• İstanbul 12 °C
  • Ankara 10 °C

D. Mehmet Doğan: Seçim takiyyeciliği: Kemalizm seçimin neresinde?

D. Mehmet Doğan: Seçim takiyyeciliği: Kemalizm seçimin neresinde?
Seçim kampanyaları, belki ramazanın da tesiriyle, dinî kavramlar etrafında gelişen olaylar ve beyanlarla devam ediyor.

Cumhurbaşkanı adaylarından dinî bilgi seviyesi araştırması yapılsa, ancak birinin müktesabatı güçlü görünüyor: Tayyip Erdoğan. Bu durumda sadece ondan dinî konularda gaf yapması beklenmez. Diğer adaylar, eğer kendilerini dinî açıdan bilgilendirecek şeyler yapmışlarsa, vasat bir bilgiye sahip olmuşlar demektir. “Yapmamışlarsa”nın cevabı de bellidir! Buna rağmen kendilerini göstermek için, Tayyip Erdoğan’dan daha fazla dinî mevzulara girmek mecburiyetini hissediyorlar, sözlerini âyetler, hadislere süslüyorlar ve ekseriya da hata yapıyorlar.

Cumhurbaşkanı adayları dinî konular girmek mecburiyetinde mi? Konuşmalarında âyetler hadisler sıralamak zorunda mı? Her gün iftarlara katılıp ibadet hususunda görüntü vermeleri gerekiyor mu?

Eğer laiklik iddianız varsa, böyle bir mecburiyetiniz yoktur.

Seçim öncesinde ağzını “lâ…” diye açan, her fırsatta Anıtkabir yolunu tutan liderler, seçim sürecinde bu alışkanlıklarını terk ettiler. Altılı koalisyonun amiral gemisi olan CHP’nin 6 okunun en vazgeçilmezi laikliktir. Bir tek o okun gerisi çentiktir ve her an yaya gerilip hedefe atılmaya hazır olduğu gösterilecek şekilde çizilmiştir.

Türkiye’de dinin devletten, hayattan, siyasetten tamamen çıkarılmak istendiği bir dönem yaşandı. Cumhuriyet’in ilanından sonra dine, dinin kurumlarına, kültürüne karşı bir hayli “operasyon” yapıldı ve bunlara “inkılâp” denildi. Bu inkılâplar “dinde inkılâp” mıydı? Elbette dini kendi zihin yapılarına, hatta keyiflerine göre değiştirmeyi, başkalaştırmayı da arzu etmişlerdir. Bu konuda Türkçe ezan dışında çok fazla mesafe alınmadığını söyleyebiliriz. Fakat yapılanların dine karşı inkılâp olduğundan şüphe yoktur. Bu inkılâplar sonucunda Türkiye’de din öğretimi 1930’da tamamen bitirilmiştir. Birkaç Kur’an kursunun açık kaldığı bilgisi var, fakat bunların çok az talebe ile ne kadar sürdürülebildiği konusunda bugüne kadar ortaya bir şey konulmamıştır.  

Son darbe, 1933 darülfünundan üniversiteye geçişte yaşandı, “Cumhuriyetin kurumu” olan İlahiyat Fakültesi de kapatıldı. Yerine güya “İslam Tetkikleri Enstitüsü” diye güya bir araştırma kurumu teşkil edildi. Onun da herhangi bir şey yaptığı hakkında bilgimiz yoktur. Bu devirde İslâm Ansiklopedisi tercüme edilerek yayınlanırken dahi, bunun sadece tarihi malumat maksadıyla yapıldığı belirtilmiştir.

Türkiye’de din resmen yok sayıldı, bir süre sonra da tamamen biteceği en yetkili ağızlardan mesela cumhurbaşkanı, mesela maarif vekili Hasan Âli tarafından, hem de yabancı diplomatlara, teminat sadedinde beyan edildi.

Bütün hesaplar kısa sürede bitecek dine göre yapılmıştı. Dinin bitmediği, bitmeyeceği Türkiye demokratik sisteme geçince su yüzüne çıktı. CHP giderayak dinî konularda bazı tavizler verdi, fakat seçimi kaybetti. Seçimi kaybettiği andan itibaren de rakiplerinin dini istismar ederek, halkı kandırarak kazandığı iddiasını yükseltti. Diyebiliriz ki, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına kadar bu iddiada bazen güçlü, bazen zayıf ısrarcı olundu.

Hikâye meşhurdur: Bazı CHP il başkanları İsmet Paşa seçim propagandası için memleketlerine geldiğinde dinî muhtevalı bir söz, hatta bir kelime söyleyerek seçmenleri hoşnut etmesini talep etmişlerdi. Paşa her defasında bu sözlere kulak asmadı, Allah lafzını dahi ağzına almadı. Galiba Trabzon’da mitingden sonra serzeniş kabilinden kendisine hatırlatıldığında Paşa’nın cevabı “Allaha ısmarladık dedik ya!” olmuştu.

Halka, halkın hissiyatına karşı bu tekebbür on yıllarca devam etti. CHP kalıplaşmış yüzde yirmilerde seyreden oylarla yetinmek zorunda kaldı. Esasen bugün de CHP’nin oylarında ciddi bir artış beklenmemektedir. Bu yüzden taktik değiştirip muhtelif partiler bir araya getirilerek bir koalisyon oluşturulmuştur. Fakat cumhurbaşkanı adayı bunun dahi kâfi gelmeyeceğini tahmin ederek halkın dinî hissiyatına hitab etmeyi gerekli görmektedir. Onun her vesile ile dini mevzulara girdiği, kul hakkında bahsettiği, türbe ziyaretlerini ihmal etmediği, peygamber soyundan geldiğini propaganda ettirdiği, her akşam iftar sofrasına oturarak görüntü verdiği görülüyor. Sadece o değil, kemalist mesajlar CHP’lilerin ağzından düşmezken, bu seçimde bu tür mesajlara rastlamak mümkün olmuyor.

Ancak geçen seçimde CHP adına cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce’nin bu husus dikkatini çekmiş ve ikinci adaylık gerekçesini böylece formüle etmiştir.

Kemalizm başlangıçtan itibaren totaliter-otoriter bir ideolojidir. Çeşitli revizyonlara rağmen bu niteliğinde ciddi bir değişiklik olmamıştır. Bu otoriterliğin sebebi ise Türkiye’nin gerçek kimlik yapıcısı İslâmiyet’e karşı tavır oluşturur. İslâmiyeti geriletmek, halkın dinî hissiyatını köreltmek ancak baskıcı bir yönetimle mümkündür. Kemalist ideolojinin operasyonel gücünün geçen sene ekim ayında Ak-Parti’nin grup başkanvekili tecrübeli (11 yıllık grup başkan vekili) bir siyasetçiyi istifaya mecbur edecek derecede olduğu görülmüştür. Karalama kampanyasının gerekçesi Atatürk devrimlerini eleştirmektir!

Şu sıralar kemalist merkezler de kulaklarının üstüne yatmışlardır. Beklenti şudur: 14 Mayısta umulan netice alınacak  kemalizmin öncelikleri tekrar devlet siyaseti haline gelecektir.

Türkiye bu kötü tecrübeyi asla tekrar yaşamamalıdır!

 

Bu haber toplam 1008 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim