• İstanbul 24 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 24 °C
  • Konya 20 °C
  • Sakarya 20 °C
  • Şanlıurfa 25 °C
  • Trabzon 24 °C
  • Gaziantep 23 °C
  • Bolu 17 °C
  • Bursa 22 °C

Dr. Mehmet Sılay: İRAN

Dr. Mehmet Sılay: İRAN
Allahu Ekber Humeyni Rehber

6.10.2023

1-Ankara Esenboğa’dan THY ile kalkıp, Tahran İmam Humeyni Havaalanına ineceğiz inşallah. Toplam 40 kişilik gurubun yarısı hanım. Altı kişi İstanbul’dan yola çıkmışlar şimdiden. Rehberimiz önce onları karşılayacak. Gurupta çok sayıda Tıp doktoru ve ilahiyat kökenli yol arkadaşlarımız var. Aramızda mesajla haberleşiyoruz. Seyahat heyecanına kapılan bazı dostlar Havaalanına 3-4 saat önceden gelmişler.

Organizatör Maraşlı Kürşat Şahin listede adı yazılı arkadaşlarımızı daha yakından tanımak, ihtiyaçlarını hal-hatır sorarak öğrenmek ve moral vermek için Esenboğa’ya kadara geliyor, ayak üstü sohbet edip ayrılıyor.

İRAN İSLAM CUMHURİYETİ

Burası İran İslam cumhuriyetidir, nüfusu 87 milyon % 98 Müslüman %2 gayri Müslimdir. İran coğrafyasının iki ucu arasındaki hava sıcaklığı farkı bazen 50 dereceye kader ulaşabilmektedir. Kuzey ve kuzey-batıda Elburz ve Zagroz dağları güney ve güney doğuda Deşt-i Kevir dediğimiz büyük bir çöl alanı var. Bitişiğinde bir çöl daha Deşt-i Lut. Dünyanın en sıcak çölü Hafazanallah bazı günler 78 derece.

Kuzeyde Hazar Denizi, Türkmenistan ve Azarbaycan, güneyde Basra körfezi ve Umman denizi ile kuşatılmıştır. Doğuda Afganistan ve Pakistan, batısında Türkiye ve Irak kara sınırı uzanır.

İran Humeyni’yle başlayan Parlamenter Monarşi ile yönetilmektedir. Önce rehberlik sonra Cumhurbaşkanı İran’nın en yüksek makamıdır. Cumhurbaşkanı dört yılda bir halk tarafından seçilmektedir, rehberlik makamı dediğimiz İslami şûra meclisi geniş yetkilere sahiptir. 1990 yılında Mekke sokaklarında yükselen “Allahu Ekber Humeyni Rehber!” avazeleri kulaklarımızda çınlamaktadır.

Muharrem ayında düğünler yapılmaz. Çarşı-pazarda müzik yasaktır. Kerbela faciasını tel’in ve Hz. Hüseyin Efendimize saygı ve bağlılıklarını ifade etmek için dövünür, çırpınır ve kan revan içinde kalarak kendi kendilerine adeta işkence ederler. Törensel ritüellerde tefrit ve ifrat vardır, gereksiz mübalağa vardır.

Erdebil, Urumiye ve tebriz’de Türkçe konuşulur. Güney Azerbaycan burasıdır. Vandan Tebrize kara yoluyla üç saatte ulaşılabilir. Hazar denizi kıyıları yemyeşil ormanlarla kaplıdır. İranda ılık sahiller, stepler, çöller ve yaylalarla uzayan Türkiyenin iki mislinden geniş bir yaşama alanı vardır. Körfezde Kiş adaları turizme açılmış. Erdebil Şah İsmail için dini ve siyasi başkent olmuştur. Tebriz; Akkoyunlu ve Karakoyunluların başkentliğini yapmıştır. Nişaburda şair Ömer Hayyam ve Baba Tahir kabri şerifleri ziyaret edilebilir.

 

İRAN’DA BİR GÜNDE DÖRT MEVSİM

 

Aynı gün içinde soluduğumuz hava Tebriz’de 13 derecedir. Körfezde 50 derece, Deşti Kevir fakat daha çok Lut çölünde de 70 derecedir.

Dünyanın en büyük Kapalı Çarşısı’nın Tebrizde olduğu söyleniyor. Erdebilde Şah İsmail ve dedesi Şeyh Cüneydin ebedi istirahatgahları sevenlerince ziyaret edilir.

 

İRAN’A GİDİYORUZ

 

Dost sohbetlerinde konuşuyoruz. İran’ı gezip görmek için çok mazeretimiz, çok sebebimiz, çok mecburiyetimiz var. Dört asır süren Selçuklu Devletimizin kurucusu Tuğrul Bey, Celaleddin Melikşah, babası Muhammed Alpaslan, Muhammed Tapar, Ahmet Sencer, Dirayetli vezir Siyasetname yazarı NİZAMULMÜLK, Ömer Hayyam, Şehnamesiyle Fİrdevsi Tusi, Osmanlıda Divan edebiyatının gelişmesinin öncüleri Bostan ve Gülistanıyla Sa’di Şirazi, ve Divanıyla Hafız nihayet “Subhani Ene Maazzama Şani!” şathiyesiyle Bayezıt Bestami.

Medeniyet insanlığın ortak mirası olan Persepoliste Tahti Cemçit ibretle görülmeli. Yezd’de evlerin damları üzerinde daha çok gördüğümüz, el yapımı Klima cihazı gibi yükselen Rüzgar Siperleri görülmeli. Tahran’da Azadi Kulesi, Nakşi Rüstem-Nekropolis’te, yine İsfahan’da Allahverdi Han Köprüsü.

Tarih koridorunda Erdebil’de Şah İsmail, dedesi Şeyh Cüneyd ve Safevi Devletine adını veren Şah İsmail’in dedesi Şeyh Safiyuddin Erdebili’dir.

İnşallah İran’a gidiyoruz, gönül dostlarıyla birlikte bir Kültür gezisi programladık.

Bazıları gözlerini büyüterek bize dönüyorlar: “Ama İran’da can güvenliği var mı? Meydanlar karıştı.” Var tabi hem de Türkiye’deki kadar. Daha önce de gitmiştim. Gece-gündüz gezmeye doyamadım. Bir ülkeyi ve halkını tanımak için oraya gitmek gerekiyor. Objektif olmak ve izlenimlerimizi bir fotoğraf makinası sadakatiyle görüntüleyip kaleme almak bize yakışır. Ön yargılar bize göre değil. İstatistiklere göre İranda en düşük suç oranı ve etkin bir polis gücüne sahip. İranlılar ailecek gezmeyi severler. İsfahandaki Bezmi Cemşittte bir yeşil alan ortasında yere örtülerini sererek yayılı ve evden getirdikleri yemeklerini gülerek konuşarak mutlulukla yerler. Nezaket kurallarına uygun davranırlar. Bu nedenle her yer huzurlu ve güvenlidir. İstisnalar yok mu? Elbette var. Akşam yemeği için İsfahan yakınlarında bir Selçuklu Kervansarayında mola vermiştik. Kalabalık guruplar salonları doldurmuş çocukların dolaştığı koridorlar çok hareketliydi. Muzaffer Hocanın elini yıkarken kenarda bırakıp unuttuğu cep telefonu kayboldu. Aradık umutla bulunacağını bekledik. İrandan ayrılana kadar umudumuz davam ediyordu. Üzüntümüzü anlatmaya gerek yoktu.

İran Türkiye’den gelenlerden Vize istemiyor. Bu kendilerine özgüven ve bize olan güven göstergesiydi. Türkiye de İran vatandaşlarından 90 gün süreli ve turistik amaçlı seyahatlerde vize istemiyoruz.

REXAN OTEL

Biz Tahran Havaalanına alaca şafakta iniyoruz Elhamdulillah. 40 kişilik gurubumuzu anadili Türkçe olan Tebrizli Rehberimiz AYDIN bey karşılıyor. Biz bekleyip turnikeden aldığımız valizlerimizle, önümüze düşen şirket sahibi Human Bey ve Aydını takip etmeye başlıyoruz. Önceden kulağımıza üflenen “Bir otobüse binip şehirdeki bir otelde bir-iki saat dinlenecek, sonra kahvaltıyı takiben Tahran’da panoramik geziyi başlatacaktık.”

Daha pratik bir gelişme yaşıyoruz. Yürüyerek havaalanı binasının içinden dışarıya bir bahçeye çıkıyoruz. Karşımızda modern bir otel binası. Rexan Otel. Cümle kapısından giriyoruz. Pasaportlarımızı verip resepsiyondan kapı anahtarlarını alıyoruz. Otelde kısa bir ihtiyaç molası yerine iki saat dinleniyor duşumuzu abdestimizi alıp bavullarımızla birlikte kahvaltı salonuna iniyoruz. Sonra salonda toplanıyoruz. Bu güzel bir değişim ve gelişim oluyor hepimiz için.

BAŞKENT TAHRAN

 Temiz bir şehir. Nüfusu 20 milyon. İran nüfusu da bizim kadar 87 milyon. Sembolü Azadi Meydanı ve Milad Kulesi. Bayrağının renkleri yukardan aşağı Kırmızı, beyaz ve yeşil. Ortada ALLAH Lafzı Celali. Seçilmiş Reisicımhuru İbrahim Reisi, dini lideri de Ayetullah Ali Hamaney. Cuma Camiinde mihrabın solunda Humeyni ile Hameney’in resimleri asılı. Caminin içinde resim olmamalı. Bu yanlış.

Ulusal yemekleri Çelov Kebab. Etli Pilav veya Pilav üstü kebab. Bugün Cuma İran’da tatil günü. Aslında Perşembe ve Cuma resmî tatil. Trafik daha seyrek yani iyi. İran’da benzin sudan ucuz. Trafik bir felaket diğer günlerde. Tahran’da yaşamak çok zor fakat kazanç diğer illerden daha yüksek. Derbend, Tahran’da bir mesire alanıdır. Tahran’ın kuzeyini Hazar Denizi’nden ayıran ELBURZ sıradağları Tebriz’den başlar Türkmenistan sınırına yakın Meşhed’de sona eser.

 İranın Tahran’dan sonra ikinci büyük şehri olan Meşhed, Türkmenistan sınırına yakın, sekizinci İmamın türbesinin olduğu önemli bir şehir. Tebriz ise Türkiye sınırına yakın, İran Türklerinin siyasi ve kültürel merkezidir.  Yine Tebrizden başlayan Zagros sıradağları güneye doğru uzanır ve Şirazda sonlanır.

 İran, İslami dönemde asırlarca Türk hanedanlar tarafından yönetilmiş. Büyük Selçuklu Devleti, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi, Afşar ve Kaçar Hanedanları ülkede medreseler, Camiler, Meydanlar Köprüler bırakarak Tarihe veda edip gitmişler. Adaletle yönetenlerden Allah razı olsun.

İranda Devletin Mezhebi Şia-İsna aşer Şiası-On iki İmam Şiası SAFEVİLER’le başlar. 1501 Erdebili, Şeyh Safiyuddin İshak Erdebili ile başlar. Kendisi Akkoyunlulardandır. Siyaseten başlatılmıştır. Osmanlılarla Anadolu’dan Avrupa’ya doğru ilerleyen Sünni İslam’a karşı alternatif bir güç olacaktı. Uzun Hasan Erzincana kadar geldi ancak Otlukbeli’nde Fatihin önünden canını zor kurtararak geri döndü 1476. Aynı şekilde devamlı Osmanlıyı tehdit eden Şah İsmail Çaldıranda ordusu dağılmış olarak Çaldıranda Yavuz Selim’in önünden kaçarak canını kurtarabilmişti 1514.    

 Önceki İlim adamları şairler, mutasavvıflar Mesela Divan sahibi Şair Hafız ve Sadi Şirazi, Müfessir Tefsiri Kebir sahibi Fahreddin Razi, şair Ömer Hayyam, Mutasavvıf Feridüddini Attar ve Molla Cami Sunnidirler. 

Tahran’da bir semtten diğerine gitmek için dakikalar değil SAAT’ler zaman birimi olarak kullanılır.    

Devlet 1979 Humeyni ile başlayan İslam devrimiyle birlikte dini hayatın ihyasına yönelmişti. İçi doldurulmayınca bu yöneliş azaldı. Ulusallaştı ve sekülerleşti. Cem’i takdim ve Cem’i te’xirlerle Namaz üç vakte indirildi. Namaza yönelenlerin sayısı %10-15’ler indi. Her şehirde bir büyük camide Cuma namazları birlikte kılınır. Sunni ve Şii aynı camide kılarlar. Ayırım yoktur.

Gezi bittiğinde, İlk gün en yorucu günümüz olarak hatırlanacaktır.

Tahran’da trafik günün her saatinde sıkıntılıdır. Cuma İran’da tatil günüdür. Bizdeki Cumartesi ve Pazar günü gibi. Cuma namazı için hazırlanan Müslümanlar memnun oluyorlar. Biz ise Cumartesi Yahudi vatandaşlarımızı, Pazar günü de Hırıstıyan vatandaşlarımızı memnun ediyoruz. Yalan mı? Bugün yollar biraz tenha olabilir.

Başkent Tahran’ın Azadi Meydanında PERS İmparatorluğunun kuruluşunun 2500. Yılını temsil eden bir anıt yapılmış. Ortada Milad kulesi. Etrafında geniş ve yeşillendirilmiş bir alan. Büyük bir israf. Şah pehlevinin tekebbür kulesi.

PARA BİRİMİ TÜMEN

Tümen çok değer kaybetmiş. Bizim paramızla mukayese ediyoruz. Tümenden önce dört sıfırı atıyor sonra ikiye bölüyorsunuz karşınızda Türk Lirası çıkıyor. Yaptığınız alış-verişte iki yüz Tümen ödeyeceğinize yüz TL veriyorsunuz karşılıyor. Ve İran esnafı Türk parasını da kabul ediyor. Paramızı dolar gibi kullanabiliyoruz. İsfahan ve Şiraz’da bu konuda rahattık.

İranda zengin çok zengin olmuş. Fakir de çok fakir düşmüş. Orta tabaka nerdeyse silinmiş.

Milad kulesi 438 metre yüksekliğinde. Humeyni ile başlayan İslam devriminden önce yapılmış. Tepesinde bir lokanta var. İyi çalışıyor. Bizim Çamlıca kulesi gibi.

Tahran’da ve diğer Şehirlerde yollar artan nüfusa dar geliyor. İran’da kadınlar hayatın her alanında yer alıyorlar. Başörtüler var ama çoğunda biraz geriye kaymış. Saçlarının yarısı örtülü. Geniş ve siyah bir çarşafı omuzlarında taşıyorlar. Pantolon bu görüntüyü tamamlıyor. Sokaklarda, Kafelerde gençler “İslami Toplu yaşam kurallarına” riayet ederler. Trafikte bizler gerilirken onlar rahatlar. Onlar “ Trafik Tahranda sabrınızı arttırır “diyorlar. Ayrıca çarpıcı bir izahta bulunuyorlar; İranda her yemeğe konan SAFRAN hafif bir uyuşturucudur. Bir ay İranda kalın sizler de bizim gibi güler yüzlü ve sabırlı olursunuz.

İki tarafta yükselen koyu gölgeli Çınarlarla Tahran’ın en uzun ve geniş caddesi VELİ ASR’dır.

Çoğu Şah Rıza Pehlevi’den Tahran’da geriye kalan israf ve Debdebe anıtlarıdır.

Diğer Türbelerde olduğu gibi Humeyni’nin Mezarı da altın sarısı kubbeler renkler ve aynalarla parlatılmıştır.

Ömrü kısa sürse de ZEND hanedanı Şirazı Başkent yapmıştı

İranda dört büyük şehri tanımamız gerekir. Tahran bizim İstanbul gibi 17-20 milyon arası bir nüfus patlaması vardır. Gece ve gündüz nüfusu farklıdır. Sırayla MEŞHED 4 milyon, İsfahan 3.5 milyon, Şiraz 3 milyon ve Tebriz 2.5 milyon nüfusu barındırır.

  İRANLILAR

İranlı güler yüzlü ve kibardır. Evde veya iş yerinde sokakta birbirlerine kızma, bağırıp çağırma yoktur.

İranlıların %80’i Türkiyeyi gezip görmeye geliyorlar Tatillerinde hedefleri Türkiye, özellikle İstanbuldur. Devrim Muhafızları ülke güvenliğinin sigortasıdır.

Tahran’ın panoramik şehir turundan sonra Rey’de bizi bekleyen ve Burcel Tuğrul’da mukim Alpaslan’ın amcası ve Bağdat Hilafetinin koruyucusu Tuğrul Beyi ziyaret ediyoruz. Tuğrul Bey ilk defe Gaznelilere karşı kazandığı 1040 yılındaki Dandanekan zaferiyle Selçuklu devletini kuvvetlendirmiştir.

İran nüfusunun 87 milyon olduğu bize bildirildi. Bunların 30 milyonu Türkçe ve şivelerini konuşan Azerbaycan Türkleri, Kaşkaylar ve Türkmenlerdi. 200bin Beluc, 100 bin Ermeni, 40 bin Yahudi ve 300 bin Farisi-Zerdüşt asırlardır birlikte yaşıyorlar.

Kaşkay’lar en çok kışın Şiraz ve yazın da Susa şehirlerinde yaşıyorlar Burada göçebe Türkmenlere Kaşkay diyorlar. İran coğrafyasının Yörüklerini teşkil ediyorlar. Kökenleri Doğu Türkistan’ının başkenti Kaşkar’dan batıya göçen Uygur asıllı topluluktur. Ülke genelinde toplam nüfusları 3 milyon cıvarında’dır. İsimler arabalara marka olarak da verilmiştir. NİSSAN KAŞKAY gibi.

REY ŞEHRİNDE TUĞRUL BEY!

Tuğrul Bey Abbasi halifesini Şii baskısından kurtarmak için 1055 yılında Bağdat üzerine yaptığı seferde Şii Büveyhoğulları’nın varlığına son verdi. Sunni Abbasi Hilafetinin koruyuculuğunu üzerine aldı. Halife kaim Onu Rükneddin – Dinin direği ilan etti. Tuğrul bey 1063 yılında ve 73 yaşında vefat etti. Feodal geleneklere göre en büyük erkek evladı devlet başkanı olurdu. Ancak Tuğrul beyin hiç Çocuğu yoktu. Yerine yeğeni Çağrıbey oğlu Muhammed Alpaslan geçti.

Mezarı Rey şehrinde ve Burcel Tuğrul’dadır. Ziyaret ediyoruz. Ruhu şerifine Fatihalar ikram ediyoruz.

Türbedar Kamberi heyecanla bize Tuğrul Beyi ve bu türbe hakkında bildiklerini bize anlatıyor. Tuğrul bey bu kapının üzerinde ve iki duvar örgüsü arasında durmaktadır. Eski çimento saruc ile yapılmış. Bu harç yumurta akı, deve kılı, alçı, kül ve granit taşlarla örülmüştür. Burcel Tuğrul aynı zamanda bir Güneş saatidir. Akustik ve eko mükemmeldir. Bu yapının mimarı Esedullah Merağ’dır. Türbedar Kamberi Bey Tuğrul beyin mezarının girişte, batı kapısının tam karşısında, tuğlalarla örülü üst kapı aralığında olduğunu gösteriyordu. Artık tespit kolaydı Jeo Radar veya Jeo Zonografilerle belirlenebilirdi.

Tahran’ın diğer anlamı: “Bağın Eteği”dir. Tahran 1876 yılında sadece bir köy idi. Kaçar Hanedanından Ağa Mehmed Han Kaçar tarafından Başkent olarak seçildi. Tahran bu yıllarda Rey şehrinin bir kasabası olarak adı geçiyordu. Hızla büyümeye ve başladı. Şimdi Rey Tahran’ın bir semti konumunda. Tahran Trafiği bir hayal kırıklığıdır. Ancak yirmi yıl önce yapılan Metro ile ulaşım, halkı biraz rahatlatmıştır.

 Rey’den sonra yola revan oluyoruz. Trafik levhalarında Kum şehrine girdiğimiz yazıldı. Büyük garajın önünde otobüsümüz parketmişti. Şehirler arası vasıtaların şehir merkezine girişi yasak imiş. Yol kenarında bir durakta toplanıyoruz. Gelen bir Belediye otobüsüne binerek şehir merkezine doğru gidiyoruz. Rehberin belirlediği noktada yine topluca iniyor ve 8. İmam Rızanın kız kardeşi adına yapılan ve içerde Onun süslü pırıl pırıl parlayan türbesinin bulunduğu camiye iki ayrı kapıdan giriyoruz. Çok kalabalık. Hanımlar başörtülü oldukları halde ayrıca Çadır denilen tek parça örtülere bürünüyorlar. Birlikte veya yalnız fotoğraflar, selfiler hatıra olarak çekiliyoruz. Masume Fatma türbesi camlar, aynalar, renkli çiniler ve fayanslarla parıltılar içinde bir türbe. Batmanlı dostumuz öğretmen Şefik hoca imam oluyor, öğlen ve ikindin namazlarının seferi ve cem’i takdim niyetiyle kılıyoruz.

                        Hz. Ali Efendimizle başlayan On iki İmam listesini sunuyoruz.

                      1-Hz. Ali Efendimiz

2-İmam Hasan

3-İmam Hüseyn

4-Zeynel Abidin

5-Muhammed Bakır

6-Cafer Sadık

7-Musa Kazım

8-Ali Rıza

9-Muhammed Taki

10-Ali Naki Hadi

11-Hasan Asker

12-Muhammed Mehdi.

 

Şia bilincinin merkezi Kum şehridir. Şia-İsna aşer Şiası yani ON İKİ İMAM ŞİASI- eğitimi en çok Kum medreselerinde verilir.

Kum Arapça “Kalk” demektir. Medreseleriyle ünlüdür. Burada 8. İmam Rızanın kız kardeşi Fatma-Masume cami ve kabrini ziyaret ediyoruz. Çini süslemeler, altın yaldızlı kubbeler, mozaik türü aynalarla kaplıdır çevreniz. Görkemli camekanlarla döşeli duvarlar bazılarını etkiler. Süslemede bir abartı ve mübalağa vardır.

Ziyaretçiler için Ağıt gelenektir her türbede. Geçmişi hüzün ve nefretle anma Şia’da bir etkin ritüeldir. Birer çarpıcı sosyolojik olaydır ziyaretler. Kum’da dini elitin yetiştirildiği, axund ve Mollaların eğitim merkezidir.

Kumda yani Şia Eğitim Merkezinde de Avrupa’dan, Uzak Asya’dan ve diğer İslam ülkelerinden gelen yabancılar ve turistler rahatsız edilmezler.

SECDE TAŞI

İstanbul’da Caferilerde görmüştüm secde edilen yere bir küçük yassı düzgün kenarlı kiremit bırakıyorlar, alnımız onun üzerine geliyordu. Kum şehrinde namaz kılarken hemen herkesin secde taşlarını kullandıklarını görüyorduk. Temiz bir yere alnımızı koymak için secde taşı gerekli oluyordu. Ayrıca sıcaktan yüzümüzü korumak için gerekliydi. En muteber Secde taşı Kerbela toprağından yapılanlardı.

Burası Desti Kevir Çölünün ortasında suları bol bir bahçedir.

Şehir çok sıcaktır. Çevresi Kevir Çölü-Deşti kevir ile çevrilidir. Panaromik şehir turundan sonra Fin Bahçelerini görüyoruz. Kaşan’ın tarihi evleri ilginç yöntemlerle serinletiliyor. Hava sirkülasyonunu düzenleyen tavandaki mimari girişime TABATABAİ diyorlar. Amir Kebirin katli olayını heykellerle canlandırmaya çalışmışlar. Tarihi Fin hamamını açıklamalarla gezdiriyorlar. Ortada küçük havuzlar, içinde berrak suların şırıltıyla aktığı ince arklar ve çevre ağaçlık yemyeşil. Sırayla Safevi Köşk, Kaçar Köşkü ve Fin Hamamı. Emir Kebir bu hamamda hazin biçimde katledilmiş. Arkasında iki cellad ve bizim Sultan Aziz gibi bilek damarları kesilerek kan kaybıyla yavaş yavaş ölüme doğru yürüyor. Emir Kebir çok sevilen, becerikli ve yetenekli bir Vezir idi. Kıskanıldı. Müzeye çevrilen Fin hamamı içinde bir animasyon resimle tirajik olay anlatılır.

Kaçar hanedanından Nasreddin Şah sarhoşluğu sırasında çok sevdiği ve takdir ettiği Emir Kebiri öldürmeye karar verir. Hem Vezir Emir Kebir,hem de Hanedan için Kötü bir son olmuştur.

Büyük çöl Desti kevirden başka daha güneyde Dünyanın en sıcak çölü Deşti Lut uzanır, Afganistan sınırına doğru devam eder. Deşti Lut bazı mevsimlerde 80 derece sıcaklıktadır.

Kaşan’da Kaçarların yaz sarayı artık dökülmeye başlamış.

İran tarihinde sırayla Ekameniş, Selçuklu ve Safevi dönemlerinde halkın en zengin ve hayat standardının en yüksek olduğu dönemlerdir.

İsfahana 35 kilometre kala Sah Abbas kervansarayına ulaşmıştık.

Akşam yemeği için mola verilecekti. Güzel bir park alanına otobüsümüzü çektik. Masalar temiz, garsonlar eğitimli.

Biz Selçuklulardan günümüze sapasağlam kalan Şah Abbas Kervansarayında İran’ın Geleneksel menüsü olan Çelov yani Pilav üstü kebap afiyetle tadıldı. Sonra safranlı şekerli çaylar içildi. Serin avluda gezintiyle sohbet ve hatıra fotoğraflar çekildi. Tam gitmek üzereyken prof. Muzaffer Kırış hocanın cep telefonunun kaybolduğu haberi bizi şaşırttı ve üzdü.

Akşam serinliğine rağmen hava hala sıcak 30 Derece.

İranda Devlet dairelerinde çalışabilmenin önceliği Şii olmaktır. Şiiler tercih edilir.

Ülkenin üçüncü büyük şehridir. Bir dönem Selçuklu Başkenti olmuştur. Safevi Devleti döneminde de Başkent idi. Çok sayıda tarihi eser ve ziyaretgah mevcuttur.

Halk arasında konuşulur “İsfahan Nısfı cihan. Egerçi Tebriz nebaşet.” İsfahan cihanın yarısıdır Eğer Tebriz olmasaydı. İkisi de güzeldir. Mübalağa ve abartmalarla ikisine de bir başka tad geliyor.

Şüphesiz İsfahan çok etkileyici bir şehir. Ortasından bir nehir geçer: ZAYENDE RUD. Bu nehir olmasaydı İsfahan bu kadar zarif olamazdı derler. Su olmayan şehirler terk edilmiştir tarihte.

Farsça Zayende hayat demektrir. Rud ise Nehir. Hayat nehri veya bileşik bir kelime olup Hayat veren nehir olarak anlaşılır. Nehir üzerindeki on iki köprü tarihi niteliktedir. Şehirde insanların günlük hayatı bu köprüler ve köprü ayakları üzerinde yaşanır. 33 gözlü köprü görülmeye değer. Bu köprüler insan ve taşıt geçişleri, dinlenme ve gezinti, serinlemek, baraj ve set gölleri için kullanılır. Sadece Zayendu Rud nehrinin çevresine çok vakit ayırmak gerek. İsfahanı yeterince tanımak için bir hafta yetmez. Bizim ziyaretlerimiz tadımlık. Zayende Rud Hayat veren nehir anlatılmaz yaşanır.

İsfahan bizim İstanbul gibi tarihi bir şehirdir. Kelime anlamıyla Espahan: İsfahan olmuş. Espahan Süvari demektir. Ata iyi binen usta süvari. Arapça da P harfi yoktur. Böyle değişerek fonetiği İsfahan olmuştur. Burada yaşayan islam sanatları müzesi görülmelidir.

İsfahan üç imparatorluğa başkent olmuştur.

10 ve 12. Yy.Büyük Selçuklu Devleti’nin başkentidir. En mutlu yıllarını SAFEVİLER döneminde yaşamıştır.

33 Kemerli köprü olan Siyesepol Köprüsünün diğer adı Allahverdi köprüsü idi. Allahverdi Han Şah İsmail’in veziridir. Diğer biri Kacu Köprüsü: Hoca Köprüsü’dür. Yine diğer adıyla Beylerbeyi Köprüsü olarak bilinir.

Humeyni devrimiyle başlayan uygulamalarla bu isimler değişmeye başladı.

Eğitim ve mensubiyet bilinciyle içi doldurulamadığı için “İslam Devrimi” İran’da “ulus devlet’i” hortlattı.

Safevi döneminden kalan altı tarihi köprünün hepsi de Türk hanedanlara aittir. O dönemin estetiğini, mimari seviyesini yansıtır. Bu köprülerin ayaklarındaki çayhanelerde çay ve nargile içilir, sohbet edilirdi. Burada huzur ve dinginlik vardı. Sohbet için herkesin çok uzun zamanı vardır. Nehir kenarlarında akşam serinliğinde gezintiye çıkılır. Aslında ortasından nehir geçen şehirler döşenen köprülerle şehri yaşanabilir ve estetiğiyle de dünyaya tanıtımı yapabilirler. Cadde boyunca dikili ve yolu gölgeleyen çınarlarla güzelleştirilmiş İsfahan.

İsfahan’daki kırk sütunlu sarayda muhteşem bir ahşap işçilik vardır. Karşımızda yirmi sütün ama havuza yansımasıyla kırk sütun olarak görüyoruz. Çevremiz bakımlı bahçelerle kuşatılmış. Bir salonu süsleyen resimlerde çaldıran savaşı resmedilmiştir. Çaldıran Savaşı Osmanlı-Safevi yahut Yavuz Selim ile Şah İsmail arasında yaşanmıştır. Tablonun alt köşesinde bir not vardır.

  • “Savaşı silah ve cephane eksiği yüzünden kaybettik.” 23 Ağustos 1514

Şah İsmail ile Yavuz Selim arasındaki hediyeleşme seviyesi ilginçtir. Şah İsmail Yavuz Sultan Selim’e bir elçiyle kutu içerisinde hediye gönderir. Kutu açıldığı zaman içinde at fışkısı vardır. Kötü bir koku yayılır. Bu hakaret maksadıyla gönderilmiştir. Yavuz Selim Şah İsmail’e benzer bir kutuyla İstanbul’da imal edilmiş güllü lokum gönderir. Altında bir not “İsmail, her insan muhatabına kendi yediğinden ikram eder!”

NAKŞİ CİHAN MEYDANI:

Avlunun çevresi antikacılarla dolu. Bu meydan daha önce atlarla oynanan çevgan ve polo oyun alanıdır.

            ÂLİ KAPI SARAYI:

Burada spor seyirciler tarafından temaşa edilirdi. Âli Kapı büyük kapı anlamına gelmektedir. Yanda İmam Camii bir mimari harikasıdır. İsfahan’da yükselen iki minare ziyaret ediliyor.

İstanbulumuzda da bir “Bab-ı Ali”miz var. Hem de hakkında bir tekerleme var; “ Bab-ı Ali Yüksek Kapısından Mürur edip geçerken Yek Bir atlı süvariye tesadüfen rast geldim!” Her kelime bir kere daha tekrar edilmiştir. Bir edebi marifet.

            MENAR CUMBAN-TİTREYEN MİNARELER veya SALLANAN MİNARE:

Abdullah Garledani’nin türbesi üzerindeki iki minarede bir şov yapılıyor. Bu minarelerden birine yarım saatte bir görevli çıkıyor. Kenarından tutarak sallamaya başlıyor. Diğer minarede sallanıyor bu sefer. Minare kaidesinden sallandıkça zeminde hazırlanan mimari tarzından dolayı diğer minarede sallanıyor. Şarka ait basit bir zevk ve kurnazlık. Bir gün küt diye kırılacak ve muhtemelen görevliye ve seyredenlere zarar verecektir.

 

           ATEŞGEDE-ATEŞ TAPINAĞI

İmam meydanında minaresiz Şeyh Lütfullah Camii hafızamıza iz bırakanlardan oldu. Bu caminin hanımlar için inşa edildiği anlatılır.

 

            GÜVERCİN KULESİ

İsfahan şehrinin kavşaklarının birinde 20 metre yüksekliğinde kerpiçten yapılmış bir sütun görüyoruz. Çok gözlü bir güvercin yuvası. Eskiden şehrin haberci güvercinleri burada beslenilir ve burada çoğalırmış.

İki gece iki gün kaldığımız İsfahan’dan Yezd’e doğru yola çıkıyoruz. İki saat sonra İslami dönemden önce tarihi eserlerin bulunduğu MEYBOD şehrinde mola veriyoruz. Narin Kalesi, Güvercin Kulesi, Su Sarnıçları ve Kervansarayı görülmeye değerdi. Bölgede Güvercin Kuleleri bir sektör olmuştu. Her hafta çuvallar dolusu güvercin gübresi toplanıp tarımda kullanılıyordu. Güvercin gübresi sonraki asırlarda barut imali ile debbağcılıkta yani deri üretiminde kullanılıyordu.

Meybod Alabastır taşının da üretim merkezlerinden biridir. Güvercin Kuleleri özel olarak yapılırdı. Yem ve su verilen güvercinler bu kule çevresinde yaşar ve bu yapı içinde üreyip çoğalırlardı. Meybod Deşti Kevir-çölünün ortalarındaydı.

Kerpiçten yapılmış ve çamur sıvanarak kubbeden çok piramide benzeyen el yapımı iri buz dolabına benzeyen yapılar görüyoruz. Yeraltından akıtılan kanallarla asırlar boyu, içmek ve kullanmak için su temini mümkün oluyordu. Yeraltı kanallarından sular akıyordu. Şimdi Kurumuş. Zagros dağlarından getirilen kar buzdolabı adı verilen bu yapıların içine ve toprağın üzerine kar yığılıyordu.

Nihayet Vank Ermeni Katedrali yanındaki binada bir yalan tekrarlanıyor. Türkiye düşmanlığının “Ermeni Soykırımı” profesyonel iftirasının anıtına İran izin vermiş. Bilinçsiz ŞİA yöneticileri Ermeni vatandaşlarına Fransa ve Amerika’daki Ermeni Lobilerinin para desteğiyle yapılmış. Burada bir Türkiye Haritası üzerinde kırmızı ışıklar yanıp sönüyor. Yanar vaziyetteki ışıklar şimdi Türkiye’de Ermeni nüfusunun yaşadığı şehirleri temsil ediyor. Sönen kırmızı ışıklar ise sözde soykırıma uğrayan Ermenilerin lokasyonlarını temsil ediyor. Kendin pişir kendin ye yahut kendin çal kendin oyna.

MELİKŞAH ve NİZAMÜLMÜLK

Şu anda bulunduğumuz mekân Mogol saldırısıyla yakılıp yıkıldıktan sonra elimizde kalan küçük avlulu bir ev. Burada Nizamülmülk medresesi vardı namı diğer Nizamiye Medresesi. Nizamülmülk Fetö’nün orijinali olan Hasan sabbah fedaileri Haşhaşiler tarafından katledildiği bu bahçeye defnedildi. Bir ay sonra da Bağdat’ta zehirlenerek katledilen Melikşah da getirilerek bu bahçeye ve Nizamulmülk’ün yanına defnedildi. Melikşahın eşi Terken Hatun da bu kabristandadır. Özetle bu bahçe Selçukluların aile mezarlığıdır.

Mogollar burayı yirmi yıl sonra yakıp yıktılar. Mezar taşlarını bile kırıp dağıttılar. Buranın adı ÇINAR MAHALLESİ’dir. Bahçeden geriye kalan bu ulu çınar da yıkıldı. Yerde mezar yazıtları vardı. Sırayla 1.Celaleddin MELİKŞAH 2. TERKEN HATUN 3. Selçuklu hanedanından bir Safevi ŞAİRE 4. Seyyid Mir. Ali Şehid (kırmızı taştan yapılmış kapak üzerine) 5. Muhammed Safevi mezar taşı 6. Nizamülmülk

Rehber bize dönüyor, ortada masa gibi üzeri mavi çini döşeli bir yüksek seki vardı. Malazgirt Kahramanı “Muhammed Alpaslanın” mezarı da büyük ihtimalle burasıdır. Çünkü Onun son başkenti de İsfahan idi. Alpaslanın mezarı Merv’de değil İsfahanda kendi aile kabristanındadır. Allahu A’lem!

 

            DEVRİM MUHAFAFIZLARI

İran sokaklarında dolaşan polis ve asker göremezsiniz. Halkın %30’u Milli İstihbarat mensubudur. Devrim Muhafızları bir sivil ordudur. Her zaman sivil muhbir ve müdahil Devrim Muhafızları görevdedir.

Sokakta veya kahvehanede, çarşıda, iş yerinde biri Ali Hamaney veya Humeyni’ye sözlü hakaret etse üzeri çizilir.

 

  1.  

Güneşin şehri Yezd.

Kevir Çölünün tam ortasında. İslam öncesi eser ve hatıraların en çok olduğu Bir milyon nüfusu barındıran şehir. Yezd’de 300 bin Zerdüşt dinine mensup insan yaşıyor. Hemen hepsi de zengin veya hayat standardı yüksek bir tabaka. Her Mecusi’nin-Kur’an Zerdüştlere Mecusi diyor- Tahran’da bir konutu var.

Zerdüşizm tek tanrılı dinlerden biridir. Ateş Zerdüşizme mensup olanların ibadetlerinde kıbledir. Ateşe tapmıyorlar, Ateş onların kıblesidir. Bölge doğal gaz kaynaklarının çok olduğu ve ateş olarak sürekli yanan doğal gazın kullanıldığı ibadethaneleri vardır.

Zerdüşt 30 yaşında Peygamberliğini ilan eder. Dünyada en kalabalık oldukları ülkelerin başında İran, Hindistan-Monbei ve Kanada’dır. Kutsal Kitaplar İslamda Kur’anı kerim, İsrail Oğullarından Davut Peygambere nazil olan Eski Ahid yani ZEBUR,yine İsrail oğullarından Musa Peygambere Tevrat ve yine İsrail oğullarından İsa Peygambere İNCİL ve Zerdüşte gelen AVESTA’dır. Kutsal Kitaplarının adı Avesta’dir. Zerdüşt Belh şehrinde vefat etmiştir. Yaratılışı SU-ATEŞ-TOPRAK ve HAVA dörtlüsüyle izah ederler. Yezd’deki Tapınakları Sasani döneminden kalmadır. Tabi her asır yıpranmada, depremde ve yıkılmalardan sonra tamir görmüştür. Kutsal kitapları AVESTA beş bölümden oluşur. Zerdüştlerde yüzük semboldür. FRAVAHAR-KUSADAM-Yüzük Allaha bağlılığın sembolü ve ifadesidir. Zerdüştler ibadetten önce bireysel ve çevre temizliği yaparlar. Bizim abdest almamız gibi.Yüzük adeti dünyaya Zerdüştlerden kalmış.

AHURA-Allah, Mazda Büyük demektir. Zerdüştler Allah demezlerAhuramazda derler. Ateş tapınağı ve Sessizlik Kulesi önemlidir.

Yezd, İranın en sıcak şehridir. Halkın günlük hayatlarında Siesta- Kaylule yani Öğlen Uykusu alışkanlıkları vardır.

Yezd’de duvar yazıları yoktur. Dilenciler yoktur. Sokaklar çok temizdir. Tahran’da tutuklanan bir dilenci milyarder çıkmış.

Yezd Pakistan sınırına yakın bir yerdedir. Sınır komşusu olan Beluciler bu şehre alış-veriş için gelirler.

Zerdüşizmde yani Mecusilerde beş vakit namaz ve bir ay Ramazan orucu vardır. Ancak bu ibadetler farz- mecburi değil Mustehaptır. İsteyen yapar istemeyen erteler veya yapmaz. Zorunluluk yoktur.

Zerdüşizmde üç ilke vardır ve dinin esaslarıdır.

 

İYİ DÜŞÜN-İYİ KONUŞ-İYİ DAVRAN.

 

Eyvallah bu ilkeler de İslamın temelidir. Suizandan sakınmamız vurgulanır. Hüsnuzan Duadır. İnsanlara anlayacağı tarzda konuşun. Güzel söz Duadır. Din Muamelattır.

Kendi dinini ve mensubiyetini bilmeyen eğitimsiz gençler arasında Zerdüşizm yayılıyor. Zerdüşt hanımlar örtülü olarak namaz kılıyorlar.

İranda Zerdüştler genel kanaate göre hiç yalan söylemezler. Yezd hapishanesinde çok az Zerdüşt vardır. Gerisi Zerdüşt olmayanlardan oluşur.

 

ATEŞ TAPINAĞI

 

Mensuplarına Ateşgede diyoruz. 21 Mart İranda Zerdüşt bayramıdır. Aynı tarih Hıdrellez. Gıdalar, yiyecekler S ile başlayan büyük bir masa üzerine diziliyor. M.Ö. 1767 de bu törenler başlamış. İçerde alevli bir top ateş devamlı yanmaya devam ediyor. Bir görevli de beyaz gömlek giymiş ve maskesi yüzünde elindeki metal mahrekle ateşi harriklemektedir.

 

SESSİZLİK KULESİ

 

Sessizlik Kulelerinde tercih edilen dağ tepeleri bir masa gibi düzdür. Sivri değildir. Yezd’de Sessizlik Kulesi iki çeşittir. Birincisi GÜLİSTAN, diğeri de Normal Sessizlik Kuleleri.

Gurup halinde Sessizlik tepesinin başına doğru her yaştan kadın-erkek çıkmaya başlıyoruz. Nefes nefese kaldığımız yerde toplanıyoruz. Dr. Fatih Yorulmaz kardeşimiz teker teker nabzımızı kontrol ediyor. Az dinlenmemizi sağlıyor ve nefes alma jimnastiği yaptırıyor. Tekrar zirveye doğru çıkmaya başlıyoruz. Sessizlikkulesinin tepedeki düzlüğüne geliyoruz. Ölen Mecusi buraya taşınıyor. Çıplak vaziyette güneşin altına bırakıyorlar. Çekip gidiyorlar.Günlerce kuş-kurt, tilki çakal, leş yiyenlerden akbaba, kartal, karga cesedi didikleyip yiyor ve ortadan kaldırıyorlar. Geriye kalan kemikleri günümüzde ortadaki çukura dolduruluyor üzerine kezzap, asit veya eritici kimyasal dökerek ortadan kaldırıyorlar.

Ölümden sonra dirilişe inanıyorlar. BEHEŞT-Cennete inanıyorlar. Ölülerini toprağa gömmüyorlar, defnetmiyorlar. Sessizlik Kulesi dedikleri Dağ başlarında çıplak halde bırakılan yerlere terkediyorlar. Ceset akbabalar, kartal, Atmaca ve diğer etçil kuşlar tarafından parçalanıp tüketiliyor. Geriye kalan kemikleri de kezzab gibi kimyasal dökerek eritiyor ve ortadan kaldırmış oluyorlar.

 

Yezd, Pers medeniyetinin başkentlerinden biridir. Değme Mezarı-Sessizlik Kuleleri- UNESKO Dünya Mirası listesindeki Yezd mahallelerinde yürüyüşe geçiyoruz. Dünyanın en büyük Kerpiç kentlerinden biridir Yezd. Asırlardır ibadete devam edilen Zerdüşt tapınağına girip inceliyoruz. Bu ateş bin beş yüz yıldır yanmaktadır. Dar sokakları, tek katlı bitişik binaları, tapınakları ve türbeleriyle Yezd İran Kültürünün katrvizitidir.

Akşama doğru Yezd’in Eskişehir mahallesine doğru ilerliyoruz. Emir Çakmak meydanında duruyoruz. Emir Timurun oğlu Şahruh ile Yezd’li Emir Çakmak bu meydanı yaptırmışlar. Çift minareli üzeri renkli çinilerle döşeli bir duvardan ibaret acaib bir anıt. En yüksek yapı iki minareli Cuma camii. Ezanı dinledik. İki ilaveleri vardı Şiilerin. Ezanın ortasında “ALİYYUN VELİYYULLAH” ve “ ALİYYUN HUCCETULLAH” sözlerini ilave ediyor ve Ezanın bir bölümü olarak okuyorlar. Camiye girip münferit olarak veya cemaat yaparak vakit namazlarımızı kılıyoruz. Axund geliyor namazdan sonra vaaz vermeye başlıyor. Halk saygıyla dinliyor. Bizlere çay ve hurma ikram ediyorlar.

Kerpiç Mahallelere ve dar sokaklara giriyoruz. Damlarda yükselen Rüzgâr Kuleleri ile evler serinletiliyor. Dışarda hava 55-60 derece sıcak fakat evlerin içinde serin ve 25 derece. Eski kerpiç mahallelerde halk güvenle ikamet ediyorlar. Hatta derindeki bodrumlarda halka açık lokantalar hizmet veriyorlar. Tavandaki doğal klima havayı içeriye alıyor ve harareti düşürüyor ve cereyanla evler, sokaklar yayla gibi serin oluyor.

Çölün ortasındayız. Gündüz çok sıcak, gece üşüten bir serinlik çöküyor.

Yezd canlı bir şehir. İnanç ve etnisite açısından 30 gurup-populasyon bu ülkede yaşıyor. Ancak eğemenlik şiir gibi lisanıyla Perslerde. M.Ö. 532 ‘de Cyrusla başlayan Pers imparatorluğu 330 da Makedonyalı İskender eliyle sona edirimiş. Persler üç şehri başkent olarak kullanmışlar. Hemedan, Persepolis ve Tahtı Cemşit.

Daryus m.ö. 333 yılında Hatay’ın ilçesi Erzin yakınlarındaki İssos savaşıyla mağlup olmuş. Bu savaş Persler için sonun başlangıcı olmuş.

Zagros sıradağları güneye doğru Tebriz’de başlıyor, Şiraz’da bitiyor.

Yezd’den Şiraz’a doğru giderken İslam öncesi döneme ait tarihi eserlerin bulunduğu MEYBOD kentinden geçiyoruz. Narin kalesi, Güvercin Kulesi,Su sarnıcı ve Kervansarayı kısa mola verilerek görülebilir.

Yezd-ŞİRAZ arası 500 kilometre. Yol bazen bozuk, bazen sık virajlı bazen de meskûn alanlardan geçtiği için 5 saatimize mal oluyor.

Yol boyunca iki defa mola veriyoruz. Birincisi çay ve ihtiyaç molası oluyor. İkincisi de Şiraza 70 km. kala Nekropolis ziyaretimizde bir dilim karpuz molası olacak. Perslere ait bir kral mezarlığıdır Nekropolis. Zagros sıradağlarına oyulmuşkapısız mezarlar. Ölen Kıral bu mağara oyuğuna konur, kartal ve akbaba gibi uçan etçillerin ziyafeti olur.

Rüstem efsanevi kahraman olarak bilinir. Bu dağdaki kaya oyuklarının olduğu yere Nakşi Rüstem diyoruz.

Med, İran ve Babil halkının birlikte yaşadığı bu coğrafyada Devlet nasıl kurulur?Akıllı bir genç olan ve bir MED aileye mensup olan SİRUS, diğer büyük ve kalabalık kabilelere teklifte bulunur. Yıl M.Ö. 532. “gelin bir Devlet kuralım. Ben Kral olayım, sizler de Vezirlerim olun!” Diyor. Görüşülüyor ve Kırallık kurulmuş oluyor. Sirus’la devlet güçleniyor vegenişliyor. Ondan sonra gelen ikinci Kral Dariyus oluyor. Ganimetlerle Daha da güçleniyor ve zenginleşiyorlar.

Devletin adı EHAMENİŞ DEVLETİ yahut PERS İMPARATORLUĞU olarak anılıyor. İki asır sonra M.Ö. 330 tarihinde Makedonyalı İskender tarafından Ehameniş-Pers İmparatorluğu yıkıldı.

Büyük İskender erken öldüğünden iktidarı da kısa sürdü.

Aynı coğrafyada SASANİ Devleti kuruldu. Uzun ömürlü bir Devlet oldu. Dağ yamaçlarında Sasani’lerden kalan Zagros dağlarında taş kabartmaları ibretle temaşa ediyoruz. Sasani kıralı Şapur ile devlet yine büyümeye ve zenginleşmeye başlıyor. Nişabur şehrinin adı aslında Niv Şapur’dan geliyor. Niwşapur olmuş Nişabur. Dünyada Sasanilerin rakipleri Bizans yani Doğu Roma Devleti oldu.

Bir saatlik yolculuktan sonra iki tarafı da iki bin beş yüz çam ağaçlarının 1972 yılında dikildiği geniş bir bulvar üzerinden sarp yamaçlardaki antik eserlerin bulunduğu bir düzlüğe çıkıyoruz. İşte Tahtı Cemşit yahut PERSEPOLİS burasıdır.

Nekropolise otobüsle yarım saatlik mesafede Persepolis-Tahtı Cemşit bizi karşılıyor. Kırk basamaklı bir merdivenden çıkıyoruz. Kapıda insan yüzlü iki boğa heykeli bizi karşılıyor. Rehber gösteriyor. Bu geniş alan Bekleme salonudur. Hediyeleriyle huzura gelen yabancı ülke elçilerinin beklediği salon. 16 metre yüksekliğinde mermer sütunlar sıralanmışlar. Muhafızlar caddesi m.ö. 572 yılında inşa edilmişti. Şah Pehlevi döneminde Pers İmparatorluğunun 2500. Yıl dönümünde eskilere dönük animasyonla 100 sütunlu saray yapıldı. Duvarlarda Fereveher-Zerdüşt sembolleri görülüyor. Yine mermer zeminde yeni yıl işareti olarak Lotus Çiçeği-Nilüfer resmedilmiş. Çünkü Persepolis bir kutlama şehridir.

Tahtı cemşit ve nakşı Rüstemi tam iki saatte gezip gördükten sonra abdest alarak otobüslere binip Şiraz şehrinin merkezindeki otelimize geliyor ve bavullarımızı odalarımıza yerleştiriyoruz.

 

JÜBİLE YEMEĞİ

Akşam yemeği için temiz bir lokantaya vardık rezerve edilen masanın etrafına sıralandık. Doğrusu gezimizin final şehri olan Şiraz dahil daima temiz, hijyenik bir çevre, otel ve lokantalar birbirinden kaliteliydi.

Şiraz bizim için Şiir ve Bağ-bahçe şehridir. Sekülerler buna bir ekleme daha yapıyorlar; Şarap şehridir diyorlar.

Şirazın Markası yahut Şirazı dünyaya eserleriyle takdim eden iki şair yaşıyor. Tabi eserleriyle yaşıyor.

Eğemenlikleri kısa sürse de (1740-1750) ZEND hanedanı Şiraz’ı Başkent yapmıştı. Zend, Nadir Şahın komutanlarından biriydi. Gücü ele geçirince ülkeyi kendi tarzıyla yönetmeye başladı. Günümüze kadar ulaşan eserlerin banisidir. Kerimhan Kalesi, Camisi ve Çarşısı ve Şahnişinli Vekil Kompleksi ile Şiraz daha renkli ve canlı bir şehre dönüştü.

Kerimhan Kelesinin bir burcu Piza kulesi gibi eğilmiş. Sur ve dayandığı duvar da çatlamış ve yamulmuş.

Vekil Camisinden sonra Vekil Hamamı da birer müze olarak animasyonlar ve mum heykellerle turizme açılmış. Türkiye’den gelen başka bir guruptaki özellikle hanımlar daldıkları Vekil Pazarında gerekli-gereksiz eşyaların alış- verişini yaptılar. Üzerlerine aldıkları parayı bitirmeye azmetmişlerdi. Çarşı-Pazar şeytanların en çok sevdiği yerlerdir. Rehberin uyarısı bir kulaktan girip diğerinden çıkmış.

Bağı-ı İrem’deyiz. Çölün ortasında güzel ve bakımlı bahçeler yetiştirilmiş. Gül ağırlıklı bol çiçekli bahçelerden biri sadece. Bir de coşkuyla akan su sesi ve kuşlar. İrem Bağını en çok dinlenmek maksadıyla değerlendiren Kaçar hanedanı Şahı 50 yıl yaşadı ve öldürüldü. Çünkü Adetullahtır, Kılıçla gelen kılıçla giderdi. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste yahut zulm ile abad olanın ahir ve akibeti berbad olurdu.

İrem bağında arkadaşlarla fotoğraflar çektik, abdest aldık, yürüdük, Azeri aksanlı türküler söyledik. Servi ağaçları her yanımızdaydı. Hafız şiirlerinde sıklıkla Serviden bahsederdi.

Kur’an Kapısından geçerek önce Sa’di sonra da Hafızı ziyaret ediyoruz.

SA’Dİ-İ ŞİRAZİ İLE HAFIZ ŞİRAZİ

İki şair arasında bir asır fark var. Sa’di 1200, Hafız ise 1300 lerin şairidir. Osmanlıda Divan edebiyatını etkileyen söz ustalarıdır. Mavi kubbeli türbesiyle uzaktan görülüyor. Sa’di hayatının 30 yılını Şiraz dışında yaşadı. Şiraz her yerden farklı. Bu mavi kubbeyi bir asır önce baba Rıza Pehlevi yaptırmıştı. Aynı hizada başka bir türbe şair ŞURİDE ŞİRAZİ’ye ait.

Okumuş-yazmış her İranlının evinde dört kitap bulunurdu. 1-Kur’anı Kerim. 2- Firdevsi Tusi’nin ŞEHNAME’si 3- Sa’di Şirazinin Bostan ve gülistan’ı 4-Hafız’ın DİVAN’ı. Nesiller bu kültür zenginliğiyle yetişiyordu.

Bunlara son yıllarda ŞEHRİYAR ile Ömer Hayyam ve Ali Şeriatı eklendi. Peki bizlerde ne vardı? Elbette her evin kitaplığında öncelikle Kur’anı kerim, Buhari-i Şerif, Safahat, Mesnevi, Risale-i Nur, Seyyid Kutup, Muhammed Esed, Sultanul Müfessirin Ebussuud efendi, Taberi, Fahreddin Razi ve diğerleri Elhamdulillah.

 Şiraz gerçekten bu gezimizin, tarihi edebiyatı ve estetiğiyle final şehridir. Tekrar ifade ettiğimiz gibi, sırayla Persapolis ve Nakşirüstem, kadim Pers İmparatorluğunun günümüze kadar yaşayan hatıralarıdır. Burası arkeolojik sitedir. Fars mitoloji kahramanı Rüstem’i tasvir ettiği düşünülen anıt mezarların altında Sasani oymaları sebebiyle Nakşirüstem’in Resmi denilmiştir. Burada yedi adet mezar bulunmaktadır. Birinci Daryustan Büyük İskender’in İssos Savaşında yendiği üçüncü Daryus’a kadar devasa kaya oymaları bulunur. Burası Şiraz’ın yetmiş kilometre kuzeyindedir. Yine burası Pers İmparatorluğunun başkenti Persapolis’tir. Burası bir bayram ve tören alanıdır.

            Kur’an kapısı Şiraz’ın girişinde yer alan süslü bir anıttır.

 Şiraz Fars eyaletinin de başkentidir. Fars eyaleti bugün ki İran devletine, halka ve konuşulan dile ismini vermesiyle ünlüdür. Çünkü Şiraz tarihi eserler, şairler, savaşçılar, krallar, orkideler ve güller şehridir. Şiraz’dan uçacağımızın kalkacağı havaalanına giden yolun iki yanında sekiz kilometre boyunca gül bahçeleri bizi takip eder.

Büyük şair Sadi Şirazi Şiraz’da doğmuş, Şiraz’da vefat etmiştir. (1209-1291) ama hayatı boyunca gezmiş, bir anlamda seyyahların şairi olmuştur. Hem şiir alanında hem düz yazı alanında başarılı eserler vermiştir. En önemli eseri Bostan ve Gülistan’dır.

Fars dili ve edebiyatının büyük sanatkarı Hafız ise (1324-1391) tarihleri arasında yaşamıştır. Hayatı boyunca Şiraz’dan dışarı çıkmamıştır. Her zaman Şiraz’ın güzelliklerinden bahsetmiştir. Timur Şiraz’ı savaşla zapt ettiği zaman halkı vergiye bağlamıştır. Bu arada yıllar önce Divan’ını okuduğu Hafız’ı huzuruna çağırmış. Görevliler Onu bulup getirmişler. “İşte Hafız!” demişler. Hafız hırpani, harabati yani gariban biri olarak karşısına getirilmiş. Emir Timur sormuş:

  • Şair Hafız sen misin?
  • Benim, Emirim!
  • Benim Başkentimi Şirazlı bir hanımın yüzündeki ben’e feda eden sen misin?
  • “Eger an Turk-i Şiraz-i bedest aret dili mara. Be hali hinduyem bahşem Semerkandu-buharara”.

 

Hafız cevap vermiş:

  • Evet Emirim. Hayatta başıma ne geldiyse hep bu cömertliğim yüzünden geldi.

Timur tebessüm etmiş Hafıza maaş bağlatmış, üstünü başını düzeltmiş, yedirip içirip iltifat etmiş.

Şiraz’da görmemiz gereken daha nice ziyaretgahlar var.

Şah-ı Çerağ Türbesi: (Işıkların Şahı)

            Bu türbe İmam Rıza’nın kardeşi Seyit Emir Ahmed’e aittir. Türbe çok güzel dekore edilmiştir.

            Vekil Camii:

            1773 Kerim Han tarafından yapılmıştır. Bu bir ihtişam sergileme hevesinin ifadesi olmuştur.

            Vekil Pazarı:

            Şiraz’ın en güzel belki de İran’ın en egzotik atmosferini yansıtır. Şiraz’ın ticaret merkezidir.

            İrem Bağları:

 Büyük bir bahçedir. Kaçar hanedanı tarafından yapılmıştır. Binanın içinde salonlar ve aynalarla süslenmiş odalar vardır.

             HAFIZ ve DİVANI AYRI BİR DÜNYA

Araştırmacılar ne güzel tarif etmişler.

Arapça için İLİM DİLİ

Farsça   için ŞİİR DİLİ

Türkçe için HÜNER DİLİ

Sa’di ve Hafız Şiirleriyle Osmanlı Divan Edebiyatını etkilemiştir. Hafız-ı Şirazi’nin hayranı olan Yahya Kemal yazmış:

            RİNDLERİN ÖLÜMÜ

Hafızın Kabri olan bahçede bir gül varmış.

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,

Gece bülbül Ağaran vakte kadar ağlarmış,

Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.

 

Ölüm asude bahar ülkesidir bir Rinde,

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter,

Ve serin serviler altında kalan kabrinde,

Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.

 

Rind: Kalender, Güzel İnsan, filozof, Kamil ve olgun kişi demektir.

 

Hafızı saygıyla ziyaret ediyor, huzurunda Onun için yazılan Yahya Kemal’in şiirini okuyor ve ruhu şerifine Fatihalar ikram ediyoruz.

Son gün bize Şiraz’da rehberlik yapan Bir Kaşkay Hanım oldu. İran genelinde üç milyon Kaşkay yaşıyor dedi. Farklı bir şiveyle anlatmaya başladı. Aynı gezi boyunca Aydın beyden sonra Maral Hanım da önce kendini tanıttı sonra da çarşı-pazar önümüze düştü.

“Sizler batıya doğru gittiniz, iklim ve coğrafyaya bağlı olarak renginiz beyaz-pembe oldu. Bizler burada çöl güneşinden havasından suyundan böyle karabiber gibi yanık esmer kaldık. Kara üzüm habbesi gibi olduk.

Üç asır önce yapılmış olan renkli Pembe Camiyi Onunla gördük. Her ibadethanede vakit namazı veya tahiyyetul mescit kılıyoruz. Kaçar hanedanı döneminde yapılan Cami şimdi turistik bir merkeze dönüşmüş.

Size Kaşkay şivesiyle bir türkü sözü söyleyeyim dedi.

 

“Kız köyneğin Haşımi.

Hara koyam başımi,

Seni bene vermezler,

 Tökme gözden yaşıni.

 

Bir kız gördüm halayçi,

Saçı belinden kamçi,

Gözleri gel gel eder,

Kirpikleri yalançi.

 

                              SON AKŞAM YEMEĞİ

 Son akşam yemeğini otel dışında müzikli, palyaçolu ve turistik eşya satan bir entegre lokantada yiyoruz. Çorba, haşlama et, sebzeli pilav, salata ve ayran. Afiyet olsun.

 Onları izleyen bir arkadaş rehberlerin de yardımlarıyla hanım yol arkadaşlarımız akşam karanlığında da olsa alış-verişe giriştiler diyor. “Yeter ki bir dükkân önünde duraklayalım bizimkilerin gözleri raflarda.

İranlılar satmaktan bıktı da bizim hanım arkadaşlarımız satın almaktan bıkmadılar.” Otobüsümüze çıkıp alış-verişe dalan son hanımları beklemeye başladık. Bekletmenin kul hakkına gireceği hatırlatılsa da millet bildiğini okuyordu. İran’da mal var, hanımlarda da para var. Azimle son kuruşuna kadar harcıyorlar.

Havaalanına giderken yol üzerinde son ziyaretgahımız 8. İmam Rıza’nın kardeşi Ahmet İbni Musa Kazım türbesi oluyor. Cümle kapısına doğru topluca yürüyüşe geçiyoruz.  Güvenlik maksadıyla içeriye alamayacaklarını söylüyorlar. Rehberimiz bunlar turist değil Müslüman Türkler, Bu ziyaretgahlar için gelmişler. Dese de bekçi Nuh diyor peygamber demiyor.

İyi ki THY uçağımız var.

Havaalanında bizlerle ilgilenen, başta Şirket sahibi Human Bey olmak üzere bizlere hizmet etmeye çalışan kardeşlerimizle vedalaşıyoruz.

 Allaha emanet Şiraz!   

adsiz-097.png

Bu haber toplam 196 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Hayrettin Durmuş: Buhranlarımızın Kaynağı10 Eylül 2024 Salı 11:35
  • Sulhi Ceylan: Arkadaş10 Eylül 2024 Salı 11:33
  • Fatma Güneyin: Gazze’ye Mektup10 Eylül 2024 Salı 11:31
  • Musa Kazım Arıcan: Filozofça bir hayat: D. Mehmet Doğan09 Eylül 2024 Pazartesi 15:52
  • Muhit İsmail Heniyye ve D. Mehmet Doğan Dosyasıyla Raflarda09 Eylül 2024 Pazartesi 13:06
  • Erdal Çakır: Sevmek07 Eylül 2024 Cumartesi 13:53
  • Müslüm Yıldırım: Yaz Mevsimi06 Eylül 2024 Cuma 13:30
  • Nurettin Topçu'nun 'Ahlak' kitabından 50 alıntı05 Eylül 2024 Perşembe 11:27
  • Farabi'nin kaleminden Erdemli Şehir03 Eylül 2024 Salı 11:22
  • Bilinmeyen yönleriyle Fuat Sezgin29 Ağustos 2024 Perşembe 15:54
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim