari ücret tespit komisyonu değişir mi?
- 12:47 - Tunca Bengin: Katil ateşkesi fırsata çevirdi...
- 12:45 - Enes Bayraklı: Trump Venezuela’ya müdahale edecek mi?
- 12:37 - Yusuf Kaplan: Tam dünyanın bize ihtiyaç hissettiği bir zaman diliminde biz intihar ediyoruz!
- 12:35 - Yasin Aktay: Balfour ve Hilafetin ilgası veya İsrail’in kuruluşu ve İslam Birliği fikrinin uyanışı
- 12:33 - Gökhan Özcan: Düşen bir yaprak görürsen, seni hatırla!
- 12:22 - TYB Konya Şubesi’nde “Mevsim Hep Acıbahar” Konuşuldu
- 16:55 - Mesnevî Okumaları Prof. Dr. Zülfikar Güngör ile Devam Ediyor
- 11:43 - Ali Karahasanoğlu: Menderes’i asanları, şimdi bize Menderes diye tanıtıyorlar
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim




























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.