Arap Birliği gözlemcileri, belki Esad’ın geri adım atması yolunda da çaba göstermişlerdir. Bu çaba, AB üyelik sürecinde Komisyon’un genişlemeden sorumlu komiserlerinin Türkiye’ye yönelttiği tavsiyeler kadar somut ve işlevsel olmasa da, Esad’ın tepkileri Türkiye’deki AB karşıtlarının söylemine çok benzemekte. Ancak esas sorun, bu ‘iç işlerine karışma’ konusunu Esad’ın savunma kurgusunun merkezine yerleştirmiş olmasında.
İç işlerine karışma konusunu sıcak tutan Esad, iç işlerine daha fazla karışılacağı konusunda fikir sahibi demektir. Gelinen aşama itibarıyla, artık bu karışma halinin diplomatik yollarla olmayacağı, askeri nitelikleri de barındıran bir aşamaya tırmandığı söylenebilir.
Türkiye’nin zor durumu
Suriye’ye askeri müdahalenin konusunu, ‘insancıl müdahale’ oluşturur ise küresel bir meşruiyet söz konusu olabilir. Bu müdahaleyi yapacak ülkelerden birinin Türkiye olmasını arzu edenler bulunduğu ve Türkiye’nin de ancak sınırına kitlesel yığılma olduğu taktirde önlem alacağı biliniyor. Olaylar nasıl gelişir bilinmez, ancak Türkiye’yi harekete geçmeye zorlayacak koşullar hızla gerçekleşebilir. Bu durumda Türkiye, hiç de istemediği Şii-Sünni mücadelesinin içine çekilerek ‘taraf’ haline gelebilir.
Türkiye’nin zor durumda kalmamasının yolu, bir müdahale olacaksa bunun BM kararına dayanması ve kendisinin de bu süreçte doğrudan yer almamasıdır. Ancak BM’de Rusya ve Çin varken bunun olması zordur, dolayısıyla konu başka bir kuruluşa, yani NATO’ya devredilebilir.
Bu durumda Türkiye müdahaleye katılsa, Fransa ve İngiltere’nin Libya’da yaptığını yapmak zorunda kalır; yani ön saflardaki bombacı ülke durumuna düşer, Arap dünyasındaki olumlu etkisini de zarara uğratabilir. Katılmasa, bu sefer de NATO’nun başka üyelerinin Suriye’nin yeniden yapılanma sürecinde Türkiye’yi dışarda bırakmalarının yolu açılabilir.
13.01.2012 Star































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.