4. Edebiyat Festivali’nde 2. gün
Edebiyat Mevsimi ikinci gününde de dolu dolu
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ile İBB Kültür ve Sosyal Daire Başkanlığı’nın bu yıl 4'üncüsünü düzenlediği İstanbul Edebiyat Festivali, ikinci gününde ‘Hikaye ve Tasavvuf’ konusu ele alındı.
Kızlarağası Medresesi’nde gerçekleşen programın açılışında konuşan TYB Yönetim Kurulu Üyesi M. Davut Göksu, tasavvuf öncülerinin eylemlerinin ve geliştirdikleri dillerin, çağlar boyunca insanlığı ışıltan bir meşale görevi taşıdığını söyledi. Başkanlığını Ay Vakti dergisi Genel Yayın Yönetmeni Şeref akbaba’nın yaptığı ‘Hikaye ve Tasavvuf’ oturumunda Melek Paşalı, Ali Haydar Haksal ve Prof. İsmail Kıllıoğlu konuşmacı olarak katıldı.
TASAVVUF DİSİPLİNDİR
Melek Paşalı, “Modern Türk edebiyatında 19. yüzyıldan bu yana edebiyatta, tasavvufun izleri karşımıza çıkıyor. Tasavvuf denilince aklımıza ilk gelen şey disiplindir. Yani dinin içine dâhil edilmiş olan disiplin. Dini temelli olmakla birlikte, dünyaya anlam verişimizi betimleyen en önemli disiplin. Mimari, kültür, sanat gibi bütün alanlara nüfuz etmiş bir disiplin. Divan edebiyatımızda tasavvuf, mazmun dediğimiz kalıpsal ifadelerle ve onların oluşturduğu klasik dilde karşımıza çıkar. İnsanlar, bu sembolik dille düşünür. Bunları yaparken de merkez bir kavramı alırlar. Bu kavram ise aşktır” dedi.
ÖYKÜYLE HİKAYE BİRBİRİNDEN FARKLI
Edebiyatımıza Batı’dan giren öykü ile Türk hikayeciliğinin birbirinden farklı olduğunu belirten Yediiklim Genel Yayın Yönetmeni Ali Haydar Haksal şöyle konuştu: “Batı’dan gelen öyküyle mesneviyi ayırmamız gerek. Roman ile mesnevi arasında bağlantı kurulmaya çalışılması sağlıklı bir şey değil. Sözlü geleneğimizin, Batıdan gelen türlerden çok farklı bir yönü var. Batılılar gibi, perdeleri kaldırarak mesellere bakamayız. Öncelikle Müslüman’ız. Yazı insanı sorumlu kılar. Hikayeyi geçmiş geleneğimizdeki sözlü anlatı türüne dahil ediyorum. Bugünkü modern öykü ile bizim hikayemiz birbirinden ayrılır. Çünkü Yaşar Kemal’in İnce Memed romanına baktığınızda, Memed Çukurova’da geçen bir roman olmasına rağmen orda ne cami, ne minare göremeziniz. Dejenere olmuş bir Mehmet değil Memed vardır.”
“TASAVVUF, İSLAM ŞUURU İÇERİSİNDE BİR ŞUBEDİR”
Prof. Dr İsmail Kıllıoğlu, “Tasavvuf denilince hem bilinen hem de mahiyeti çok fazla düşünülmemiş bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Tasavvufa Hint inanışı, Budizm, İskenderiye okulu gibi tanımların tutarsız olduğunu ilk bakışta anlıyoruz. Tasavvufun ait olduğu alanı öncelikle belirlememiz gerekiyor. Tasavvuf, İslam şuuru içerisinde bir şubedir. Ortaya çıkış nedeni de, İslam düşüncesinin kendi içinde aranması gereken bir konudur. Tasavvuf, Allah’ın birliği ve bir olmasını esas almak üzere var. Tasavvuf çatısı altında Muhammed İkbal ve eseri çok önemlidir. İslam ve tasavvufu, 20. yüzyıla gelinceye kadar süregelen evrelerin tartışılması gerektin yansıtıyor” diye konuştu.
700 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN MEVLANA OKUYORUZ
‘Sufi Öncüler’ söyleşini yöneten tarihçi-yazar Dursun Gürlek yönetirken Prof. Dr. Emin Işık da bir konuşma yaptı. Dursun Gürlek yaptığı konuşmada, “Aradan 700 sene geçmesine rağmen hâlâ Mevlana’yı anıyoruz, yine Mevlana okuyoruz. En çok satılan Mesnevi ve Divan-ı Kebir oluyor. Bu mesnevi ile ilgili yazarlar Mesnevi’yi hiç okumuşlar mı? Mevlana ruhundan haberdarlar mı ? 6 ciltlik Mesnevi’yi hafife almak için kısır akıllarıyla ‘hikâye kitabı’ diyerek hiçe saymaya çalışıyorlar. Eskide Mesnevihanlar vardı. Buralarda bu eğitim çok güzel bir şekilde veriliyordu” dedi.
“İSLAM DİSİPLİN BARINDAN BİR DİNDİR”
Prof. Dr. Emin Işık da, “Değerli olan şeyin sahtesi, altının sahtesi olur ama tenekenin sahtesi olmaz. Büyük illet nüfusu kalabalık olan millet değildir. İçinden büyük insanlar yetiştirmiş olanlar büyük millettir. İslam, disiplin barından bir dindir. Aynı şekilde disiplinin olmadığı yerde başarı da yoktur. Akıl konusunda ise, akıl Müslümanlığa girmek için gereklidir. Fakat sonrası için akıl yeterli değildir. Okuduğunuz duaların ölülerimizin ruhlarına gitmesini akıl mantığıyla açıklayamazsınız. Dini böylece materyalizm çerçevesinde akıl dinine çevirmeye çalışanlar var. Günah olan şeylerin hepsi bedenin ihtiyaçlarıdır. Ruhun ihtiyaçları Allah’a doğrudur. Güzel olan her şey yüksektedir. Yükselmek isteyen tırmanmak zorundadır. Hz. Mevlana, ‘En zor şey boş şeyleri erk etmektir’ der. Boş hayal kurarız. Emeller, hayaller avutmuş bizi. Öncelikle çocuk olacaksın, vaktin kıymetini bileceksin. Sonra baba olacaksın zamana hükmedeceksin” diye konuştu. Son olarak Prof. Işık Mevlana’nın şu sözleriyle konuşmasını noktaladı: Şunu iyi bil ki, Allah’ın nazargahı olan bir gönül kırarsan, sen Kabe’ye yürüyerek de gitsen o sevabın, günahını örtmez.
BİR HAFTA SÜRECEK
Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Sadık Yalsızuçanlar, Prof Dr Saadettin Ökten, Ali Ural, Mehmed Doğan, Emin Işık, Ender Doğan, Ekrem Demirli, Rachid Gulam gibi 60'dan fazla edebiyatçı, akademisyen ve sanatçının konuşmacı olarak katıldığı seminerler, 29 Aralık Cumartesi gününe kadar devam edecek.































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.