• İstanbul 8 °C
  • Ankara 3 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 10 °C
  • Sakarya 7 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 12 °C
  • Gaziantep 15 °C
  • Bolu 3 °C
  • Bursa 7 °C

Diyarbakır’a Farklı Bakış ve Şehir Araştırmacılığı Notlarımız

M. Ali ABAKAY
Diyarbakır için hemen herkes istediği konuda yazmakta, içi dolu -boş, önemli-ulu orta yazan kalemlerin çoğu, şehri kendi açılarından sahiplenmekte, nemalanmak isteyen bazı zevad ise şehre o denli sevdalı ki "Diyarbakır" denilince adeta aldığı devşirme bilgilerle meydanı toza dumana katmakta bir beis görmemekte, binlerce senedir ortada duran dağları dahi ben yarattım havasında, başını göklerde, ayaklarının muallakta  olduğunun bilincinde olmaksızın, kibir-riya-iki yüzlülük bataklığında debelenirken, şehri sahiplenme adına ortaya çıkan manzara iki günlük dünyada her şeyden üstün tuttuğu dünya servetini bir gömlek daha artırmaktan öte manadan yoksun varlıklarıyla yokluk âleminde yuvarlanıp gitmenin peşinde, yaşamı çelik-çomak oyunu sanıp, hayatı da dünyadan öte bilememenin gafleti içindedir. birçok şehrimizde olduğu gibi.
Şehir araştırmalarını bizden soranlara, doğduğumuz şehir bile olsa, onu diğer şehirlerden ayırt etmediğimi, gönlümde vefa borcumu ödemek için şehrimin ayrı bir yeri olduğunu ima etsem de seksen bir ile ayırdığımız Şehir Araştırmaları Merkezinde seksen ile dair kaynak  temin etme meşgalemizin olduğunu daima belirtir, her şehrin hakkında insanın bilgi sahibi olmasının yaşadığımız topraklarda bir gereklilik olduğunun altını çizmeye çalışırız.
Biz, bu araştırmalarımızı yaparken bir menfaat beklemeksizin, kimseden maddî destek talep etmeksizin, bu güne kadar kendi yağımızda kavrulurken, görünen manzarada bu işe tevessül edenlerin, heves salanların hulyalarını süsleyen meğer zenginlikmiş, resmî arenada rol keserek birkaç bin kitabı bir yerde buluşturup, "Aha!... Ben yaptım, oldu. Kitapsa kitap malzeme ise malzeme" demekmiş!..
Hayır, binlerce kez hayır, bir şehrin sırtından ticarete soyunmak ahlâkî değildir, kimsenin buna yeltenmesi takdir edilecek durum değildir.  Şehir, içinde yaşayanın sahibi olduğu mekân olamaz. Bu sahipliği yapan şehir, dünü kucakladığı gibi bu günü yarınıyla kapsamaktadır, yaşadığımız hayatın geçtiği mekâna sahip değiliz ve bu mekânda yaşadığımız için bizi sahiplenen şehir olmalıdır.
Medeniyetin merkezi olan şehir, asla ve asla onu var eden tezyinattan yoksun bırakılmamalı, onun varlık sebebi olan eserlerle korunmalı, bu eserler yaşatılmalı, dünden bugüne nasıl varmış ise geleceğe de yaşayabildiği oranda, tahrip edilmeden miras bırakılmalıdır. Bu anlayışla hareket edilirse mesele olmazken, şehri şehir kılan vasıflar ortadan kaldırılarak çağdaş bir barbarlık sergileyen anlayışlar, şehri şehir kılan kilit taşlarını yerinden oynatarak, kaş yapayım düşüncesiyle göz çıkartmaya başladıkça, bizim yazılarımızdaki vurgu dozu ya artacak ya da yazdığımız yerlerdeki yetkililer, yazılanların kendilerini zor durumda braktığını belirterek yazmamızın sakıncalı hale geldiğini belirterek, nazik ve kibâr tarzda açtıkları kapıyı işaret edeceklerdir.
Hatırda kaldığı üzere Diyarbakır'a endeksli birçok yazımızda bu şehrin hakkında bugüne kadar kimsenin cesaret etmediği ya da bize öyle gelen kimi konularda makale kaleme aldık, kalem münakaşaalarına girmeden meramımızı anlattık. Bu hususlardan biri İslam'ın Diyarbakır'daki İlk Valisi Şehid Sahabî Sultan Sa'sa'a'nın Kabir Alanı, Mescidi ve Medresesi'yle ilgili tarihî bilgileri belirterek bu alana yaptırılmak istenen iş yerinin iptaline dairdi. Bu alanı sahipsiz bırakan dünün anlayışı, yıktırmakla kalmamış, naaşı yerinden alınan Sahabî zatın nereye gömüldüğü de sır haline getirilmişti. Bizde mevcud mekânın orijinal kareleri mekânın yıkım öncesine ve yıkım esnasına aitti. Bu konuyu davet edildiğimiz Uluslararası bir sempozyumda tebliğ olarak sunarken, kitaplaşan bildiriler arasında tebliğimizin olmayışının sebebini kimse izah edemedi, cevap verme lütfûnda bulunan olmadı. Bu şehrin İlk Valisi Müslümandı, Sahabî idi, bu şehrin alınışında aldığı yaralar olmasına rağmen o haliyle bu şehre yöneticilik etmiş ve vefat ettikten sonra defnedilmiş, daha önce yapılan mescide adı verilerek, yakın zamana kadar, halkın bildiği bir şahsiyet olarak şehrin kimliğinde yer almıştır.
Diyarbakır Valiliği, ortaya bu belgeler ve bilgiler konulduktan sonra mezkûr alanın Roma Dönemi kalıntılarını ihtiva ettiğini, kilise müştemilatı olabileceğini belirten raporu yok hükmünde sayarak, kendi alanının uzmanlarının hazırladığı bir ayağıyla eksik olan raporun geçersizliğini adeta vurgulayarak inanç turizmine de  hizmet edecek alanın sembolik biçimde yeniden düzenlenmesini sağlama kararı almış ve bu çalışmalar devam etmektedir.
Hazreti Süleyman Camii, şehrin İslam Dönemi Fethi'nde alınışında isimleri bilinen yirmi yedi sahabînin naaşına mekan olan haziresiyle günümüzde en çok ziyaret edilen tarihî dinî merkezlerden biridir. Bu küçük, dar alanın ibadete ihtiyacı karşılamadığı bilinen bir husustur.Toplu-Kentsel Dönüşüm esnasında yıktırılan alanlardan, Hazreti Süleyman Camii'ne sadece geçiş yoluyla uzak olan, on metre mesafelik yaya geçişi ile komşu bulunan bir yapının ortaya çıkışı, kimseyi fazla ilgilendirmedi. Şehir hakkında araştırmalarda bulunanlar, gerektiği zaman malzemesini ortaya çıkartır ve olması gerekenin yapılmasını sağlamaya çalışır. Biz de bu yapının bir dönem satılan camiiler içinde bulunduğuna yer verdik, bir kaç makalemizde. İnanç merkezi olan Hazreti Süleyman Camii'nin haziresine, sırf sahabe kabirleri olduğu için, kendilerine edilen dualardan, fatihalardan faydalanmak için defnedilmeyi vasiyet etmiş, defnedilmiş kişiler varken ve bu kabirlerin bir çoğu iki katlı hazirenin ikinci katının üstünde boş  lahitlerle baş ucu kitabelerinden müteşekkildir. Akkoyunlu Hamza Beg'in yaptırdığı yapı beraberinde yedi adet camii-mescid, bu alanda bilinmekteyken, günümüzde nisyana terk edilmiş birçoğu eve çevrilmiş, iş yerine dönüştürülmüş, arsa olarak bırakılmış ibadethaneler için araştıran söz konusu değildir. Satıldığı belgelerle sabit olan bu yapılar için araştırmacı olarak kalem oynatmanın dahi ilimsel-bilimsel raporlara mugayyir addedilip, ileride karşımıza suç belgesi teşkil edileceğini de hesaba katarak tarihî sorumluluğumuzu yerine getirip, bulunduğumuz her yerde bu tarihî kıyıma "Dur!.." denilmesini, yıkımın durdurulmasını  talep ettik, söyledik. Roma Dönemi kalıntılarını toprak katmanından yeryüzüne çıkartma ameliyesinde kazı yapmak isteyenlere bu toprağın öncelikle üstüne saygı gösterilmesini, yer altındakinin de önemli olduğunu yazılannlarla ulaştırmaya çalıştık. Nihayetinde yıkımdan dönen bu tarihî Camiî--Mescid, onarılmayı bekliyor, şimdilik.
Mervanî Camiî-Mescidi, Diyarbakır Kalesi' Dağ Kapı Burcu üzerinde ikinci katta bölümleriyle, kendisini gösteren yapı şekliyle, Allah'ın Evi olduğunu belgeleyen İnşâ kitabesiyle, mimarisiyle, resmiyetteki kayıtlarıyla, tarihî kaynaklarda yer alan bilgileriyle ortada iken, seksen senede depo olarak kullanıldı, amacı dışında başka gayelerle kullanıldı, adeta yokluğu tescillendi. Birkaç kaynakta rastlanan Mervanî Mescidi ibaresi, unutulmaya yüz tutmuşken, gerek bizim gerekse sonradan birkaç kalemin gayretiyle gündeme taşındı. İbadethanelerin aslî özellikleriyle korunması gerektiği, amaçları dışında kullanılmayacağı, o inancın mensupları olduğu müddetçe o doğrultuda açık tutulması gerektiği herkesçe bilinmektedir.
"Kültür ve Turizm Bakanımıza Açık Mektup" başlıklı www.tyb.org.tr sitemizde yayınlanan makalemize de konu olmuş bu yapı için alınacak kararı bekliyoruz. Siyasîlere de ulaştırılan bilgi sonrası bu yapının amacı dışında kullanılmamasını arzuluyoruz. Yerel ve ulusal gazetelerde gündeme taşınan bu tür olumsuzlukların olumlu biçime dönüşmesini arzuluyoruz. Yıllardır kültür-sanat-edebiyat -tarih merkezi denilen bu şehrimizin tarihî yapılarına karşı suistimallerin önünün alınmasını istiyoruz.
Bu makalemizi okuyanların sadece İslâmi duyarlılıkla hareket ettiğimizi sanarak, tek taraflı düşünmemesini istiyoruz. Biz gerektiğinde Kiliseye de manastıra da aynı ölçüde sahip çıktık, bu konu hakkında yazdıklarımız mevcuttur. Ashab-I Kehf'e de aynı duyarlılıkla sahip çıkmaktayız.
Şimdi Şehir Araştırmacılığının ne denli zor bir uğraş olduğunu bir daha belirtmeye gerek var mıdır, yeniden? Biz Şehir Araştırmaları Merkezi hakkında yıllarımızı seve seve harcamış ve kalan ömrümüzü de bu işe adamayı görev bilmiş kimselerden olarak sadece öldükten sonra hayırla yad edilmek istiyoruz.
Bu şehirde ve diğer şehirlerde birçok araştırma merkezi kurulmak üzere, kimisi kurulmaktadır. Kendi şehrimde onlarcasının kurulmasını isteriz, elbette. Tabelada kalmış siyasî partiler misali onlarca şehir merkezi kurulsa bile işleve sahip olmadıktan sonra bir ehemmiyete sahip olabilir mi, yapılan çalışmalar?
"Ben kurdum oldu" mantığıyla hareket etseydik, kırk-elli metrekarelik bir alanı satın alır, bu işe yıllardan önce girerdik. Sözüm ona ki kim ne iş yaparsa yapsın, hakkını vererek işini icrâ eylesin. Malzemeden çalarak hiçbir terzi başarıya muvaffak olamaz. Gıda malzemesi üreten imalatçı, eksik malzemeyle hırsızlıkla bir yere varamaz. Bu Şehir Araştırmaları Merkezi, ne terzi işidir ne gıda üretimine benzer. Herkes haddini bilmeli, herkes oturduğu yeri bilmeli. Bu iş, iki yüz- üç yüz bin Lira ile bir mekân satın alabilir, içini onlarca kitaplıkla doldurabilir. Mana olarak ruhtan yoksun mekânlarda tarih, inanç,kültür, sanat sermayesi  olmayanın yapacağı iş, teşhirden öte bir şey değildir, olamaz. Biz, büyüklerimizden böyle bir adab içinde büyüdük, terbiyemizi böyle aldık. Bir şehrin sırtında kambur olup, o şehrin tarih, inanç, kültür, sanat birikimini kendi hevası ve hevesi için harcayan, tüketen, bundan dünyalık sermayesi oluşturma anlayışı ile hareket etmenin yasalar önünde suç olmasa bile geleneğimizde karşılığı, en asil ifade ile "Yüzsüzlük" şeklinde bir tabiri vardır. Biz, bundan uzağız, kendimizi böyle ifade ediyoruz.
Bu yazı toplam 1095 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim