• İstanbul 20 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 22 °C
  • Konya 18 °C
  • Sakarya 20 °C
  • Şanlıurfa 26 °C
  • Trabzon 19 °C
  • Gaziantep 25 °C
  • Bolu 14 °C
  • Bursa 19 °C

Dörtyol Türkçesi: Anadolu’nun Sade Nefesi, İstanbul’un Zarif Aynası

Musa Kazım ARICAN
Musa Kazım Arıcan 
TYB Genel Başkanı 

Dilin Bir Yurt Oluşu, Dörtyol Ağzı, Seslerin Hatırası, Dilin Vicdanı

Bir dil, yalnızca iletişimin çıplak aracısı değildir; aynı zamanda insanın kendini bulduğu, hatırladığı ve geleceğe aktardığı bir yurttur. Yunus’un “Söz ola kese savaşı” deyişinde olduğu gibi söz, varlığın ve varoluşun mayasıdır. Dörtyol ağzı da bu mayanın yerel, kendine özgü bir biçimidir. Anadolu Türkçesi’nin bereketli dallarından biri olan bu ağız, hem İstanbul Türkçesiyle yakın bağlar taşır hem de kendine özgü seslerle, eklerle ve telaffuzlarla Anadolu’nun çeşitliliğini gözler önüne serer.

Dilin Hafızası Olarak Dörtyol

Dörtyol ağzı, yalnızca yöresel bir şive değildir; aynı zamanda Türkçenin tarihî akışında Anadolu’nun kalbine düşmüş bir damardır. Yunus Emre’nin halkın yüreğine dokunan yalın dili ile Fuzûlî’nin incelikli, yoğun ve coşkun üslubu arasında bir köprü gibidir. Dörtyol’un sözcükleri, bir yandan Anadolu Türkçesinin sadeliğini korur; öte yandan kelimeye yüklediği pekiştirme unsurlarıyla, adeta Fuzûlî’nin duygusal yoğunluğunu hatırlatır .

Dilin Coğrafyası, Dörtyol’dan Anadolu’ya

Dörtyol, yalnızca tarihin değil, aynı zamanda dilin de ilk kurşununu atan bir beldedir. Bu topraklarda duyulan Türkçe, ne tamamen şehirli İstanbul’un inceltilmiş, sanatla işlenmiş dili; ne de bütün Anadolu’nun yekpare sadeliğidir. Dörtyol’un Türkçesi, bir köprü gibidir: Anadolu ağızlarının saf kaynağından beslenir, fakat aynı zamanda imparatorluğun kültürel dil ufkuna doğru açılır.

Dörtyol ağzında kelimeler halkın elinde yoğrulmuş hamur gibidir: Katı değildir, akışkandır; biçim değiştirir ama özünden kopmaz. Bir kelimenin sonuna eklenen bir -n, -a, -kine eki, yalnızca ses değil, aynı zamanda bir duygu, bir coşku, bir pekiştirme yükler. Bu ağızda, söz yalnızca “bilgi” taşımaz; aynı zamanda duygu ve iman taşır.

Seslerin Şekillendirdiği Coğrafya Dörtyol

Dörtyol ağzında karşımıza çıkan uzun ünlüler (ā, ê, ū, Û), tıpkı Amanosların doruklarında yankılanan bir ses gibi, zamanın ve coğrafyanın dil üzerindeki izlerini taşır . İstanbul Türkçesi’nde sadeleşmiş, ölçülü hale gelmiş ses yapısı, burada bazen incelir (â), bazen kalınlaşır (á), bazen de kaynaşarak uzar. Bu uzamalar, yalnızca fonetik bir özellik değil, coğrafyanın nefesini dile katma biçimidir.

Ünsüzlerde de benzer bir hatıra vardır. Yazı dilinde unutulmuş ñ sesi, burada hâlâ canlıdır. Bu nazal n, dilin en eski Türkçe dönemlerinden günümüze taşınmış bir fosil gibidir; yalnızca ses değil, bir tür zamanın yankısıdır . İstanbul Türkçesi’nde kaybolan bu sesin Dörtyol’da korunması, dilin sadece bugünü değil, geçmişi de sakladığını gösterir.

İstanbul Türkçesi ile Kesişen ve Ayrılan Yollar

istanbul-historical-places.jpg

Dörtyol ağzı, vurgusu ve ünlü uyumu açısından İstanbul Türkçesi’yle benzerlik taşır. Bu, dilin temel iskeletinde bir ortaklık olduğunu gösterir. Ancak ayrım noktaları daha çok “ayrıntılarda” kendini belli eder. Mesela, çokluk eki İstanbul’da -lar/-ler iken, Dörtyol’da -nar/-ner de vardır (onnar). Vasıta hâli ile yerine -nan/-ınan biçiminde karşımıza çıkar. “Onlar” İstanbul’un gündelik sesi iken, “onnar” Dörtyol’un vicdanında yankılanır.

İşte bu ayrımlar, aslında bir “eksiklik” değil, dilin zenginleşmiş halidir. İstanbul Türkçesi’ni merkeze alıp diğer ağızları “farklılık” diye işaretlemek, çoğu zaman dilin doğasını gözden kaçırmaktır. Çünkü her ağız, dilin özündeki çeşitliliğin, coğrafyanın, tarihin ve hafızanın bir tezahürüdür.

Anadolu Türkçesi’nin Sadeliği ve Yunus’un Dili

thumbs_b_c_61bd7e0877cf1cfb6bbfe83f281060f7.jpg

Anadolu Türkçesi, Yunus Emre’nin diliyle kemale ermiş bir Türkçedir. Yunus, sade kelimelerle hakikati söylemenin mümkün olduğunu göstermiştir:

“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı…”
Bu sözlerdeki sadelik, bir Anadolu ağız rengini taşır. Yunus’un dili, köy meydanlarında yankılanan türküler, tekkelerde mırıldanan ilahiler gibidir. İşte Dörtyol ağzı da bu damardan gelir. Yunus’un dilinde bulduğumuz sadeliğin hikmetle birleşmesi, Dörtyol ağzında halkın gündelik hayatına sirayet eden bir ruhtur. Dörtyol Türkçesi, Yunus’un nefesinden süzülen o içtenliği hâlâ taşır.

İstanbul Türkçesi’nin Zarafeti ve Fuzûlî’nin Dili

61e5f1e0214ed822a868b8d5.jpg

İstanbul Türkçesi, Osmanlı’nın imparatorluk dili olarak bir “merkez” olmuştur. Bu merkezde kelimeler incelmiş, Farsça ve Arapçanın gölgesinde sanatlı bir kıvama bürünmüştür. Fuzûlî, bu dilin en parlak yıldızıdır. Onun Su Kasidesinde kullandığı Türkçe, İstanbul’un ince işlenmiş estetik zevkini yansıtır.

Fuzûlî’nin dili, Yunus’un sade Türkçesinden farklıdır: Daha ağır, daha süslü, daha derin metaforlarla bezenmiştir. O, aşkı ilahî bir metafizik hâline getirirken kelimelere bir inci, bir cevher kıymeti kazandırır.

Anadolu Türkçesi ile İstanbul Türkçesi Arasında Dörtyol

İstanbul Türkçesi, dilin standartlaşmış hâlidir; edebiyatın resmi makamı gibidir. Dörtyol Türkçesi ise, bu makamın dışında, halkın gündelik hayatında canlı kalmış bir yan sestir. Burada kullanılan pekiştirme unsurları, İstanbul Türkçesinde bulunmayan bir dil zenginliği sunar. Bu, tıpkı Yunus’un Anadolu Türkçesiyle kurduğu saf, doğrudan dil ile Fuzûlî’nin divan geleneği içinde geliştirdiği yoğun, sanatlı dil arasındaki fark gibidir. Dörtyol, bu iki kutbun ortasında, hem sadeliği hem de yoğunluğu içinde barındıran bir Türkçe mekânıdır.

Dörtyol Türkçesi, Yunus ile Fuzûlî Arasında Bir Köprü

Dörtyol ağzı, Anadolu Türkçesi’nin samimiyetiyle İstanbul Türkçesi’nin zarafetini bir arada taşır. Bu ağızda Yunus’un sade nefesi duyulur; fakat kelimelere eklenen pekiştirmeler, söz dizimindeki incelikler, Fuzûlî’nin sanatına giden yolu da gösterir.

Bir halk anlatısında geçen “uyanmışkine, diyörkine, cenneddĭekinen” gibi ifadeler, aslında dilin halkın elinde nasıl zenginleştiğinin örnekleridir. Burada kelime yalnızca anlam taşımaz, aynı zamanda duygu yoğunluğunu, sözün iç ritmini taşır. Bu da Dörtyol Türkçesini, Yunus’un sadeliği ile Fuzûlî’nin inceliği arasında duran yaşayan bir köprü yapar.

 

Yunus Emre ve Fuzûlî ile Akışkan Bağ

Yunus Emre’nin sade Anadolu Türkçesi ile Fuzûlî’nin Azerbaycan sahasındaki Oğuzca üslubu, Dörtyol ağzında bir araya gelir gibidir. Yunus’un dilindeki yalın ünlü uyumları, Fuzûlî’nin “gönül” yerine “gönlüm”deki ses yumuşatmaları, Dörtyol’da “gånü” ya da “åle” şeklinde karşımıza çıkar . Bu, dilin Anadolu ile Azerbaycan arasında akan ortak bir ırmak olduğunu gösterir. Kanaatimce, bu bağlamda Dörtyol Türkçesi Yunus’un sadelik pınarıyla, Fuzûlî’nin Coşkun deryasında bir dil olarak değerlendirilebilir.

Dörtyol Ağızı, Türk Lehçeleriyle Uzanan Hat

Dörtyol ağzı, Batı Grubu Türkçesi içinde yer alır; yani Azerbaycan ve Türkmenistan Türkçeleriyle ortak bir “Oğuzî damara” sahiptir. Ancak Özbekçe, Kazakça, Kırgızca gibi doğu ve kuzey lehçeleriyle bağı da göz ardı edilemez. Buna rağmen ñ’nin korunması, hece kaynaşmaları, bazı ses değişmeleri, Dörtyol’u yalnızca Anadolu değil, tüm Türk dünyasıyla bağlayan köprülerden biridir. Dörtyol’un dili, bir yandan İstanbul’un berrak Türkçesine yaklaşır, öte yandan Orta Asya’dan esen eski rüzgârların izini taşır.

Felsefi Bir Bakış, Ses ve Varlık

Heidegger’in “Dil, varlığın evidir” sözü Dörtyol ağzını dinlerken bambaşka bir hakikat kazanır. Çünkü burada seslerin değişimi, harflerin düşmesi ya da kaynaşması, yalnızca fonetik bir hadise değildir; insanın dünyayla kurduğu ilişkiyi de açığa çıkarır. Hece kaynaşmaları, insanların gündelik hayatın telaşı içinde sözü kısaltma, hızlandırma eğilimini; uzun ünlüler, sabırla süren bir bekleyişi ya da coğrafyanın yankısını; ñ’nin varlığı, köklere bağlılığın bir işaretini verir.

Dörtyol ağzı, böyle bakıldığında bir “ağız” değil, bir varoluş biçimidir. Çünkü her ağız, kendi insanının mizacını taşır: Dörtyollunun sıcakkanlı, pratik, yer yer telaşlı, ama aynı zamanda köklerine bağlı doğası, seslere sinmiştir.

Felsefi Yorum, Dilin Sadeliği ile Estetiği Arasında

Felsefi açıdan dil, insanın varoluşunu dile getirme biçimidir. Dörtyol Türkçesi, varoluşun sadeliğini, gündelik hayatın gerçekliğini dile getirirken; İstanbul Türkçesi varoluşu sanat ve estetikle yoğurur. Yunus’un dili “öz”ü, Fuzûlî’nin dili ise “biçim”i temsil eder.

Ama asıl hakikat şudur: Öz ve biçim birbirini dışlamaz. Anadolu’nun Yunus’u ile İstanbul’un Fuzûlî’si, aynı dilin farklı yüzlerini temsil eder. Dörtyol ağzı, bu iki yönü bir arada taşıyan canlı bir örnektir.

Dörtyol Türkçesi’nin Felsefi Değeri

Dörtyol ağzı, yalnızca bir dil özelliği değil, aynı zamanda bir kültür ve hafıza taşıyıcısıdır. Onun seslerinde Anadolu’nun iman ve irfanı, İstanbul’un estetik ve sanat ufku buluşur.

Yunus’un sadeliğini, Fuzûlî’nin derinliğini kendinde birleştiren Dörtyol Türkçesi bize şunu söyler: Türkçe, yalnızca bir iletişim vasıtası değil, aynı zamanda bir hakikat yoludur.

Dörtyol’un halk anlatılarında kullanılan pekiştirmeler, üst üste eklenmiş sesler ve kelimeler, aslında dilin insana verdiği imkânı gösterir: Hakikati hem sade hem de derin, hem günlük hem de ebedî biçimde dile getirmek.

Dörtyol Ağzı, Dilin Hafızası, Bir Dilin Yüreği

Dörtyol Türkçesi, bize Türkçenin yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir duygu ve iman dili olduğunu hatırlatır. Yunus Emre’nin gönül Türkçesi ile Fuzûlî’nin derin aşk dili arasında salınan bu ağız, Türkçenin hem halkî hem de yüksek edebî boyutlarını gösterir. Bu yönüyle Dörtyol, bir dil coğrafyası değil; Türkçenin hafızasında yer etmiş bir ruh atlasıdır.

Sonuçta Dörtyol ağzı, Türkiye Türkçesi içinde bir farklılık değil, bir hafıza adasıdır. İstanbul Türkçesi’yle benzerliği, ulusal dilin birlik zeminini; farklılığı ise dilin çeşitliliğini gösterir. Seslerdeki uzamalar, eklerdeki varyantlar, unutulmuş ünsüzlerin korunması, bu hafızanın canlı kalmasını sağlar.

Felsefi olarak bakıldığında Dörtyol ağzı, dilin yalnızca bugünü değil, geçmişi ve geleceği aynı anda taşıdığını ispat eder. Her ağız, aslında bir zaman şerididir; Dörtyol ağızı da Oğuzların tarihinden, Anadolu’nun coğrafyasından, insanın gündelik tecrübelerinden örülmüş bir şerit olarak, Türkçenin zenginliğini ve derinliğini göstermektedir.

 

 

 

Bu yazı toplam 64 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim