Eğer cevabınız "hayır" ise, kaybınız büyük olmuş diyorum. İlk defa Balta limanında kanal arıtma tesislerini geziyoruz. Sonra da Kemerburgaz’da çöpten gübre üreten büyük bir atölye. Taksim metrosu ve İkitelli konutları ...
Feshane’den Dolmabahçe’ye motor gezisinden sonra CRR'de akşam yemeği ve arkasından aynı salonda Ahmet Özhan' dan tasavvuf musikisi ...
Feshane’nin Sadabad salonunda bir panelde "yerel yönetimlerin geleceği" tartışılıyor. Kız kulesinde çay içiliyor ve rehber eşliğinde Boğaz gezisiyle, bu hafta tam bir kültür ziyafeti veriliyor İstanbul’da.
Ayrıca boş bulduğumuz saatleri de Eyüp kabristanını gezerek değerlendiriyoruz. Eyüp kabristanı bir mezarlık değil, bir tarih, bir Açıkhava müzesi. Tepeye doğru aheste çıkıyoruz. .Piyer Lotide ıhlamurlarımızı içiyor ve Haliç’i yahut Altınboynuzu seyrediyoruz. Cerrahpaşa’da tıp tahsili ve uzmanlık sınavı boyunca İstanbul’da on yıl yaşadım. Kendi kendime sordum, acaba ben kaç kere gelip bu asude bölgeyi ziyaret edebilmiştim.
Şimdi fetihten sonrada Doğu Türkistan’dan, Rumeli’ne İslam’ı tebliği için gelen KAŞGARl'leri ziyaret ediyordum. İlk kez onlara fatihalar ikram ediyordum.
Bu yamaçta Fevzi Çakmaktan, Necip Fazıla ve Ahmet Kabaklıdan Esat Coşana kadar tanıdık tanımadık tüm mevtalar için ellerimizi semaya açtık.
Nihayet Sedat Çelikdoğan Bey;
-"Arkadaşlar asıl sizlerin Eyüp Sultan ve Ebu Derya’dan başka sahabeleri de tanımanızı istiyorum. Onlar bizim aziz misafirlerimiz. Resul-i Ekrem’in milletimize emanetleri”
-"Onlar neredeler efendim?"
-"Ayvansarayda." Haydi buyurun gidiyoruz.
Heyecan sarıveriyordu yüreklerimizi. Kimdi bu güzel mücahitler?
Henüz-Feshane’yi geçip Haliç köprüsünün Eyüp ayağında çatısı Marsilya kiremitli
kısa ve zarif minareli bir cami.
Vakit namazından sonra arka bahçedeki kulübede KAB bin MALİK'i ziyaret ediyoruz. Resulullahın mübarek üslubundan İstanbulun fetih müjdesini işitince Medineye sığmaz olmuş. Yerinde duramayıp,ilk fetih ordusuna katılıp Bizans surlarına gelmişdayanmış. Çarpışmış,yaralanmış,verilen her göreve koşmuş.Ancak kritik b-ir görevdeyken surların dışında şehit düştüğü haberi ulaşıvenniş ordugaha. Şimdi o,beyaz taş ve kırmızı tuğlalarla inşa edilmiş bir mescidin yanı başında ...
Yeni yeşeren taze çimenler üzerinden Ebu ŞEYBE -El Hudri, Ahmet Ensari ve hemşehrisi Hamidullah Ensariye doğru yürüyoruz.
Yine sur boyunca zamanla üzerleri toprakla dolan derin hendeklerin içindeki şehitlerimiz ve taundan (veba) vefat eden üç bin beş yüz sahabe içitıdilimizde fatihalarla dolaşıyoruz. Haliçin karşı yakasında Fatihten kalma taş kızak tersaneleri bizi seyrediyor. Haliçin suları kıpır kıpır. Yıllar yılı önünden geçtiğimiz ve farkında dahi olamadığımız
Medineli Muhammed... Ağır yaralıdır Muhammed ve tedavisi sürmektedir. Ateşler içindedir. Kaldığı hücrede Resulullahı görür düşünde;
-"Zemzemi özledim Ya Resululllah" der.
Peygamber buyurur ve parmağıyla işaret ederek;
-"Bir kuyu aç şuraya!"
Kuru heyecanla kazılır. Haliçe uzaklık iki yüz metredir. Bir su çıkar ki tadı aynen zemzem. Biz de içtik tas tas. Zemzemin asli kuyusundan içiyor gibiydik.
Az yukarda EBU ZER EL-GIFARİ. Yine çevresinde küçük bir mescid. Yüksek ağaçlar araşın da kumrular ve güvercinlerin ötüştüğü bir sahanlıkta ...
Tekırar aşağıya doğru dört elif miktarı mesafede Hz. CABİR. Kiliseden camiye tebdil edilı\niş olan mabette Cuma namazı kılmak üzere hazırlığımızı yaptık. Hutbeyi dinlerken Hz. Cabir sanki karşımızda bağdaş kurmuş oturuyordu. İstanbulu fethe gelen mübarek orpular içinde kuşatmaya katılmış. Fakat 697 yılında tam doksan üç yaşında iken şu anda bulunduğu yerde şehit düşmüş. Kuşatmalarda yaşına rağmen ordunun sancaktarıdır. Raşit halifelerin dördüne de danışmanlık yapmış. Çoğu Buhari’de kayıtlı binin üzeri11de hadis rivayet etmiş.
İstanbullun mutlaka fethedileceği müjdesini Resulullahın mübarek dudaklarından işitince artı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.