Pamirler'de dolanmayan, Tiyenşan dağlarına tırmanmayan, "Öğretmen Duyşen"i okurken çocukluğuna doğru bir yolculuğa çıkmayan, "Toprak Ana" ile oğlunu arayıp da yapayalnız kalmayan, "Selvi Boylum Al Yazmalım" a âşık olmayan, "Cemile" ile Danyar'ın dramatik aşkına hüzünlenmeyen, "Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek" le ürpermeyen, "Erken Gelen Turnalar"dan haber gözlemeyen, "Elveda Gülsarı" ile zincirlerini koparmayan, "Gün Olur Asra Bedel"i okuyup da Mankurt hikâyesini, Nayman Ana efsanesini ezberlemeyen, Raymalı Aga'yla zincire vurulmayan var mı acaba? Çekilen onca ıstırabın arasında kardelenler gibi boy veren acıklı aşkın buruk tadına kapılmamak elde mi? "Kassandra Damgası" uyandığımız derin uykudan uyandırmıyor mu bizi? "Dişi Kurdun Rüyaları" bizim de rüyalarımıza girmiyor mu? "Beyaz Gemi"ye binmek için can atmıyor muyuz? "Kızılelma"uzak diyarlardaki yurtlarımıza olan hasretimizi depreştirmiyor mu?
Cengiz Aytmatov'un daha önce Türkçeye çevrilmemiş iki öyküsünün yayınlanacağı haberi bile içimizde tarifsiz bir heyecan dalgası oluşturdu.
Bazı insanlar vardır ki öldükten sonra da konuşmaya devam ederler. Sözleri tükenmez onların. Cengiz Aytmatov da bunlardan biri.
Aytmatov'un bütün kitaplarını tutkuyla okumuş birisi olarak bu öyküleri merak etmemek olmazdı elbette. Sözünü ettiğim kitap yakın denecek bir zamanda yayınlanan "Bulgar Kızı Talas'ın Kıyısında"[1]
Bulgar Kızı öyküsünde; eski bir köy öğretmeni olan Bahiana'nın rahibe olmak için yaptığı yolculuk anlatılır. Bu yolculuk manastıra mı yoksa insanın kendi özüne dönüş için yapılmış bir yolculuk mu? Okuyunca siz karar vereceksiniz.
Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/aytmatovun-iki-yeni-oykusu-k6369.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.