Bu şu demektir: Sütanneliği uygulaması zaten fiili olarak devrede bulunuyor ve fakat herhangi bir kayıt tutulamadığı için süt akrabaların –farkında olmadan evlenmesi– her an karşılaşabileceğimiz bir durum. Kim bilir belki de şu anda süt akraba olduklarını bilmeyen binlerce çift evlilik bağıyla hayatını birleştirmiş bulunuyor! Süt Bankası uygulamasına karşı çıkmak bu fecaate çözüm getirmiyor.
Dolayısıyla mesele son derece ciddi. Evet, “Süt Bankası” uygulaması İslam’dan onay alamaz. Kim ne derse desin, bu uygulama mutlaka mahzurlu neticelere yol açacaktır. el-Karadâvî’nin veya bir başkasının Zahirî mezhebine, İbn Teymiyye ve İbnu’l-Kayyım’a tabi olarak verdiği şazz fetvaya itibar edilmez.
Ama fiilen uygulamada bulunan bu büyük mahzuru da ortadan kaldırmak zorundayız. Bu meselede karar mercileri, toplumda bir bilinç oluşturmak için her türlü mekanizmayı harekete geçirmek zorundadır.
Benim önerim, bu meselenin ciddi projelerle aileler bazında ele alınması. “Süt Bankası” değil, ama “Sütannelik” müessesesini pratik hayatın içine nasıl katabiliriz, bunun ciddi biçimde tartışılması gerekir.
Ülkemizin kronik meselelerinden biri olan “dinî nikâh-resmî nikâh” garabetini de bu bağlamda çözüme kavuşturma imkânı bulabiliriz. Daha evvel de gündeme geldiği gibi nikâh kıyma görevi/yetkisi müftülüklere verilirse, sütanneliği konusunda müftülüklerin inisiyatifiyle bir çalışma yürütülebilir. Hastanelerde ve doğumevlerinde süt akrabalığı doğuracak emmeleri takip edip titiz bir şekilde kayıt altına alacak özel bir birim oluşturulabilir ve bu birim müftülüklerle koordineli çalışır.
Anlaşılan o ki, bu mesele anlık tepkilerle geçiştirilemeyecek boyutlara sahip ve hepimize sorumluluk yüklüyor… Herkes bu problemin sağlıklı bir çözüme kavuşması için üzerine düşeni yapmak zorunda…
19.03.2013 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.