• İstanbul 18 °C
  • Ankara 24 °C

Doç. Dr. M. Abdullah Arslan: Bir Karakter Abidesi veya Rol Model Olarak Mehmed Âkif Ersoy ve Millî Yeminimiz İstiklâl Marşımız

Doç. Dr. M. Abdullah Arslan: Bir Karakter Abidesi veya Rol Model Olarak Mehmed Âkif Ersoy ve Millî Yeminimiz İstiklâl Marşımız

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım; Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım.

M. Âkif

Giriş

Bilindiği üzere, Resmî Gazete’de yayımlanan 2021 yılı kutlamaları içinde millî değerlerimizden Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran ve Mehmed Âkif ve İstiklâl Marşımız bulunmaktadır.

Kurtuluş Savaşı’nın amacını ve ruhunu, milletin bağımsızlık istek ve az­mini dile getiren İstiklâl Marşı’nın kabul edildiği 12 Mart günü, her yıl yurt genelinde ve yurt dışı temsilciliklerimizde geniş kapsamlı programlarla kut­lanmaktadır.

2021 yılında yapılacak olan etkinlik ve faaliyetlerde kullanılacak tema ola­rak ise “On Kıta Bir Vatan, İlelebed İstiklâl” teması belirlemiştir.

Bu tema çerçevesinde; (2021 yılında yapılması planlanan etkinlik ve faa­liyetlerin Kovid-19 Pandemisi de dikkate alınarak) millî mücadelemizin amaç ve ruhuna uygun, İstiklâl Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un dizelerinde hisset­tiğimiz millî ve manevi ruhu yansıtacak ve yaşatacak şekilde kutlanması kararı alınmıştır.

Bir milletin kültürünü oluşturan temel unsurlardan biri de “kahraman- lar”ıdır. Kahramanlar, bir millet içinde büyük ölçüde takdir edilen özelliklere sahip ölmüş ya da yaşayan, gerçek ya da hayali kişiler olarak ifade edilmek­tedir. Bu yönüyle kahramanlar, bir milletin rol modelleridir. Güçlü ve etkili kültürlere sahip milletler, düşünce, davranış, kişilik ve başarılarıyla kendisinin temel değerlerini temsil eden millî kahramanları sürekli yaşatır, anar ve kutlar (Elkatmış, 2016).

İbnü’l-Mukaffa bu hikâyelerin muhatabı olan insanları üç kısma ayırır:

Bir: Anlatılan hadisenin akışına kendini kaptırır ve sadece eğlenceli bir hikaye dinlemiş olurlar.

İki: Bu kısımdakiler, hikâyede anlatılmak isteneni fark eden, verilen me­sajı kavrayan zeki kimselerdir. Fakat bunlar, hikâyeden öğrendiklerini kendi hayatında uygulamazlar.

Üç: Bu insanlar ise hem hikâyeyi güzelce idrak eder hem de ondan çıkar­dığı sonuçları kendi yaşamında uygular. İşte bu üçüncü kısımdakiler, gerçek akıl sahipleridir. Çünkü onlar, bilgece yazılmış hikâyeleri bilgece okuyanlardır.

İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.

mısrası onun gerçekçiliğini “yaşadığı gibi yazdığını, yazdığı gibi yaşadığını” gösterdiği gibi, Safahat’ı hakkında söylediği:

Bir yığın söz ki samîmiyyeti ancak hüneri.

mısrası hisli-samimi bir toplum özlemini gündeme getirir.

O. Yüksel Serdengeçti’nin deyimiyle “Bizim Âkif’imiz”:

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem.”

mısrasında da adalet anlayışıyla kendini göstermiştir.

Bulgular ve Yorum

Âkif, doğu-batı izdivacı ile doğmuş İstanbul-Fatih’te yetişmiştir. Baytar/ veterinerdir, hafızdır.

Sadece anılan ve anlatılan değil, yaşanan Âkif, konuşulanları davranışa dönüştürmeyle “Asım” olunacağı bilinmelidir (Doğan, 2006).

Hüseyin Cahit Yalçın’ın, “Mehmed Âkif’in hayatı, eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir.” sözü, İstiklâl Marşımızın şairi açısında şu tablolarla daha iyi anlaşılıyor:

İki tür kişiyi sevmezdi:

  1. Avrupa’ya takılıp memleketinin toprağına iğreti basan,
  2. Kaşlarına kadar Şark’a batarak gözü Avrupa’yı görmeyeni (Topçu, 2016; Çetin, 2018: 148; Çetin, 2012: 23).

Alınız ilmini Garbın, alınız sanatını.

Veriniz mesainize de son süratini.

Çünkü kabil değil, yaşamak bunlarsız,

Çünkü vatanı yok ilmin, sanatın yalnız!

Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır (1867-1937), II. Abdülhamit dö­neminde 18 yıl mâbeyn kâtipliği yaptı. Hayat tasvirlerini ve muhavereyi nazma dahil etmiştir.

Âkif, “Benim de (şiirlerimde) yaptığım bundan ibaret” der ve ekler: “Ali Ekrem’in tilmiziyim.”

Ali Ekrem de onun için şöyle der:

“Koca Âkif!.. Baba Âkif!.. “Seyfi Baba”yı, “Fatih Camii”ni yazan herif!.. Kur’an’ı aç, anlatsın! Hadis sor, söylesin!.. Frenk’ten, Arap’tan, Acem’den eser ver, izah etsin!.. Babam (Namık Kemal) tanımalıydı onu. Onu görseydi, yanın­dan ayırılmazdı (Erişirgil, 1966: 83-87; Kuntay, 2009).

Cömertliği

Kilim

Bir akşam dostlarını çaya davet etmişti. Hasan Basri Bey’in evinde top­lanıp öyle gitmeye karar verdiler. İkindi geçmek üzereydi. Güneş, gözleri kamaştırmıyordu. İşini bitiren Hasan Basri Bey’in evine geliyordu. Kapı hızlı hızlı çalındı. Âkif’ti. Hasan Basri Bey şaşırdı.

-Hayrola bir şey mi oldu?

-Geldiler mi?

-Herkes tamam değil.

-Basri’ciğim, bu akşam çayı sizde içeceğiz.

-Çok iyi olur, sevinirim. Ama, sormamda bir sakınca yoksa, neden böyle oldu?

-Sorma, bizim odanın kilimini bir fakire vermişler de.

Kendisi vermişti, söylemek istemedi (Canım & Çalık, 2007: 71).

Palto

Ankara’da dondurucu bir kış; hava soğuk mu soğuk. Âkif’in sırtında kır bir ceket; üşüyor, hissettirmemeye çalışıyor. Paltosu vardı oysa. Vardı, ama onu, birkaç gün önce kapısına gelen çıplak bir fakire giydirmişti.

Haksızlık Karşısındaki Duruşu: Kâtip Emin (Erişirgil-Felsefe Profesörü)

“Yumuşak başlı isem kim dedi uysal kovunum.

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.”

Yıllar geçtikten sonra meslek sahibi oldu (Ziraat Nezareti, Baytarlık İşle­ri Dairesi-1911). Ama bu işi fazla uzun sürmedi. Çünkü çalıştığı daireye alınan bir genç kâtip Emin (Mülkiye son sınıf öğrencisi); haksız yere işten çıkarılınca, dayanamadı ve o da her türlü zorluğu göze alarak istifa etti.

Onun için haksızlık, dayanılmayacak bir şeydi. İşten çıkarılan genç, Meh- med Âkif’in bu tepkisi-şartı sebebiyle; daha sonra tekrar işe alındı. Ardın­dan da Âkif, amirlerinin, müdürünün (cimriliğinden dolayı sevmese bile Baytar Mektebinden Cerrahi dersi hocası) ricalarıyla işine geri döndü.

Dillerle Alâkası

Mehmed Âkif, Mahir Bey ve bir grup milletvekiline Arapça-Farsça ders­leri vermeye başladı. Sabah saatlerindeki bu dersten sonra Balıkesir Mil­letvekili Hasan Basri (Çantay) ve arkadaşlarına önemli Arapça eserleri okutuyordu. Öğleden sonra Meclise geliyor, Fransızcadan çevirilerle uğ­raşıyordu. Gece de Hariciyede (Dışişleri Bakanlığı) hukuk danışmanı olan Münir (Ertegün) Bey’e ve arkadaşlarına Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ından Fars Edebiyatı dersi veriyordu. Samih Rıfat Bey’le yaptığı sohbetlerin ko­nusu ise Türk Edebiyatı idi (Erişirgil, 1966: 46, 47; Çantay, 2008).

Müzik-Spor

Âkif, Edirne’de Hafız Emin’le tanıştığı günden beri “Ben de hafızım. Mü­zik bilgim olmalı.” diyordu. Hafız Emin’in tanıştırdığı Neyzen Tevfik’ten ney ve nota dersleri aldı.

Yoğun çalışma temposundan ötürü zamanı iyice daraldığından, Neyzen’in yanına ancak sabah işe başlamadan önce uğrayabiliyordu (Çantay, 2008; Kuntay, 2009).

Âkif’in dostlarından biri de kültürümüze hizmet ettiği için sevdiği ud sa­natçısı ve bestekâr Şerif Muhiddin (Targan) idi. Muhiddin Bey’in Çamlı- ca’daki evinde udunu dinlerken mest olurdu. O eve birgün Macar keman ustası Charles Berger konuk oldu. Âkif, onun çaldığı eserleri gözlerini kapatarak dinlerken, Berger içinden, “Şu sakallı adam Batı müziğini anlı- yormuş gibi yapıyor.” diye geçirmişti. Bir hafta sonra yine buluştular. Âkif, Berger’e “Geçen hafta Bach’ın Chaconne’nunu çalmıştınız. Yine lütfetmez misiniz?” dedi. Berger sarsıldı; demek “Şu sakallı adam” Batı müziğinden bir hayli anlıyordu. Âkif’in hayranları arasına Berger de katılmıştı (Erişir- gil, 1966: 63-66).

Başarılı müzisyenimiz Şerif Muhiddin, Amerika’da konser verirken heye­candan yerinde duramadı. Ta Mısır’dan ona, parasızlığına rağmen, telgraf çekti. Sonucun hemen bildirilmesini istiyordu. Acaba Türk müziği Ame­rikalıları etkilemiş miydi? Onların Müslümanlara karşı düşmanca bakış­ları dostça bakışlara dönüşür müydü? (Erişirgil, 1966: 66-75)

Ayrıca Âkif’in özellikle güreş ve yüzme gibi sporlarda da okul yıllarında çeşitli başarıları da söz konusudur (Vakkasoğlu, 2008: 29-42; Kavaklı & Duran, 2019: 25-29; Erişirgil, 1966: 23-27).

Büyük Karakter

Ünlü şair ve yazar Süleyman Nazif, Âkif’i her gördüğünde, onun bir başka yönüne hayret ediyordu: “Arapçası ne kadar müthiş!”, “Fransızcası mü­kemmel!”, “Ne olgun bir insan!” “Fen bilimlerinden çok iyi anlıyor!”, “Ne büyük karakter!” (Eliaçık, 2016: 85).

O. Okay Hocamız: “Bir Karakter Heykeli” Âkif, vefalı, verdiği sözü ölüm veya ona eş bir felaket dışında, yerine getiren, örnek bir insandır. “Hoca­nın dediklerini yap, yaptıklarını yapma.”, sözünün istisnasıdır. Adeta ken­disi Asım’dır” der (Okay, 2005).

Âkif Gibi Dost

Âkif, Ankara’dan İstanbul’a döndükten sonra bir müddet gelişmeleri takip etti. Toplum ve devlet hayatında hayal ettiği değişikliklerin hemen uygu­lanamayacağını anladı ve çok üzüldü. Bunun üzerine Kendisi için “O, bir Abbas bulur; ama ben bir Âkif bulamam!” diyen dostu Abbas Halim Pa- şa’nın davetiyle 1923-1924 kışlarını ve son yıllarını Mısır’da geçirdi (Eri- şirgil, 1966: 376-381; Yapıcı, 2018: 184-189).

Verilen Söz

Bir cuma günüydü. Müthiş bir kar yağışı başlamış, ulaşım durmuştu. O gün Âkif, Mithat Bey’e gelecekti. Ama bu imkânsızdı. Ekmekçi, sütçü bile gelememişti. Öğleden sonra kapı çalındı. Gelen Âkif’ti!

Ev sahibi hayretler içinde, “Nasıl geldin?” diye sordu. Her nasılsa Beyler- beyi’nden kalkan bir vapurla Beşiktaş’a geçen Âkif, karda tipide oradan Çapa’ya kadar yürümüştü. Arkadaşı şaştıkça o da onun şaşkınlığına şaşı­yordu:

“Ne var bunda? Geleceğim, diye söz vermiştim. Bir söz, ya ölüm veya ona yakın bir felâketle yerine getirilmezse mazur görülebilir!” dedi (Kavaklı & Duran, 2019: 75; Göçmenoğlu, 1991: 22).

Bu Çocuklar Kimin?

Bazı önemli eserleri beraber okumak için, her cuma sabahı Âkif’e uğrayan Mithat Cemal, o günlerde Âkif’e öğleden sonraları gelmeye başladı. Çün­kü sabah geldiğinde mecburen yemeğe kalıyor, bu da ailenin artık gittikçe göze batan fakirliği sebebiyle onu rahatsız ediyordu.

Bir cuma günü yine Âkif’e uğradığında evde sekiz çocuğun gürültüsüyle karşılaşan Mithat Cemal şaşırdı. Çocukların beşi Âkif’indi, peki diğer üç çocuk kimindi?

Ertesi cuma çocuklar yine oradaydı. Artık merakını yenemeyen Mithat Cemal, Âkif’in bu gürültüye katlanmasına da şaşırarak sordu:

-Bu çocuklar komşunun mu?

-Hayır... Onlar benim çocuklarım... Hasan Efendi öldü de...

Hasan Efendi, Âkif’in Baytar Mektebinden arkadaşıydı. Okulda, “Kim önce ölürse diğeri onun çocuklarına bakacak.” diye birbirlerine söz ver­dikleri arkadaşı (Kavaklı & Duran, 2019: 77; Göçmenoğlu, 1991: 23).

Âkif ve Sevgi

Onun hiç tanımadığı hâlde yürekten sevdiği insanlar, bu memlekete iyilik ve hizmet eden insanlardı.

Sivas Valisi Reşid Paşa’yı aylığını fakirlere dağıttığı için sevdi. Damat Ke­nan Bey’i Fransa’nın en zorlu okulu “Madenler Mektebi”ni, hem de iyi dereceyle bitiren ilk Türk olduğu için sevdi. Sedat Zeki Bey’i, Avrupa dil­lerini en iyi bilenlerden biri olduğu için sevdi. Hâkim Yahya Reşit Efen- di’yi devleti büyük zarara uğratacak, fakat kendisini büyük servete boğa­cak rüşveti reddettiği için sevdi. Gazi Osman Paşa’yı Plevne’yi savunurken gösterdiği yiğitlikten dolayı sevdi.

Felsefe ve edebiyat bilgini Ömer Ferit (Kam) Bey, Âkif’e Lamartine’nin bir eserinden, nasılsa onun gözünden kaçmış bir parça gösterdi. Âkif, Lamar- tine’i çok severdi. Ferit Bey’i de o anda sevdi.

Fatin (Gökmen) Bey’i hem dinî eğitim aldığı hem de bir matematik ve ast­ronomi bilgini olduğu için sevdi. Âkif, Kandilli Rasathanesinin kurucusu olan Fatin Bey için “İslam bilgini işte böyle olmalıdır, diyordu.

Türkiye’deki güzel işlerle ta Mısır’dan ilgilendi. Pendik Bakteriyolojihane- si (laboratuvarı) Müdürü Şefik (Kolaylı) Bey’e yazdığı bir mektupta Bak- teriyolojihane’nin resimlerini istedi. O resimlere bakarak mutlu olacaktı (Nazif, 1991).

Bakanlık

Bir gün arkadaşları onu Millî Eğitim Bakanı seçtirmek istediler. İşitince kıyameti kopardı.

Ben kendimi ve evimi yönetemiyorum. Koskoca bir bakanlığı nasıl yapa­rım? Üstüme düşerseniz, mebusluktan da çekilirim, diyordu.

1920:

Millî Mücadele başlamış, devam ediyor.

Dört bir yandan düşman saldırırken içerde de isyanlar var. İstanbul işgal edilmiş, Meclis-i Mebusan dağıtılmış (16 Mart 1920).

Âkif de bu durum karşısında diğer İstiklâlcilerle Ankara’ya gelmiştir (28 Nisan 1920).

Millî Mücadele devam ederken ordumuzu şevklendirecek bir millî marşa ihtiyaç duyulur.

7 Kasım 1920’de yarışma ilân edilir. Milletvekili maaşı 8 altın lirası iken 500 altın lira mükafat taahhüt edilir.

Millî Mutabakat Yemini Millî Marşımız

Şartlar Değişiyor

Millî bir marşın yazılması için TBMM yarışma açmıştı. Milletvekilleri­nin de eserlerinin olduğu bu yarışmaya 724 şiir (Kazım Karabekir Paşa, Kemalettin Kamu, M. Baha Bey, Hüseyin Suad, İskender Haki, Mehmet Muhsin, Cenap Şehabeddin, Mehmet Rüştü) katılmıştı (Bayhan, 2018: 29-36).

Mehmed Âkif, para ödülü konulduğu ve bunu doğru bulmadığı için bü­tün ısrarlara rağmen yarışmaya katılmamıştı. Çünkü bir milletin marşı para karşılığında yazılamazdı.

Yazacağız; söz verdim.

Hasan Basri (Çantay), eline bir kalem kağıt alıp “Bu şiiri yazmak bana düştü.” deyince; Mehmed Âkif:

— Gelen şiirler ne olmuş?

— Beğenilmemiş.

— Ya!

— Üstat bu marşı biz yazacağız!

— Yazalım, amma şartları berbat!

— Hayır, şartlar filan yok. Siz yazarsanız maddeler değişecek.

— Olmaz, kaldırılmaz, ilân edildi!

— Canım, Meclis buna bir çare bulacak. Sizin marşınız yine resmen Mec- lis’te kabul edilecek, güneş varken yıldızı kim arar?

— Peki bir de ikramiye vardı?

— Tabi alacaksınız.

(Yemin etmeyi sevmeyen Âkif):

— Vallahi almam!

— Yahu lâtife ediyorum, onu da bir hayır kurumuna veririz. Siz, bunları düşünmeyin!

— Bizim isteklerimizi, Meclis kabul edecek mi ya?

— Ben Hamdullah Suphi Bey’le konuştum. Anlaştık. Hatta sizin adınıza söz bile verdim.

— Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz?

— Evet.

— Peki, ne yapacağız?

— Yazacağız!

— Mehmed Âkif tekrar tekrar:

— Söz verdin mi, diye sorduktan ve Hasan Basri Bey’den aynı kesin cevabı aldıktan sonra onun elindeki kâğıda sarıldı, kalemini eline aldı; Basri’nin daldığı yapma hayale şimdi o, gerçekten dalmıştı (Bayhan, 2018: 41; Göç- menoğlu, 1991: 30, 31).

Bir Mektup

Âkif’in para ödülü hassasiyetini öğrenen Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, 5 Şubat 1921 günü kaleme aldığı mektubunda,

“Pek Aziz ve Muhterem Efendim,

İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbir vardır. Zât-ı Üstâdânelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husûlü için son çare olarak kalmıştır. Asîl endişeniz­in icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından (etkileyici anlatım) mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile derin hürmet ve muhabbetlerimi arz ve tekrar eylerim efendim.” diyordu (Bayhan, 2018: 40).

Mehmed Âkif, para meselesi ortadan kalkınca İstiklâl Marşı’nı yazmaya razı oldu.

İki Sayfa

(Âkif, 47 yaşında ve Safahat’taki 7 şiir kitabından 5’ini bastırmıştır. 6. ki­taptaki Asım şiirinin içinde yer alan Çanakkale Şehitlerine bölümünü bil­meyen kalmamıştır.)

Âkif’e göre, millî ve manevi değerler, Hakk üstünüdür, “Korkma”ya gerek yoktur.

O günlerde Taceddin Dergâhının odalarından birinde Mehmed Âkif ile Konya Milletvekili Hafız Bekir Efendi de kalmaktaydı.

İstiklâl Marşı’nı yazarken bile Mehmed Âkif, o kadar yokluk çekti ki, şiiri yazabilmek için sadece iki yaprak kâğıdı vardı. Bir yaprağa temiz kopyası çekileceği için tek yaprak yetmemiş; şiirin bir bölümünü mecburen der­gâhın duvarına yazmıştı.

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” (17 Şubat 1921).

Millî Yemin

İstiklâl Marşı, insanı heyecanlara gark eden müthiş bir duygu çağlayanı olduğu gibi, aynı zamanda aziz milletimizin, Müslüman olup öz ve has benliğini bulduktan sonra kazandığı bütün değerleri, yücelikleri ve güzel­likleri de tespit edip dile getiren, hepimizin yaşama gayesini tespit ve ilan eden muazzam bir bildiri ve bir millî yemindir.

Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,

Düşün altında binlerce kefensiz yatanı,

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı!

İstiklâl Marşı’nın inkârı mümkün olmayan esasları şöyledir:

  1. Türklere hangi bayrak altında olmanın istiklâl temin edeceği,
  2. Türk vatanını hangi toprakların teşkil ettiği,
  3. Türk milletinin bayrağından ve toprağından kopartılmasının hayat hakkını kaybetmesi anlamına geleceği.

Aruz vezniyle (fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün) dörtlükler hâlinde 41 mısra olarak yazılan İstiklâl Marşı’nda kavramlar, hedefler ve istekler belli bir tertip ve düzen içinde yerleştirilmiştir. Başlangıçta yüksek kavramlara değinilmiştir. Alsancak ve Hilâlin; bunların temsil ettiği bağımsızlık, hür­riyet gibi değerlerle alımlayıcı-okuyucu ya da dinleyici sarsılmış, kendine gelmesi için emir cümleleri ile ifade zenginleştirilmiştir (MEB Eğitim der­gisi Mehmed Âkif özel sayı, 2006: 89; Kaytancı, 2002).

Prof. Dr. Efrasiyap Gemalmaz, devletlerin bayraklarındaki “haç” ve “hilâl” kavramının anlamları üzerine ve sonra Millî Marşımızda geçen “hilâl”, “helâl”, “Hakk’a tapan”, “iman”, “şehit”, “şüheda”, “Huda”, “İlahi”, “namah­rem”, “ezan”, “şahadet”, “secde”; “Çatma kurban olayım çehreni ey naz­lı hilâl.”, “Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.” gibi kavram ve dizelerle İslami terminolojiye dikkatimizi çekerek bunun da millî olmakla birlikte dinî bir içeriğinin de olduğunu düşündürür (http://efrasiyap.tripod.com/).

Marşın kuruluşu ustacadır. On kıta içinde bir millet için gerekli moral değerler yer almıştır. Ümit, cesaret, yüce değerler, kimlik tanımı, kendini bilme, vatanın önemi, toprağın vatan oluşunu sağlayan unsurlar; rahat, müsterih, asude eda ve şükrün ifadesi ile final kıtasına ulaşır. Akşam ka­ranlığı (şafak) ile başlayan şiir, sabah aydınlığı (şafak) ile tamamlanmıştır.

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

Marşımızda bulunan toplam 263 kelimenin 170’i (%65’i) Türkçedir (Ca­nım, Çalık, 2007: 39).

İlk defa 27 Şubat 1921’de Hakimiyet-i Millîye ve Sebîlürreşâd’da yayım­lanmıştır.

Meclis’te Kabulü

Şiir, tamamlandıktan sonra arkadaşlarından birisi tarafından bakanlığa iletilir ve Âkif’in şiiri, seçilen 7 şiir arasında yer alır. Son olarak, Hamdul­lah Suphi, M. Âkif’in İstiklâl Marşı’nı okur. Milletvekilleri artık onu ayakta dinlemektedirler. Meclis bu muhteşem eserle büyülenmiştir. Ses ve sözün bu kadar birbirine yakıştığı nadir anlardan biri yaşanılmaktadır. Milletvekilleri ve dinleyiciler eser okunurken heyecan ve beğenilerini hâkim olamadıkları alkışlarıyla ifade ederler (MEB Eğitim Dergisi, 2006: 35). Bu sırada M. Âkif ise mahcubiyetinden ve alçakgönüllülüğünden sessizce salondan ayrılmıştır (Erişirgil, 1966: 363). Dr. Adnan Adıvar başkanlığındaki meclis, M. Âkif’in “İstiklâl Marşı” adlı şiirini, 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45’te oyların büyük çoğunluğuyla Millî Marşımız olarak kabul etmiştir (Bayhan, 2018: 71).

Bestelenmesi

İstiklâl Marşı’nın bestelenmesi için Maarif Vekaletine Mayıs 1922’ye ka­dar 55 marş bestesi ulaşmıştır. İstiklâl Savaşı’nın devam ettiği yıllarda çoğun­lukla 16 beste ile söylenegelmiştir (Bayhan, 2018: 113-116).[1] 12 Temmuz 1923 tarihinde Ali Rifat Çağatay’ın Osmanlı geleneksel üslup özelliklerini taşıyan ve batı müziğine de yakın acemaşiran makamındaki bestesi “İstiklâl Marşı beste­si” olarak kabul edilmiş ve 1930 yılına kadar bu beste ile çalınıp söylenmiştir. Bu tarihten sonra ise Maarif Vekaleti tarafından resmî kuruluşlara gönderi­len bir genelge ile Osman Zeki Üngör’ün bestesi ile çalınıp söylenmektedir. O. Zeki Üngör’ün bu bestesi Âkif’in İstiklâl Marşı şiiri baz alınarak yapılmış bir beste değildir. O. Zeki, İzmir’in işgalden kurtuluşu haberini duyduğu sıra­larda bu besteyi yapmıştır. Sonra da bu beste Âkif’in şiirine giydirilmiştir. Bu nedenle de epey bir prozodi, beste hataları vardır (Özçelik, 2005: 83; Bayhan, 2018: 118, 119).

500 Lira Mükafat... Borç... Palto...

Mehmed Âkif, yasa gereği Meclis kasasından çıkarılan 500 lira mükafatı, bir kuruşuna dokunmadan, fakir kadınlara iş edindirmek için kurulan Dâ- rü’l-Mesai adlı hayır kurumuna bağışladı (Bayhan, 2018: 75). Cebinde bir ar­kadaşından az önce borç aldığı iki lira vardı.

Erzurum Milletvekili Ziya Bey ona bir latife yaptı: “Parayı niye almadın? Üstelik bana 250 lira borcun var.” Mehmed Âkif, Ziya Bey’e sert bir eda ile kar­şılık verdi: “O iş başka, bu iş başka!”

Âkif’in paltosu yoktu. Bazen, Baytar Şefik Bey’in paltosunu ödünç alırdı. Bir latife de Şefik Bey yaptı: “Keşke parayı kabul edip bir palto alsaydınız...” Fakat bu latife ona pahalıya patladı. Âkif, bir süre Şefik Bey’le konuşmadı (Bayhan, 2018: 75, 76).

Millete Hediye

Eşref Edip, bir gün Mehmed Âkif’e:

-İstiklâl Marşı’nı niçin Safahat’a koymadınız, diye sorunca:

-Onu millete -Kahraman Ordumuza- hediye ettim, dedi; artık o, milletin­dir. Benimle alâkası kesilmiştir. Zaten o, milletin eseri, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım, demişti (Bayhan, 2018: 105, 106).

İstiklâl Marşı

“İstiklâl Marşı. O günler ne samimi ne heyecanlı günlerdi. O şiir, mille­tin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir acı karşısında bunalan ruhların, ıstıraplar içinde özgürlük dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse ya­zamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım.” (Bayhan, 2018: 106).

Yeniden Yazılması

Mehmed Âkif’in vefatından az zaman önce, bir grup misafir ziyaretine gelmişlerdi. Âkif, bitkin bir hâlde yatmaktaydı. Söz, İstiklâl Marşı’na gelince oradakilerden birisi:

— Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı, deyince, bitkin hâlde yatan Mehmed Âkif birdenbire başını kaldırdı ve:

— Kardeşim sen ne diyorsun? Allah bu milleti, bir daha İstiklâl Marşı yaz- dırtmak mecburiyetinde bırakmasın, dedi (Kavaklı & Duran, 2019: 133,134).

Sonuç

Kabaklı, “Mehmed Âkif, millî ile İslâmîyi sanatında bir iksir gibi karıştır­mıştır.” der.

“Asım’ın Nesli”ne:

Prof. Dr. Şerif Aktaş, “O, yeni bir insan tipi istiyordu. Çünkü o, devrin insanından şikâyetçiydi.” der.

Onun istediği insan, “Elimden ne gelir? Ben çaresiz bir vücudum.” deme­yen; “Ben varım!” diyerek gücünü ortaya koyan insandır (Varlı vd., 1968).

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...

Alçak bir ölüm varsa eminim, budur ancak!

Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır!

(Hakk’ın Sesleri)

Anılmak/Vefa

Vatan savunmasında aktif olan Âkif son zamanlarında hüzünlüdür.

27 Aralık 1936 sonrası gün öğle ezanına doğru Bayazıt Camiine çıplak bir tabut geldi. Haberi alır almaz sağdan soldan koşuşturan üniversite öğrencileri o tabutu al bayrakla, esnaftan bazı kimseler de Kabe örtüsüyle sarıp sarmala­dı. Tabut, Edirnekapı Mezarlığına kadar arabaya konulmadan, “devlet töreni olmaksızın” öğrencilerin ve yolda kafileye katılan halkın omuzlarında taşındı (Kavaklı & Duran, 2019: 135).

Edebiyat Fakültesi öğrencisi Abdülkadir Karahan bir konuşma yaptı:

“Türk gençliği yalnız büyük bir şair değil, inancına son ana kadar sadık kalmış bir büyüğünü yitirdi. İstiklâl Marşı ufuktan ufka yayıldıkça o da mille­tin sevgisinde yaşayacaktır.”

Sonra bir ses yükseldi:

“Ey Çanakkale Şehitleri! Âkif geliyor!”

Ondan kalan bir kat elbise, bir tüfek, İstiklâl Madalyası, bir saat, yastığının altında birkaç lira ve dünya durdukça konuşulacak bir hayattır (Göçmenoğlu, 1991: 73, 74).

Kalabalık yaşlı gözlerle dağılırken bir dörtlük yankılanıyordu gönüllerde:

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince

Günler şu hayali de er geç silecektir.

Rahmetle anılmaktır amma ebediyyet,

Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?

Fakr u zaruret içerisinde olmasına rağmen, İstiklâl Marşı’mızı parayla ya­zılmış bir şiir olmaktan kurtaran (Düzdağ, 1989: 119) Vatan ve İstiklâl Şai- ri’mizin bu dizelerine yine kendi mısralarıyla karşılık verelim:

“Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.”

M. Âkif Ersoy

 

KAYNAKÇA

Bayhan, F. (2018). Hür Yaşadım Hür Yaşarım. Timaş Yayınları. İstanbul.

Bilgegil, M. K. (1971). Mehmed Âkif’in Gençlere Gösterdiği Yol. Atatürk Ünv. Basımevi. Erzurum.

Canım, R. - Çalık, E. (2007). Mehmed Âkif Ersoy ve İstiklâl Marşı, NKM Yayınları. İstanbul.

Çantay, H. B. (2008). Âkifnâme. Erguvan Yayınevi. İstanbul.

Çetin, D. (2018). Mehmed Âkif Asım ve Biz. Atlıkarınca Yayınları. Konya.

Çetin, N. (2012). Mehmed Âkif Ersoy. Akçağ Yayınları. Ankara.

Çetişli, İ. (Temmuz 1997) İstiklâl Marşı’nın Tahlili. Türk Yurdu. Sayı 119.

Doğan, D. M. (2006). Camideki Şair Mehmed Âkif. İz Yayıncılık. İsstanbul.

Düzdağ, M. E. (1989). Mehmed Âkif Hakkında Araştırmalar I, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Vakfı Yayınları. İstanbul.

Eliaçık, R. İ. (2016). Mehmed Âkif Ersoy. Tekin Yayınevi. İstanbul.

Elkatmış, M. (2016) Farklı Yönleriyle Değerler Eğitimi. Okul Kültüründe Demokrasinin Yeri. Pegem Aka­demi. Ankara.

Ergenekon Çil, A. (1989) Mehmed Âkif Ersoy ve İstiklâl Marşı, Boğaziçi Yayınları. İstanbul.s.14, 22.

Erişirgil, E. (1966). İslâmcı Bir Şairin Romanı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Ankara.

Ersoy, M. (2001). Safahat. Haz.: Kurnaz, Cemal, vd. MEB Yayınları. İstanbul.

Ersoy, M. (2012). Kur’an Meâli. Haz.: Şentürk, Recep, Köksal, Asım Cüneyd. Mahya Yayınları. İstanbul.

Ersoy, M. (2016). Kavaid-i Edebiyye. Haz. Yusuf T. Günaydın. Büyüyenay Yayınları. İstanbul.

Edip, E., (2010). Mehmed Âkif-Hayatı Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları. Haz.: F. Gün. Beyan Yayınları.

İstanbul.

Göçmenoğlu, K. (1991). İstiklâl Marşı Yazılıyor. Erdem Yayınları. İstanbul.

Gökçek, F. (2013). Bir Medeniyetin Şairi Mehmed Âkif. TDK Yayınları. Ankara.

Kabaklı, A. (1999). Mehmed Âkif. Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları. İstanbul.

Karakoç, S.(2017). Mehmed Âkif. Diriliş Yayınları. İstanbul.

Karanlıktagezer, N. (1986). İstiklâl Marşı ve Mehmed Âkif Ersoy. KTB Yayınları. Ankara.

Kavaklı, A. E.-Duran, M. (2019). Millî Şair Mehmed Âkif Ersoy. Ensar Neşriyat. İstanbul.

Kaytancı, A. (2002). İstiklâl Marşımız ve Millî Ruh. Kültür Kitabevi. Niğde.

Kuntay, M. C. (2009). Mehmed Âkif. Timaş Yayınları. İstanbul.

MEB Eğitim dergisi (Mart 2006). Mehmed Âkif Özel Sayı (73), s. 13,35, 89.

Muhit dergisi (Mart 2021). İstiklâl Marşı Mehmed Âkif. Sayı 15.

Nazif, S. (1991). Mehmed Âkif. İz Yayıncılık. İstanbul.

Okay, M. O. (2005). Bir Karakter Heykelinin Anatomisi, Akçağ Yayınları. Ankara.

Özçelik, M. (2005). Mehmed Âkif ve İstiklâl Marşı. Lamure Yayınları. İstanbul.

Tansel, F. A. (1991). Mehmed Âkif Ersoy Hayatı ve Eserleri. Mehmed Âkif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı,

Ankara.

Topçu, N. (2016). Mehmed Âkif. Dergah Yayınları. İstanbul.

Varlı, M. vd. (1968). Âkif. İslâm Medeniyeti Yayınları. İstanbul.

Vakkasoğlu, V. (2008). Âkif Dede. Pasifik Ofset. İstanbul.

Yapıcı, A. (2018). İnanmış Bir Adam Mehmed Âkif. Ensar Neşriyat. İstanbul.

http://efrasiyap.tripod.com/

 

[1]     28 Ekim 2008 tarihinde NTV’de “1 Güfte 12 Beste” adlı programda TEKFEN Orkestrası tarafından

bu bestelerden 12’si tekrar seslendirilmiştir. (Bu durum, “İstiklâl Marşı Derneği” başkanı İsmet Özel tarafından da gündeme getirilmiştir.)

 

100. Yılında İstiklâl Marşı Büyük Bilgi Şöleni
12 Mart 2021 - TBMM
100. Yılında İstiklâl Marşı ve Mehmed Âkif Kitabı
Bu haber toplam 790 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim