Er-Rahman suresinin "İnsana açık bir şekilde konuşmayı, düşünmeyi, yazmayı öğretti" diyen üçüncü ayeti, benim için böyle oldu.
Durup durduğum yerde bu ayete takılmadım. "Bu ilâhi işaret ışığında yazmanın boyutları ne olur ?"diye beni düşündüren bir roman elimdeydi. Halide Edip Adıvar, Sinekli Bakkal adlı romanında son Osmanlı Dünyasını anlatan büyüleyici ifadelerini okuyup zihnen yakın tarih içinde kanat çırpıyordum. Bir batılı yazarın şu sözlerine de hak verdim Adamcağız Şöyle diyordu: İyi yazılmış roman bir düzine tarihten ve seyahat eserinden daha iyi insana bir yabancı ülkeyi tanıtabilir. Karakterler, adetler vak'alar panoraması öyle bir biçimde mezcedilir ki, karşınızda bildiğini sandığınız ama romanı okuyunca bilmediğinizi anladığınız bir dünyayı bulursunuz.
Halide Edib'in, Osmanlıcaya hem de İngilizceye hakim olması, bu dillerin taşıdığı bin bir anlatım ve renge, kolayca ulaşmasını sağlıyor. Bu kelime ve anlatım zenginliği ile ister istemez onu aynı yolun yolcuları ile karşılaştırmak gerekiyor. Uzağa gitmeyip bizden biri olan, Romancılığı ile Nobel kazanmış Orhan Pamuk'u ele alalım. O, Romanlarının arasında Benim Adım Kırmızı adlı eserini baş köşeye oturtur. Bir manada Osmanlı'nın şaşaalı yıllarını anlatan Orhan Pamuk, bu bağlamda Osmanlının son yıllarını tahkiye eden Halide Edip 'e nazire yapmaktadır.
Hem Osmanlıca ve hem İngilizce sahasında Orhan Pamuğun fevkinde olan Halide Edibe de "hani "bir Nobel" verilse" diye içimden geçiririm. Ama ona verilecek Nobel karşılığı öyle Sayın Pamuğa verilen 1.4 milyon dolar değil milyonlarca dolar olmalıdır." derim. Siz ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.