William Blake için ruhun çığlığı demek ne kadar doğru olur bilmiyorum ama içinde asırlarca süren bir çığlığı barındırdığı söylenebilir. Mistik şair ve ressam Blake'in hem şiirleri hem resimleri içimize tutulan bir ayna mesabesinde. Onun bu çığlığının iç ile dışın çatışkısında yattığı da söylenebilir. İçinde yaratımlar, mitolojiler taşıyan birisinin tarihin us çağı denen aydınlanma çağına denk gelmiş olması da Blake'i Blake yapan unsurların başında gelir. Zaten, çatışmayan bir şey nasıl anlam kazanabilir? Yaşam, çatışkının kendisidir. Nitekim O'nun için de öyle olmuştur.
Blake'in dünyasının içine girebilmeyi eşik bekçilerinin önünden geçmeye benzetirim. Sağımızda ve solumuzda duran karşıtlar çifti önümüzde bir anlam arayışı… Sağ veya solu değil, ikisini de bünyemize almak, onun sanatının yegâne unsuru. Her zor, nasıl ki içinde bir zer(altın) barındırır; onun bu yaratım dünyasının zorluğu da içinde zer taşımasından ileri gelir.
"Tanrının krallığı insanın içindedir." W. Blake
O'nun eserlerinin tek amacı, insanı anlamaktır. Çünkü insan dışında Tanrı fikrinin de anlamı yoktur. O'nda doğa, tanrısal bir yaratıdır ve tanrı ile hayal gücü aslında birdir. Ve insan ne ise sadece onu görür. O'na göre tüm insanlar özgür olarak doğmalarına karşın içinde yaşadıkları dünya ile özgürlüğünü yitirirler. Şüphesiz, özgürlük ise özgür olmayana korkunç gelir. Tıpkı; ölümün korkunç gelmesi gibi… Blake için bunlar, ancak kendini bilmeyen bir ruhun hezeyanlarıdır. Onun sanrıları işte görünenin ardındaki görünmeyen, somut gerçekliğin ardındaki kapıları açar ve insanlara da bunu salık verir; gerçeklik beş duyuda değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.