• İstanbul 15 °C
  • Ankara 21 °C

Bu Böyledir Eserine Genç Bakış

Bu Böyledir Eserine Genç Bakış
Sema KORU* yazdı…

Mustafa Kutlu, bugün hikâye tarzıyla bir ekol olmuştur. Baştan beri sürdürdüğü hikâye üslubunu son hikâye kitabına kadar sürdürmekte, her hikâyede insana, insana dair meseleleri odak noktasına yerleştirerek, bir anlatıcı gibi, insana insanı anlatır. Biz bu yazıda Bu Böyledir adlı eseri üzerinde duracağız. Bu Böyledir'de karakterlerin, mekânların ve anlatılan olaylar üzerinden kısa değerlendirmelerde bulunacağız.

Bu böyledir adlı eseri okumaya başlamadan kitabın kapağı dikkatimizi çekiyor. Hat ile 'hiç' yazılmış. Hiçlik tasavvufta önemli bir mertebedir. Bu mertebeye ulaşabilmek için dünyevi zevklerden feragat etmek, nefsin arzularını yerine getirmemek, çile ve riyazetle meşgul olmak, en başta da sevgi dolu olmak gerekir. Tasavvufun temeli sevgidir.

İçerik

Kitabın içeriğine gelince, hikâye lunaparkta başlıyor. Süleyman, eşi Zinnure ve kızı Fatma ile birlikte lunaparka gelmişler. Süleyman sürekli bir tavşanı vurma çabası içerisinde. Tavşan aslında burada sadece bir metafor. Tavşan, Süleyman'ın gerçekleştiremediği hayalleri, kalbinde sakladığı arzular, söylemek isteyip söyleyemediği, yaşamak isteyip yaşayamadığı, mutlu olmak isteyip olamadığı, bir türlü ulaşamadığı şeylerdir. Kitap ara ara Süleyman'ın geçmişine dönüp bize hayatından kesitler sunuyor. Süleyman'ın kitapta pek üzerinde duyulmayan dul bir annesi var. Annesi Süleyman'ı bir şeyler öğrensin, Yorgancı Hafız Efendi onu yetiştirtirsin diye yanına veriyor. Hafız Efendi ona: "Bak, diyorum Süleyman: hafızlık geçim yolu değil. Para ile Kur'ân-ı Kerim okunmaz. Bunu kulağına küpe et. Kur'ân-ı Kerim'i okudukça o senin gören gözün, duyan kulağın olur unutma." diyor. Günümüzde Kur'ân-ı Kerim okuyarak ve din üzerinden pirim yaparak para kazanmaya çalışan, insanları aldatan o kadar çok insan var ki. Kitapta da buna değinilmesi güzel olmuş. Kur'ân-ı Kerim okumanın güzelliklerini anlatıyor Hafız Efendi. "Dağa taşa bakarsın, şu gördüğün çiçeklere, sokaktan geçen adamlara, her şeye, her şeye. Bu çiçek neler söylüyor, bu adam nereye gidiyor, bu taşı niçin buraya koymuşlar, hep anlarsın. Geceyle gündüz, uyku ile uyanıklık, hayatla ölüm birleşir. Dünyada niçin varsın, anlarsın. Okudukça açılırsın. Açılırsın ne demek? Ayakbağı olan şeylerden kurtulursun bir, bir. Gittikçe hafiflersin. Hafiflersin ne demek? Bir sana ağır bir söz söyler, biri sana ağır bir yük yükler, biri seni över ve göklere çıkarır, biri sana mani olmak ister, biri seni çekip götürmeye çalışır, biri önüne engeller yağar, bir başkası para yığar, biri der ki aç kalırsın, biri der ki yapamazsın, bir der ki olmaz, imkânsız. Bütün bunları aşarsın anlıyor musun?" diyor. İlerleyen sayfalarda Kur'ân-ı Kerim okumayı cehdetmek olarak adlandırıyor. Çünkü anlayarak, riyasız, kalpten okursak; kendimizle, etrafınızdakilerle, nefsimizle, cahillikle savaşırız.

Hafız Efendi'nin çiçekleri bile konuşuyor. Öfkeli bir karanfil: "Ezan oku, ciğerini parçala, gözlerinden kan akıt, sesini değil kendini havaya savur." diyor. Hafız Efendi'nin çiçekleri bile her şeyin tüketildiği bu sisteme karşı çıkıyor. Bu kapitalist sistemde üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkeme artık su bile yetmiyor.

Her şeyi daha fazla üretip daha fazla tüketirken ibadetlerin gittikçe azaldığından bahsediyor kitap. Dünya işlerine dalıp daha fazlasını isterken Allah'ı unutuyoruz. Süleyman'ın dayısı Rafet Efendi, annesini ikna edip Süleyman'ı Yorgancı Hafız Efendi'nin yanından alıyor, kendisine çırak yapıyor. "Hafızlığı da arada tamamlayıversin." diyor. Bir ara yaparız dediğimiz şeyler zamanda kaybolup gidiyor. Dünya telaşımızı hep Allah'tan önde tutuyoruz. Oysa 'Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben.' diyebilmek ne güzel. Ama diyemiyoruz. Rafet Efendi aslında dinine bağlı bir insanken mal hırsı onu dininden uzaklaştırıyor. İbadetlerine fesat karışıyor. Bence Rafet Efendi aslında bizi temsil ediyor. İhlaslı iki rekât namaz kılamıyoruz, namazdayken bile aklımızdan bin bir düşünce geçiyor. Zekât verirken kötüsünü, işimize yaramayanı veriyoruz. Biz böyle yaptıkça sahip olduklarımız daha da azalı-yor. Biz elimizdekinin en iyisini verirsek zaten Allah bize kat be kat fazlasını veriyor. Ama biz yetinmediğimiz ve vermediğimiz için bereketini de kaybediyoruz her şeyin. Biz de en sonunda Rafet Efendi gibi kazandıklarımızın keyfini süremeden, bir armudu bile yiyemeden öleceğiz belki de.

Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/bu-boyledir-eserine-genc-bakis-k5637.html

Bu haber toplam 249 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim