Avrupa’da barış dilinin siyasette ve sosyal yaşamda yerleşmesi için verilen çabalar Soğuk Savaş’ın sonlarında, 1980’li yıllardan itibaren çok artmıştı. İkiye bölünmüş Avrupa halkları arasında yavaş yavaş ilişkiler kurulmaya başlamış, yaklaşık otuz yıl iki ayrı dünya içinde yaşayan insanlar giderek daha fazla karşılaşmaya başlamıştı. Bu dönemde Doğu Bloğu ülkelerinde yaşayanların ‘batı’nın çekiciliğine ilgisi artarken, Batı Bloğunda yaşayanların da endişeleri büyümüştü.
Genellemek gerekirse Doğu Avrupalılar daha fazla demokrasi, insan hakları ve kalkınma beklentisiyle Batı’nın parçası olmayı istiyorlar, Batı Avrupalılar ise hem bir yandan Doğu’nun Sovyet boyunduruğundan kurtulmasını istiyor hem de bu ‘farklı’ nüfusun sorunlarıyla birlikte kendi rahat yaşamlarının içine girmesinden korkuyorlardı.
İki Avrupa’nın birleşip tek bir Avrupa oluşturması yaklaşık yirmi yıla yayılmış bir mücadeleyle gerçekleşti. Bu dönemde en büyük görev öncelikle siyasilere düştü, sonra da sivil toplum ve basına. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerine komşu olan Batı Avrupa ülkelerinin liderleri, toplumların bir arada barış içinde yaşaması için kullandıkları lisana ve hatta vücut diline bile hiç olmadığı kadar özen göstermişlerdi.
Yazının devamı için: http://haber.stargazete.com/yazar/tercih-zamani/yazi-744457































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.