Bir insan üç altmış beş güne, yani her güne bir şiir yazabilir mi? ‘Mümkün değil, imkânsız bir şey bu’ dediğinizi duyar gibiyim. Hayır hayır; yazabilir. Vallahi de billahi de yazabilir. O adamın adı İbrahim Açılan ise yazabilir. Öyle uydur gaydır değil, sahi, ciddi ciddi, kaliteyi ayağa düşürmeyen şiirler yazabilir hem de.
‘Şiir yazmak’ fiilini hepimiz biliriz. ‘Şiir söylemek’ fiilini de duymuştum ben. ‘Şiir atmak’ fiilini en son Kasım iki bin on altı ziyaretimde Mardin’de ‘Kikan Aşireti’nin kültürünü araştırırken Vedat Timurağaoğlu kardeşimden duydum. Evet ‘şiir atılıyor’muş meğer.
Evet; galiba ‘şiir atabilecek kabiliyette’ tek bir adam tanıdım ben altmış yıla yaklaşan ömrümde; hiç kuşkusuz İbrahim Açılan. Halk âşıkları gibi mübarek, ona bir ‘ayak’ vermeniz yetebiliyor. Öyle coşkun, öyle lirik, öyle kafiyeli dörtlükler serebiliyor ‘halk şiir sofrasına.’
Onu bir yarışmayla bulduk biz. Bir yarışmayla ‘keşfettik’ demek daha doğru hatta. Irmak Dergisi olarak Sakarya’nın Vilayet Oluşunun 50. Yıldönümü Törenlerinde ödülleri dağıtılmak üzere ‘Canım Sakarya’m’ konulu ilkoğretim, lise, üniversite ve halk dallarında ödüllü bir şiir yarışması düzenlemiştik 2004 yılında. ‘Can Geyve’ şiiriyle halk dalı birinciydi, ufak tefek, hafif kırlaşmış saçlı, terbiyeli, saygılı, mahcup kırk beş yaşlarındaki biri. Temiz yüzlü temiz bakışlı temiz duruşlu biriydi. Kılık kıyafetine bakılırsa memur olmalıydı. Dört ayrı dalda yirmi sekiz başarılı yarışmacı ödül almıştı o gün törene katılan yedi Sakarya Eski Valisinin elinden, ASM’de düzenlediğimiz törenle. O yirmi sekiz isimden iki şahsiyet kalmış seneler sonra aklımda: Birisi, halk dalında üçüncü olan iki dönemdir Sakarya milletvekili Ali İhsan Yavuz, diğeri halk dalı birincisi İbrahim Açılan.
İbrahim Açılan mı; geç açılıp yarışı birinci bitiren Arap Atı gibi maşallah. Açıldıkça açılıyor… On iki yılda, binlerce eser arasından seçilmiş dört şiir kitabı (‘Özledim Seni’, ‘Şimdi Hazandır Mevsim’, ‘Azad Eyle Sevdamı’, ‘Saatleri Sana Kurdum’) bir de deneme/hâtıra (‘Seni Seviyorum Akasya’). Bir gün on beşinci şiir kitabını da imzalayıp sunarsa bize İbrahim Ağbi, inanın hiç şaşırmayacağım. Şiir fabrikası mübarek.
‘Mısralar gönül sazım, mızrabımdır kalemim / Beyitlerde gözyaşım, dörtlüklerde elemim / Onlarla gün yüzüne çıkar sevda âlemim. / Alnımda silinmeyen yazıdır şiirlerim / Gönlümdeki volkanın közüdür şiirlerim.
İstemem, gelme artık, sen beni bana bırak / Bak, son dal da kırıldı, düşüyor en son yaprak / Çözüldü gurup tülü, el eder kara toprak / Sevda külliyatımın cüzüdür şiirlerim / Gönlümdeki volkanın közüdür şiirlerim’
Evet; kimdir bu İbrahim Açılan. Hatta İbrahim Geçaçılan?
Bin dokuz yüz seksen dokuzda İstanbul’dan Geyve’ye tayini çıkan bir Türkçe öğretmeni. Geyve’nin renkli simalarından ve demirbaşlarından bizim Teneke Namık’ın (Cihan) İbrahim Açılan’a bakarak gözlerini kırpa kırpa söylediği sözlerine kulak verelim: ‘Bizim Geyveliler yoldan geçene kız verirler; sonda da bir ömür ah vah ederler!’ İbrahim Ağbi, mahcup adamdır, meslektaşı Namık Hoca’nın her böyle takılışında susar, boynunu büker, hükmü haziruna bırakır. Zira İbrahim Açılan, otuz yıla yakın süredir gönlünün sultanı Geyveli Kibariye Hanım ile evlidir. Ve iyi ki de onunla evlidir. Kanaatimiz odur ki, İbrahim Ağbi de Kibariye Hanım da ‘birbirlerini seçerken’ on ikiden vurmuşlardır.
Balıkesirlidir; Susurluk’ta doğmuş büyümüştür. Yörük bir babanın Çerkez bir anneden olma öz be öz Türk çocuğudur. Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü (Eğitim Fakültesi) mezunudur.
Çerkezlik de Yahudilik gibi ‘annesoylu’ olduğu için o kendisini daha çok Çerkez olarak tanımlar. Hatta mizahı da eksik etmez, bizim mekânımıza girdiğinde selamdan sonra takılır: ‘At hırsızı da geldi, tamamdır, başlayabilir program.’ Gerçi ondan bir şeyi daha öğrenmiştik yıllar önce; ‘Çerkezlerde at hırsızlığının bir kusur/suç değil bir yiğitlik/beceri/takdir işi’ olduğunu. Ama vatanperverlikte, bayrak millet devlet ezan sevgisinde coşkulu zengin kavidir İbrahim Açılan. Duygu his ve fedakârlıkları ‘bin Türk’e değişilmez.’
Herkese, her değer verdiğine, her lüzum gördüğüne şiir yazabilir İbrahim Açılan. Güzelleme yazabilir her olaya her şehre her kişiye. İstanbul’a da yazmıştır, Taraklı’ya Geyve’ye de. Mesela Sait Faik Abasıyanık’a, onun Adapazarı’nı anlattığı ‘Deliçay’ şiirine:
‘Bir veda etmeden çekip gittin ya / Çınarlar özledi seni be usta / Son kelâmı bir kış günü ettin ya / Çınarlar özledi seni be usta.
Daha bitmemişti diyecek sözler / Mısır kavrulmuyor, küllenmiş közler / Bak, Deliçay bile yolunu gözler / Çınarlar özledi seni be usta.
Şimdi melül-mahzun gezdiğin yollar / Kargalar konmuyor, hep yasta dallar / Unuttu mu dostu, sarılmaz kollar / Çınarlar özledi seni be usta.
Tadı yok Vodina kavunlarının / Yüzü solgun Boşnak kadınlarının / Gurubu matem, göl akşamlarının / Çınarlar özledi seni be usta.
Affet usta, bilemedik kadrini / Ağaçlar anladı senin derdini / Yaprakları örtüyor mu kabrini / Çınarlar özledi seni be usta…’
Vefatının ardından ünlü fotoğraf sanatçımız Hüsnü Gürsel için yazdığı şiirden birkaç mısra paylaşmak isterim:
‘Alemler sığdırdı objektifine / Gönülle bakardı Hüsnü Hoca’mız.
Çektiği kareler ebed tapusu / Gönülle bakardı Hüsnü Hoca’mız.
Bazen siyah beyaz, bazen rengârenk / Bu nice ihtişam, bu nasıl ahenk / Bakıp seyretmeye doymuyor yürek / Gönülle bakardı Hüsnü Hoca’mız’
Cân içre yazan adamdır İbrahim Açılan. Cân içre yaşayan adamdır İbrahim Açılan. Cân içre yaşatan adamdır İbrahim Açılan. ‘Cân içre cân, nerdesin’ diye şiiri de vardır.
Her Müslüman Türk evladı gibi İbrahim Açılan’nın da örneği önderi öncüsü Yunus Emre’dir. Yunusca gönüllü, Yunusca sevdalı, Yunusca bakışlı adamdır zira o. ‘Yunus Olsam’ şiirinde bunu ayan beyan açık eder dört kıta yedi iklime zaten:
‘Bir garip kulum ben, sevda dilekli / Yunus olsam Taptuk kapılarında / Neyleyim buğdayı, himmet gerekli / Yunus olsam Taptuk kapılarında.
Bir urganda terk eylesem bedeni / Rehber kılsam Hakk yolunda gideni / Kül edip rüzgâra versem ben, beni / Yunus olsam Taptuk kapılarında.
Mancınığa koyup nâra atsalar / Kör nefsimi haraç mezat satsalar / Vahdet ocağında mahpus tutsalar / Yunus olsam Taptuk kapılarında.’
Yaşamış, yaş almış, gün görmüş adamdır, tamam. Saçlarına şakaklarına düşen kırları değirmende ağartmamıştır, tamam. Dünyaya dünyamıza çağdaşlık adı altında insanlığın bir bir eriyip yok olmasına sesini yükselttiği eleştirel şiirleri de vardır elbet. İşte ‘Bana Mahallemi Geriye Verin’ şiiri tam bir sosyopolitik eleştiridir mesela:
‘Herkes orda kardeş gibi yaşardı / Bana mahallemi geriye verin / Her haneden kahkahalar taşardı / Bana mahallemi geriye verin.
Her adımda apartmanlar diktiniz / İyi, güzel ne var ise yıktınız / Bahçedeki güllerden mi bıktınız / Bana mahallemi geriye verin.
Cenaze de ortak idi, düğün de / O demlerden ne kaldı ki bugünde / Az utanın halimizi görün de / Bana mahallemi geriye verin.
Her balkonda sardunyalar açardı / Fesleğenler, rayihalar saçardı / Kötülükler, barınamaz kaçardı /Bana mahallemi geriye verin.
Bakkal yazar, veresiye verirdi / Esnaf insaflıydı, halden bilirdi / Garip dara düşmez, imdat gelirdi / Bana mahallemi geriye verin.
Masal mıydı, gerçek miydi o yıllar / Harami mi kesti, kapandı yollar / Garibe, yetime uzanmaz kollar / Bana mahallemi geriye verin.’
Samimi adamdır, mert adamdır, disiplinli adamdır İbrahim Açılan. Söz verdi mi tutar. Geleceğim dedi mi gelir. Yazacağım dedi mi yazar.
Gönül adamıdır; gönülden adamdır, gönülcü adamdır.
Bakmayın yaşının altmışa merdiven dayadığına, boyunca iki oğlu olduğuna. Baypas olup kalbi teklediğine. İbrahim Açılan aslında içerisinde, ta derininde daima bir ‘çocuk kalbi’ taşır. Şiirlerindeki tertemiz dupduru Türkçe de duygular da ondandır. Öğrencilerinden bir türlü kopamaması, onlarla var olması onlarla yok olması da.
Hiç büyümemiştir aslında. Herkese ‘ağbi’ demesi de bundandır.
Onunla yola gitmek de zevktir, yolculuk da, yol anılarını dinlemek de.
Şakacı adamdır, mizahçı adamdır; güldürmeyi de gülmeyi de bilen adamdır.
Bilenler bilir, hiç istemesem de, bu huyumdan ben de mustarip olsam da –maalesef- hemen her gittiğim yere geç kalırım. Arada sırada zamanında gitsem olay olur, bayram yerine döner orası. Oğlum Ahmet Arif Tuna’nın iki bin on altı yılı on iki eylülündeki düğünü akşam yedide başlayacak on bir de sona erecekti. Malum, düğüne insanlar genellikle bir saat geç gelirler diye bizler de biraz rahat davrandık. Dinî nikâh düğün öncesi kıyılsın istedik. Yaşayan Nasreddin Hoca Hâfız Hasan Çolak da bizim Beşköprü’deki evimizde kıyılan dinî nikâhı tam bir şölene dönüştürmesin mi; şarkılar türküler ilahiler… Yediyi çeyrek geçe çıkabildik ancak evden. Üstüne üstlük bir de yağmur. Şehrin diğer ucundaki salona geldiğimizde saat yedi otuz beşti. Ama, o da ne? Yedideki düğüne altı buçukta gelmesin mi bütün davetliler. Salon ana baba günü. Bir eksik gelinle damat bir de biz anne baba. Yoğun yağmur nedeniyle bahçeyi ve ekli salonu da kullanamıyoruz tabii. Tam bir keşmekeş, hercümerç, curcuna. Şaşkınlığın da üzüntünün de bini bir para bizde.
İşte bu atmosferi şiire dökmüş İbrahim Açılan. Muzip muzip, kıs kıs gülüyor. Şerrimden çekindiği için de kendisi okuyamıyor toplantılarda, kızamayacağımı bildiği dostlarım Tacettin Özkaraman’a veya Yusuf Mısırlıoğlu’na okutuyor, uyanık. Yılmaz Güney’in bıyık altı gülüşü Osman Suroğlu’nun kahkahaları eşliğinde:
‘Diyoruz ya, bulunmaz bu dünyada bir eşi / Oğlunun düğününe geç kalmış Fahri Tuna / Dört dönerken etrafta eşi, dostu, kardeşi / Oğlunun düğününe geç kalmış Fahri Tuna.
Garip Gülseren Ablam ne yapacak, şaşırmış / Bin bir türlü engeli Kaf Dağı’ndan aşırmış / Yalnız bardağı değil, fıçıları taşırmış / Oğlunun düğününe geç kalmış Fahri Tuna.
Misafirler kapıda, her gelen onu sorar / O görünmez ortada, gözler hep onu arar / Ayşenur boyun büker, saati sabra kurar / Oğlunun düğününe geç kalmış Fahri Tuna.
Gönül geniş, salon dar, nasıl sığacak millet / Böyle bir kargaşayı kolaysa gel, sen hallet / Kayınpeder kayıpta, var mı böyle adalet / Oğlunun düğününe geç kalmış Fahri Tuna.
Duyduğumu söyledim, inanın yok fazlası / Kabulüm, bu şiirin her ne ise cezası / Bu mesele dört dörtlük Taraklı yalazası / Oğlunun düğününe geç kalmış Fahri Tuna.
İbrahim Açılan, onu her tanıyanın da şahitlik edeceği üzere, bizim dergimizin de derdimizin de düğün derneğimizin de neşesi, gülü goncasıdır.
Bir yerde o varsa ikram vardır lokum vardır şeker vardır. Akidesiz girmez içeriye. Zira akidesi sağlam adamdır.
O bir yerde varsa zarif ve şık bir muzipliğe hazır olmalısınız her zaman. Ama incitmeden kırmadan dökmeden, ortamı zenginleştirerek yapar yapacağını.
İbrahim Açılan geç açılan ama hep açılan bir şairimizdir bizim.
Gece gündüz durmadan şiir üreten bir şairimiz.
Sanırsınız ki şiir fabrikatörü.
Sen son nefesine dek hep şiir yaz, olur mu, güzel adam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.