• İstanbul 18 °C
  • Ankara 27 °C

"Bu kadar vahşi olabileceklerini kimse öngöremedi"

Fatma Gülşen KOÇAK

Fetullahçı Terör örgütünün askeri yapılanması ve bu örgütün ordudan temizlenmesi noktasındaki özgün fikirleriyle tanıdığımız Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok ile darbe girişimini Fetöcülerin temizliği noktasında izlenecek yolları konuştuk.

Darbe girişimini nasıl yorumluyorsunuz? Bu duruma nasıl gelindi?

TSK içerisinde bulunan FETÖ( Fethullahçı Terör Örgütü)’ne ait militanlar tarafından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükümeti’ne karşı bir darbe girişimi yapıldı. Öncelikle bu tespitimizde mutabık kalmamız gerekir. Çünkü bazıları ‘’Farklı gruplar darbeyi gerçekleştirdi.’’ gibi bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Darbe girişiminde bulunanların, bizim daha önceden de Fethullahçı olarak bildirdiğimiz kişilerin olduğunu gördük. Bunların içerisinde; şu Atatürkçüdür, şu MHP’lidir veya şu Nakşibendi’dir gibi bir şey duymadım.

 Şimdi bu durumda darbe yapacak kadar güçlenen ya da buna cesaret edebilecek kadar kendisine güvenen bir yapı, TSK’nın içerisinde nasıl oluştu? Bununla ilgili geçtiğimiz günlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Serdar Coşkun bir iddianame yayımladı. 1968 yılından bu yana bu terör örgütünün, TSK içerisinde bir yapılanma içinde olduğunu ve çalışmalar yaptığını söyledi. Fakat bizim bulduğumuz en somut olay 1986 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne giriş sınavının Türkçe sorularını çalmaları. 400-500 tane öğrenci, Türkçe sorularını tam veya tama yakın cevapladılar. Bu da şüphe uyandırdı. Yapılan inceleme sonucunda bunların 40-50 tanesi atıldı ya da ortaokuldan yeni mezun oldukları için “Bunları kazanırız.” diyerek,  geri kalanını atmadılar. Yani resmi olarak kayıtlara geçen ilk olay budur. Bu terör örgütünün ele geçirmeyi hedef aldıkları mülkiye-adliye-askeriye üçlemesi vardır. Askeriyenin silahlı bir güç olması nedeniyle çok daha önemlidir. Bu çalışmalarını en hızlı olarak sürdürdükleri dönem, 2006 yılından sonraki dönemdir. Bu tarihten önce bunları yapmadılar gibi bir şey söylemiyorum. 2006 yılından sonra harp okulu, askeri lise ve astsubay okulu giriş sınavları sorularını her yıl çaldıklarını ve her yıl kendi insanlarını bu okullara yerleştirdikleri anlaşılmıştır. Ankara Savcılığı’nda ve Emniyet Müdürlüğü’ndeki soruşturmalar devam ediyor. Sınavların neredeyse %80’inin tam ve tama yakın yaptıklarını gördüklerini söylediler. TSK her yıl 5000-6000 arası öğrenci alıyor. Bunun % 80’i yıllık yaklaşık 4500 kişi ve sadece son 10 yılda giren kişi sayısı 45.000 oluyor. 2006 yılından önce de bu kadar kişi girdiğini tahmin edebiliriz. Bunun gerçek olduğunu size şöyle ifade edeyim: Askeri yargıda bugün 390 tane askeri hakim ve savcımız var. Bu 390 askeri hakim ve savcının hemen hemen %90’ı sivil kaynaktan geliyor. Harp okullarından ve subaylardan çok az sayıdadır. Benim gibi istisnalar var. Daha 2-3 gün önce Milli Savunma Bakanlığı’nda 280 tane hakim ve savcıyı açığa aldılar. Yani 390 savcının %72’si Fethullahçı terör örgütü mensubu şüphesi ile açığa alındı. O listeyi aldım ve inceledim. Teğmenleri ve üsteğmenleri inceledim. Biliyorsunuz, teğmenlik 3 yıl, üsteğmenlik 6 yıl olduğu için son 9 yıla baktım. Bizde yıllık ortalama olarak 30 tane askeri hakim alınır. Yani son 9 yılda 270 kişi alınmıştır. Bunların 108 tanesi teğmen, 112 tanesi üsteğmendir. Topladığımızda 220 tane teğmen ve üsteğmen açığa alınmış olanlardır. Çok daha çarpıcı bir şey söyleyeyim: 2015-2016 yılında hakim olan 65 tane teğmen var. Orana bakar mısınız, son iki yılda %100’e varmıştır. Bu tehlikeyi şöyle anlatmaya çalışayım: Türkiye’de, Fethullah Gülen terör örgütünün en güçlü olduğu yer TSK’dır. TSK’nın içinde de en güçlü olduğu yer Askeri Yargı’dır. Baktığımızda, TSK içerisindeki bu yapılanma, Türkiye’deki bütün kamu kurum ve kuruluşlarında şu veya bu şekilde operasyonlar yapmışlardır. Fethullahçı terör örgütü mensubu olduğu iddia edilenler hapse atıldı, işten çıkarıldı,  gözaltına alındı. Ama TSK da tek bir işlem yok. Üstüne üstlük bizler Hasdal'da iken kendi aramızda değerlendirmeler yaptığımızda, bu kumpasların TSK içerisindeki kişilerin yardımı olmadan yapılamayacağı kanaatine vardık. Çünkü çok sayıda belgeler çalındı. Hatırlayınız, Yunanistan savaş harekât planımız bile bunlar tarafından çalındı. Askeriyenin içerisinde olmadan, bunların dışarıdan yapılması mümkün değildir. Örnek veriyorum, çok önemli bir tane belge var bu belgeye ulaşma imkanı olan 3 kişi var. 2’si balyozdan hapiste, diğer kişi ise Tuğamiral olmuş. Başka bir örnek; ben Japonya’da ataşeyim, siz Amerika’da ateşesiniz, diğer bir arkadaşımız, darbe planı olduğu iddia edilen İstanbul 1. Ordu’daki seminerde harekat koordinatörlüğü yapmış, sunum yapmış ve kendisi bu senaryonun bizzat içerisinde yer alan adam. Siz, Amerika’da tutuklanmışsınız “darbe yapacak” diye, ben Japonya’da tutuklanmışım. Planların ve harekâtın içerisinde olan arkadaşımız, bir bakıyorsunuz ki, Abdullah Gül’ün muhafız alay komutanı olmuş.

Bu noktada müsaadenizle şunu sormak istiyorum. Siz, Cumhurbaşkanımızı başyaveri konusunda uyarmışsınız. Bu nasıl oldu?

Az önce söylediğim 86 yılında soruların çalındığı zaman girenler, 94 yılında mezun oldular. 94 mezunları, Fethullahçı terör örgütünün altın neslidir. Bunların, Türkiye’de en çok Kurmaya sahip olduğu devredir. Devrelerde 45-50 Kurmay varken, bu devrede 150 Kurmay vardır.  Altın nesil dememin sebebi şu; sayın Cumhurbaşkanımızın yaveri, sayın Cumhurbaşkanımızın muhafız alay komutanı, bundan önceki Cumhurbaşkanımızın muhafız alay komutanı, Genel Kurmay Başkanımızın genel sekreteri, Genel Kurmay Başkanımızın özel sekreteri, Genel Kurmay Başkanımızın genel sekreterinin başdanışmanı, Balyoz davasında bilirkişilik yapan Ahmet Erdoğan da 94 mezunuydu. Bunlardan olmayan 94 mezunu bir sürü çocuk var. Onlar bize dediler ki ‘’Komutanım, biz askeri lisede sınavlara girdik. Bunlar tam puan aldılar, biz de sıkıştırdık, soruları nerden aldıklarını sorduk.“ Onlara “Evdeki abilerimiz getirdi’’ gibi cevaplar vermişler. Baktığımızda, TSK içerisinde hiçbir operasyon yapılmıyor. Savcıların yazdığı; mesela İrfan Bey’in olsun, Serdar Bey’in olsun, Okan Bey’in olsun müzekkerelere Genel Kurmay Başkanlığı cevap vermiyor. Bir pervasızlık havası var. Yani bir özgüven patlaması var. Biz de bundan tereddüt ettik. Her tarafta Fethullahçılara karşı operasyonlar yapılırken, hatta Gölcük’teki donanma savcısı İrfan Fidan Bey’e yazı yazıyor: “Bana derhal elindeki dosyaları yolla‘’ diyor. İşin ilginç tarafı; sivillere bakma yetkisi yokken, adam tehdit eder gibi İrfan Bey’e yazı yazıyor. Ama İrfan Bey gerekli cevabı verdi: ‘’Siz bu konuda yetkili değilsiniz’’ dedi. Yani biz burada bir şeyden şüphelendik. Silahlı Kuvvetlerdeki bu ekip, her zamankinden daha özgüvenli davranmaya başladı. Bizim aklımıza da Sayın Cumhurbaşkanının herhalde Emine Hamından sonra en çok beraber olduğu adamın başyaveri olduğu geldi. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu terör örgütüyle olan mücadeleyi tek başına yürüttüğünü, onun başına bir şey gelirse bu terör örgütünün tamamı ile bu ülkenin hakimi olacağını düşündüm. Başından beri Cumhurbaşkanımızın bu mücadelesini sonuna kadar desteklediğimizi her zaman söyledim. Bu yüzden başına bir şey gelirse, suikast gibi dikkat etmesi için konuşmalar yaptım. Bu pervasızlığı görünce içimde daha da şüphe oluştu. HSYK’ da bir arkadaşımız var, dedi ki: ‘’Şamil Bey’le görüşün, her zaman Cumhurbaşkanına ulaşabiliyor.’’ Ben de, Şamil Bey’den randevu aldım. Aynı gün, kendisini ziyaret ettim ve az önce anlattığım 94 mezunlarını, suikast ya da bir zehirleme teşebbüsünde bulunabileceklerini ve terör örgütüyle mücadele eden en önemli şahsiyeti kaybedebileceğimizi söyledim. Hatırlarsanız, ramazanda Cumhurbaşkanımız, saray çalışanlarına bir yemek verdi.  Orada ‘’Sarayda da bunlardan var.‘’ dedi. Daha sonra Şamil Bey’e mesaj attım: ‘’Teşekkür ederiz, sayenizde Cumhurbaşkanımızı uyarmış olduk’’ o da: “Estağfurullah” gibi bir mesaj attı. İyi ki de böyle yapmışız. Çünkü şunu gördük; 15 Temmuz gecesi, başyaver olacak o alçak, defalarca uçağın rotasını istiyor ve (İnşallah bizim de katkımız olmuştur) ne Cumhurbaşkanımız ne de çevresindekiler ona uçağın rotasını vermiyorlar. Halbuki normal zamanda olsa verir diye düşünüyorum. Eğer ki, maazallah,  Cumhurbaşkanımızın başına bir şey gelseydi, o gün halkının başına geçemeseydi, devletin başında durduğunu gösteremeseydi, halkı sokağa davet etmeseydi, ben inanıyorum ki bu darbe kesinlikle başarılı olurdu. Bu gün Pensilvanya’da ki o alçağın hangi uçakla Türkiye’ye geleceğini bekler dururduk.

Efendim, bu yapı 150 yıl önceki Abdülhamit Han zamanında Evrensel Yahudi Birliğinin örgütlenme yapısına benzemiyor mu? Sanki Fethullah Gülen yapılanmasıyla aynı gibi.

Ben o kadar örtüştüklerini düşünmüyorum. Ama Osmanlı’daki Yahudilerin örgütlenmeleriyle, Fethullahçı terör örgütünün örgütlenme yapısının aynı olduğu birçok uzman tarafından söyleniyor. Bir de şöyle bir şey daha var; diyelim ki siz çok zenginsiniz, cebinize koyun 20-30 milyon dolar ve gidin bakalım Azerbaycan’a, Rusya’ya okul açabilecek misiniz bakalım. Hele ki bu zamanlardaki islamofobide mümkün değil.

Efendim, bu örgüt ordudan nasıl bir yöntemle temizlenir? Tam olarak temizlenmesi mümkün mü?

Öncelikle şunda mutabık kalalım, daha temizlenme falan yok. Biliyorsunuz, bu Fethullahçı terör örgütü mensupları devletten kaçarlarken, devletin önemli hafızasını da beraberinde götürmüşlerdir. Dolayısıyla Ankara, İstanbul, ve İzmir’de yapılan soruşturmalardan uzun bir süre bir netice alınamadı.  Ama buradaki savcı ve emniyet mensubu arkadaşlarımız 3 yıl iğne ile kuyu kazar gibi bütün verileri topladılar ve çok profesyonel bir ekip oldular. Şundan herkes emin olsun, İstanbul’da İrfan Bey, İzmir’de Okan Bey, yine İstanbul’da Ömer Faruk Bey var. Bunlar Fethullahçı terör örgütü konusunda Türkiye’nin en yetkili kişileri ve çok profesyoneller. Bunların ekipleri de çok profesyonel. Ben şuna inanıyorum ve herkesin de inanmasını istiyorum: Bu savcı arkadaşlarımız ve emniyet güçlerindeki arkadaşlarımız çok profesyoneller. Herkeste “kurunun yanında yaşta yanmasın” ya da “bunlar nasıl tespit edilirler” düşüncesi var. Bu güne kadar nasıl tespit ettiler, çok başarılı bir şekilde. Bundan sonra çok daha kolay olacaktır.

Ben yıllarca savcılık yaptım. Bir tane adamı bulursunuz ve oradan bütün olayları çözersiniz. Şimdi elinizde binlerce adam var. Göreceksiniz bunların %50’si çözülecek, hep bu olayları anlatacak, kim bunlara bu emri verdi, kim kiminle irtibat halinde. Bunları bizim bu profesyonel ekibimiz, ellerinde çok da iyi teknik imkanlar var. Hepsini tek tek bulacaktır. Silahlı Kuvvetler’de bunların irtibatta olduğu birinci halkadaki, ikinci halkadaki ve üçüncü halkadaki kişilerin hepsini bulacaklardır. Bunları da adalete uygun yapacaklardır. O yüzden ben temizlenemeyecek diye bir şey olacağını düşünmüyorum. Mutlaka temizlenecek.

Efendim, Türkiye’nin yeniden aynı badireleri yaşamaması için devleti yönetenler ne yapmalılar? Ne yapmalarını önerirsiniz?

Öncelikle askeri yargı kaldırılmalıdır. Bu birincisi, hatta bu birincisi de değil.

Birincisi, bu harp okulları ve askeri okullardaki eğitim sistemi değiştirilmelidir. Yani bu okullarda “vatanı kurtarmak için darbe yapmak icap ederse darbe yapılmalı” gibi cümleler çağın gerektirdiklerine uygun bir hale getirilmelidir.

Güncellenmeli mi diyorsunuz?

Tabi, kesinlikle. Ben hatta şunu söylüyorum: Harp okulları ve askeri okullar, geçici bir süre kapatılmalı. Tıpkı Polis Akademisinde olduğu gibi ve yeniden yapılandırılmalı. Yeni bir eğitim anlayışıyla, modern bir eğitim anlayışına getirilmeli. Bu düzenlemeler yapıldıktan sonra açılmalı. Çünkü nasıl Fethullah Gülen kaynak olarak okullara el attıysa (neden el atıyor, çünkü insanlar oradan eğitim alarak yönlendiriliyor.) bu okulların da eğitim düzenlerinin yenilenmesi ve çağdaş düzeye getirilmesi gerekiyor. Eğitim olarak söylemiyorum, harp okullarının eğitimleri çok iyi, ama bunu darbe ve insan hakları gibi konuların çok daha iyi işlendiği, çok daha iyi geliştirildiği bir hal alması gerekiyor.

Bu darbeciler, orduya olan güveni de yıktı. Toplum nezdinde bu güveni yeniden nasıl inşa edebiliriz? Ya da ordu bu güveni tekrar nasıl sağlayabilir?

Şöyle söyleyeyim: Dediğinize katılıyorum. Ama kimse, bu insanların bu kadar vahşi olabileceğini öngörmedi. Ama bunu bizzat canlı olacak yaşadık. Bu nedenle, bu imajın onarılması şart. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içerisindeki herkes, alçak bir terör örgütünün mensubu değil. Ben öğretmen çocuğuyum, öbürü memur çocuğu.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti halkının tam olarak yansımasıdır. Bizim toplumdan ayrı bir şeyimiz yok. Benim babam bir köy öğretmeniydi. Yani zengin çocuğu falan çok yoktur. Tekrar bu imajı, bu vatan sevgisini oluşturmamız zor değil. Bunlar harp okulundaki sistemle yapılır. Şu anda içimizde bulunanlar, görüyorsunuz, güneydoğuda onlarca askerimiz gidiyorlar ve her gün canlarını feda ediyorlar.

Buna bağlantılı olarak ordu içerisinde vatansever subaylar da var. Bunların sayısını nasıl çoğaltabiliriz?

Ordu içerisinde vatansever subaylarda var derseniz haksızlık edersiniz. Ordunun içerisinde Fethullahçılarda var demeliyiz.

Halkın meydanlarda kalmasını nöbetini nasıl yorumluyorsunuz?

Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı hala darbenin bitmediğini düşünüyor ki, herkesi sokağa davet etti. Ben de şunu söylüyorum: Bu TSK’nın içerisinde 2839 tane değil, bunun en az 5-10 katı kadar daha Fethullahçı var. O nedenle bunlar tamamen bastırılıncaya kadar halk sokaktan ayrılmamalıdır ve bunların temizlenmesi içinde gerekli çalışmalar hemen başlamalıdır. Tabi burada bu durumda ne olacak? TSK’nın içerisine baktığımızda, 2013 yılında albaylıktan generalliğe terfi edilen 8 tane amiralin 7 tanesi darbeye fiilen katılmıştır. Ve yine bakıyorsunuz, 2013 yılında terfi eden 29 tane karacı generalin 18-19 tanesi katılmıştır. Toplam olarak, deniz kuvvetlerinde %88, kara kuvvetlerinde %75. Yani böylesine anormal bir şekilde üst kademelerde müthiş bir Fethullahçı yapılanma oluşmuştur ve bunlar şimdi temizleniyor. Şimdi bir boşluk oluşacak. Güneydoğu’da bir  savaş veriyoruz. Sınırımızda, Suriye’de başka bir devlet kurulmaya başladı. Kimsenin zafiyete düşme gibi bir lüksü yok. Bu nedenle ilk yapılacak iş, hatırlarsanız bundan 2 ay kadar önce 85-86-87-88 devrelerinin aynı anda emekli edilmeleri ile ilgili bir kanun çıktı ve bu kanunu da Fethullahçılar çıkarttılar. Biz o zamanlar yine çok yırtındık, çünkü Fethullahçı terör örgütünün en az yapılaştığı devreler bunlardı. 4 devre kalmıştı işte. Bunlar 90’lı yıllarda Pkk terör örgütünü bitiren teğmen, üsteğmen, yüzbaşı çocukları. Bunlar, zaten zamanında profesyonel terörle mücadele yapmışlar, şu anda da hepsi henüz 50 yaşlarında insanlar. Bunların içerisinden mümkün olduğu kadar çok general, amiral atılarak, general ve amiral kadrolarına atamalar yapılmalıdır. Emeklilikleri durdurulup kritik birliklere bunlar gönderilmeli. Çünkü bunlar, ordunun emniyet subobu olacaklar. Yine komuta kademesinde meydana gelen boşluklar; biliyorsunuz balyozdu, ergenekondu, casusluktu diyerek, bu ülkenin en değerli, en kaliteli amirallerini ve generallerini bu ordunun dışına ittiler.

Onları tekrar çağırmaları mı gerekir?

Çağırsanız da zaten çoğu geri gelmezler. Çok kırgınlar, ama ben şimdi gördüm, bazı arkadaşlarımızın açıklamaları var: ‘’Para, pul istemiyoruz. Hemen ne görev varsa, göreve gelir çalışırız.’’ Ben, bu arkadaşlarımız içerisinden emekli olanları da, şu anda konuştuğumuz rütbeleri hangi rütbe ise, mağduri rütbeden yeniden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesine getirmek için bir yasal düzenleme yapılması gerekir. Genç subaylar var. Bunlar, bizim sahadaki dediklerimiz çocuklar. Hatırlayınız, İzmir casusluk davasında 1000’e yakın çocuk iftiralarla, bu Fethullahçılar, bu çocukları attılar. Bu genç çocuklar da kaybedilmeden yasal düzenleme ile tekrar alınmalı. Bu alt kademedeki boşluklar kapatılmalıdır. Yine bizim de gördüğümüz ve Cumhurbaşkanımız da görüyor, tayinler yapılmalıdır. Bu altlık üslük ilişkilerini kopartmalıyız. Bu darbe olaylarında hangi birliğin nereye gideceği belirlenirler. Bunu da bozmak için birliklerin yerleri değiştirilmeli. Yine bugün uygulanan silahlar, uçak ve helikopterlerin silahsızlandırılmaları gerekir. Bu tedbirler, bu süreç geçinceye kadar devam ettirilmeli. Peki niye bunu söylüyorum? Velev ki, bu işlemler yapılmazsa birtane üsteğmenin, bir tane binbaşının, iki F-16’yı alıp, meclisi bombalamayacağı, sarayı içindekilerle beraber yok etmeyeceğine hiçbirimiz bir garanti veremiyoruz. Bu nedenle bu komuta kademesinin 2010 yılından bu yana Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın, Kara Kuvvetleri olduğu süreçte, tuğgeneral ve tuğamirallerin %75’i bu darbenin içerisinde rol almışlardır. Bu şunu gösteriyor; Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bu kademe altındakilerden habersiz. Fethullahçıları terfi ettirebilecek kadar bunların ne olduğunu görmeyen, yine bu darbe sırasında, bu komuta kademesinin sınıfta kaldığını bütün Türk halkı bizzat yaşayarak. Böyle bir Genelkurmay gördünüz mü, bir açıklama yapıyor Hava Kuvvetleri Komutanı diyor ki ’’Böyle bir şey yok, ben böyle bir şey yapmadım.’’ diyor. Bu kadar inanılabilirliğini yitirmiş bir komuta kademesi olabilir mi? Bizim halkımızın kafasında bu darbe ile ilgili onlarca yüzlerce soru var. Genelkurmay Başkanı, daha tek bir cümle bile sarf etmedi. Çıkıp bir güven vermesi gerekmez mi? Veremez, çünkü bu yetenek yok. Bunlar zaten bu kademelere hak ederek gelmediler. Biliyorsunuz, Hulusi Akar, Korgeneralliğe 4. sıradan terfi edildi. 1. sıradan terfi edilen Korkut Özaslan, Balyoz kumpası ile egale edildi. Bu şekilde önü açıldı. Bizim Kara Kuvvetleri Komutanlığı’mızda son 50 yıldır böyledir Korgeneralliğe 1. Sıradan terfi eden genelkurmay başkanı olur. Bu, 50 yıldır hiç değişmemiştir. Çok çok istisna olmuştur. Deniz Kuvvetleri Komutanı’na bakıyorsunuz, ona sıra gelene kadar önünde 7-8 tane Koramiral var. Hava Kuvvetleri Komutanı’na bakınca, Abidin Ünal Paşa’nın Hava Kuvvetleri Komutanı olması beklenen bir şeydi. Çünkü onun geçmişinde başarıları çok fazla. Ama araya hak etmeyen bir sürü insan girdi ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın gelecek 30 yıldaki komuta kademesi Balyoz ile yok edildi. O kadar değerli insanlar yok edildi ki, bunlar da bu boşluklardan yararlanarak hak etmediği halde geldiler, hiyerarşik düzenin dışında gerçekleşen bu terfilerin ne kadar yanlış olduğunu, hak etmeden gelinen bir makamın doldurulamadığını gördük.

 İstihbarat noktasında zaaf yaşanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cumhurbaşkanı, MİT müsteşarını af edersiniz yerin dibine soktu. Bundan büyük bir skandal olabilir mi? MİT Müsteşarı direkt Başbakan’a bağlı. Kim ne derse desin, Cumhurbaşkanı ülkenin yöneticisi pozisyonunda, ona haber vermiyorsun. Genelkurmay Başkanı, direkt bağlı olduğu Başbakan’a haber vermiyor. Cumhurbaşkanı’na, Başkomutan’ına haber vermiyor. Bunlar ayrı bir şey. Diğer taraftan bakıyorsunuz, darbe olmadan 4-5 saat önce öğreniyorsunuz. Bu darbe hazırlığı en az 6 ay, 8 ay, 1 senede yapılan bir şey. Mayıs ayında yapacaklarmış darbeyi, temmuza bırakıyorlar. Bu ne demektir, en azından 6 aydır bu faaliyetler sürüyor demektir. 6 aydır MİT olarak, Genelkurmay Başkanlığı istihbaratı olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün istihbaratı olarak bundan haberdar olmayıp, 5 saat önce haberdar olmayı marifet sayıyorsan, şapkayı bırakıp gideceksin. Yani bu süreçteki bu başarısızlık, bu komuta kadrosunun iş biter bitmez istifa etmesini gerektirir. MİT müsteşarının da görevinden alınmadan (biliyorsunuz onunda geçmişinde büyük başarıları da oldu) istifa ettirilmeli.

Bu kalkışmada şehid olan vatandaşımızın vebali, MİT müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı, 2. Başkanı, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Jandarma Genel Kuvvetleri komutanlarının üzerindedir. Bu vebali hiçbir şekilde üzerlerinden atamazlar.

Bir asker olarak bu zaafı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlk olarak, Cumhurbaşkanı izin vermiyordur. Şu zafiyet sürecini bir atlatalım. Çünkü daha büyük karışıklığa neden olur. Dolayısıyla benim tahminim öyle. Ama eğer bu bizim bildiğimiz, ülkemizin bildiği Tayyip Erdoğan ise bunları eninde sonunda görevden alacaktır, gereğini de yapacaktır. Burada ihmali olan herkes, nasıl herkes adalet önünde hesabını veriyorsa, bunlar da vermeli. Hiçbir farkı yok. Bunlar bir sürü insanın ölümüne neden olan olaylara engel olamadılar. Zamanında müdahale edemediler. Günlerdir MİT müsteşarının değiştirileceği ve yerine Levent Göktaş’ın getirileceği basında yer aldı. Levent Göktaş olsaydı, ben size iddia ediyorum, bu Fethullahçıları 3-5 ay önceden tespit eder, bir de onlara kimsenin haberi olmadan operasyonlar yapardı. O nedenle bence bu süreç biter bitmez hem komuta kademesinde hem de MİT’te gerekli değişiklikler yapılmalı. Önümüzdeki günlerde de böyle bir şey olmayacağının garantisini veremeyiz.

Gülen’ in arkasında hangi güçler var?

Nerede yaşıyor bakalım, oturma izninde kim ona referans olmuş ona bakalım. Yine bu örgütün, dünyanın 140 ülkesinde okul açıyor etkinlik gösteriyor. Bunları içinde yaşadığı ülkenin ya da referans olan istihbaratın desteği olmadan yapabileceğini düşünmüyorum. Fakat, Mavi Marmara olayında ölenleri kanı soğumadan, içinde yaşadığı ülke ile aynı beyanatı verdi. O dönemde de hükümetimizin bambaşka söylemleri vardı. Bu o kadar zor bir soru değil. Herkesin bildiği bir şey.

Hiç kimseye inanmıyorlardı, bu rakamlar ortaya çıktı, söylediğimizin teyidi gibi oldu.

Neredeyse 5 yıla yakın boşu boşuna hapis yattınız. Bu süreci en iyi bilenlerden birisiniz. Söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Size bir şey anlatayım, TSK’daki komuta kademesinin bu örgüte karşı olan aymazlığına örnek vereyim;

Ben televizyonlara çıkıp konuşuyorum. Yapılandıklarıyla ilgili, benimle ilgili suç duyurusunda bulunuldu. Genelkurmay Başkanı adına, 2. Başkan Yaşar Paşa, suç duyurusunu hazırlayan da Muharrem Köse. Bunlar 301’den bana suç duyurusunda bulundular, yani Genelkurmay Başkanlığı’nın manevi şahsiyetine hakaretten. Aynı şekilde, Askeri Yargıtay Başkanı da benimle ilgili böyle bir suç duyurusunda bulundu. Biliyorsunuz, 301 Adalet Bakanı’nın iznine bağlı. Sayın Bekir Bozdağ bu soruşturmaya izin vermedi.

Bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı diyor ki: ‘’Adamın bir tanesi bize Fethullahçı diyor, manevi şahsiyetimizle oynuyor, bizi aşağılıyor vs.’’ ve bu ülkenin Adalet Bakanı hayır bunlar doğru diyor. “Bu adamın söylediklerinin dava açılacak, soruşturmaya alınacak bir tarafı yok.” diyor.

Siz, Genelkurmay Başkanı olacaksınız, bir yazı yazacaksınız ve Adalet Bakanı da buna izin vermeyecek. O zaman şapkanı alıp gideceksin ama gitmedi.

Yine bu süreçte, batı yayın kuruluşlarında konuşma yapıyorum.  Bir yayın kuruluşuna bir röportaj yapmıştım. Ben isimleri falan söyledim. Onlar da yayın politikaları gereği isimleri yazmadılar. Sonradan dediler ki, gelin bu isimleri söyleyin, kimlerse bilelim. Olur dedim ben de, programa geldim. Programdan önce Bahadır Bey vardı yapımcı, geldi ‘’ Komutanım, genel müdürümüzün sizden bir ricası var’’ dedi. Nedir, hayırdır dedim. Dedi ki, “Genelkurmay’dan telefon açtılar, çok üst düzey bir komutan genel müdürümüzü aramış bu isimleri veriyor bunu konuşturmayın’’ hatta ben espri yaptım ‘’Hani ne oldu, askeri vesayeti kaldırmıştınız’’ falan dedim. Benim amacım şu. Anlatabiliyorsan anlat, anlatamıyorsan başka bir şey anlat. Başka dertlerimiz de var çünkü. O zaman atılan çocuklarla ilgili konuşayım dedim. Neyse program bitti geldi yanıma ‘’Ya komutanım çok teşekkür ederim, ilk defa bir programı başından sonuna kadar seyrettim’’ dedi. ‘’Eğer isim verseydiniz yayını kesecektik’’ dedi. Böyle bir silahlı kuvvetler olabilir mi? Kendi içindeki bu pislik herifleri çok özür dilerim, alçakları gizlemek için, bunların söylenmesine engel olabilmek için basın yayın kuruluşlarına bile baskı yapabilecek kadar… Adına bir şey bulamıyorum.

Başından beri söylediğimiz hep şuydu; bakın bunlara polis demeyin, bunlara asker demeyin. Bunlar militan. Gördük yani, o alçak İŞİD’li, binlerce insanın üzerine tırı sürdü, bizim buradaki FETÖ mensubu kişiler de, binlerce insanın üzerine tankı sürdü, ezdi geçti. Onlarca insanımızı öldürdü. Yani İŞİD’liden, PKK’lıdan hiçbir farkı yok. O yüzden bunlara asker demeyelim lütfen.

Kendi milletiin üzerine tank süren bu adamlar Bizim okullarımızda mı yetiştiler bunlar nsıl bu hale geldi?

Okullarımızdan ziyade bu ışık evlerinde yetiştiler. O ışık evleri soruşturması yürütülürken şunu yapıyorlar. Bizim silahlı kuvvetlerdeki en düşük rütbeli kişi, astsubay çavuştur. 3 tane astsubay çavuş, okuldan mezun olalı daha 3-5 ay olmuş, gelmiş Kayseri’ye personelini, amirlerini fişliyor. Alevi, Sünni, namaz kılan, kılmayan, kadın düşkünü, kumar düşkünü diye. Gizli emirleri çalıyor. Sen bu cesareti nereden buluyorsun? Şu cesarete bakar mısınız? Bu militanca tavırları anlatmak için söylüyorum.

Dedim ‘’Sen nasıl korkmadan yapıyorsun bunları, sen daha astsubay çavuşsun be oğlum, sen nasıl cesaret ettin bunlara?’’ Dedi ki: ‘’Komutanım, bize dediler ki siz hiç korkmayın arkanızda abileriniz var, albaylar var, generaller var’’ bende onun üzerine soruşturmayı genişletince olanlar oldu.

Efendim çok verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim

fatma-gulsen2.jpg

Bu yazı toplam 802 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim